Kadın olmak suç mu? 25 Kasım olarak bilinen ve 1960 yılında kurulan, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.
Bu günde hepimizin farkında olmamız için hazırlanan bu yazıda sizleri kısa süre bakış açınızı değiştirmeye davet ediyorum. Umarım anlatacaklarım karşısında bir kadının hayatımızda ki yerini fark edersiniz.
Kadın olmak aslında en zor hayat mücadelesine sahip bir yaradılıştır.
Aslında kadın olmanın zorluğu küçük yaşlarda çocukluk döneminde başlar her kadın 6-7 yaşında hayata olan mücadelesine başladığı yaşlardır.
Toplumumuzun bir kesiminde meslek sahibi olmak için eğitimine ağırlık vermek zorundadır kimi kesimde ise “okumaya ne gerek var” hemen evlendirilmelidir, hiç tanımadığı bir erkek girer dünyasına ve hayata karşı en büyük savaşı başlamış olur. Kimi berdel denilen bir sebeple kimi ise görücü usulü denilen bir kabullenişle. Ancak bu kesimlerde daha küçük yaşta olan ve hayallerinin en başında olan kadına hiçbir şey sorulmaz ve çocuk yaşta kadın olmaya mecbur bırakılır.
Daha sonraki günlerde adım adım hayallerinden uzaklaşır ve artık kadın olmak, hatta hiç tanımadığı bir insana kadınlık yapmak zorunda kalır. Daha sonra ki günlerde sever yada sevmez, mutlu olur veyahut olmaz hiç kimse için onun hisleri duyuları önemli değildir. Geçen yılların ardından artık kadın olmak zor gelir ve zamanla sadece yaşamak için yaşar duruma gelir. Onun asli görevidir eş bildiğine kadınlık yapmak eksik bir şey yapma lüksü yoktur.
Yemek zamanında sofrada olacaktır, çay, kahve, meyve zamanında eşinin önüne gelecektir. Hasta olmaya bile lüksü yoktur eğer eksik bir şey yaparsa şu deyim kadında canlandırılır. “Kadın kısmının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” ve bu deyim kimi kesim tarafından fazlasıyla kabul edilmiştir. Artık kadın, kadın olarak değil köle olarak görülmeye başlamıştır ve kadının görevi bir erkek çocuk vermek ve eşine eksiksiz hizmet etmektir.
Laf başa geldiğinde ise bu kısım için “benim anama saygı duyacaksın” ya sana hizmet edene ve sen sırf mutlu ol diye akşama kadar emek veren eşine ne kadar saygı duyuyorsun diye sorulduğunda o kısım için verilen cevap “kadın kısmı evin reisi ne diyorsa onu yapar” Ama laf başa gelince de kadından saygı bekler.
Evet bu anlattığım okutulmayan eline özgürlüğü verilmeyen ve hayalleri elinden alınan kadınlarımızdı.
Şimdi ise okutulan ve desteklenen kadınlarımızdan bahsedeceğim.
Yurdumuzun bir kısmında aileler kız çocuklarına çok ama çok değer verdiklerini gösterirler ve toplumumuzda bu da bariz bir şekilde görünür ama aslında görünenin arka yüzü vardır onu kimse bilmez. Şimdi o bilmediklerinizi anlatmaya çalışacağım ve konumuzun sonunda kıssadan hisse bir hikaye paylaşacağım kadın olmanın aslında ne asil bir varlık olduğunu fark edeceksiniz ve kadınlarımıza verilen değer sonrasında neleri bizlere sunduğunu göreceğinizi umuyorum.
Şimdi geçelim ikinci kısımda ki kadınlarımıza..
Bahsetmiş olduğum gibi yurdumuzun bir kısmında kadınlarımıza gerekli destek verildiği görülür maddi açıdan her türlü destek verilerek o kadının mutlu olduğu eline imkanlar verilerek hayatı kazandırılarak huzurlu olduğu düşünülür zira kadının en büyük eksiği sevgi ve saygıdır bu hiç fark edilmez.
Bir kadının beklediği sevgidir, saygıdır, değer verilmektir. Ve kadın eline imkanları aldıktan sonra hissettiği ve inandığı sevginin peşinden gider ancak gidişinin ardından o inandığı kişi tarafından ya katledilir ya da canice canı alınır ya da sokak ortasında şiddete maruz kalır ve bunun sonucunda yine o kadının elinden alınan en büyük şey varlığı olur yani kadın hiç bir yerde hiç bir anda ve zamanda istediği değeri görmez sonrada toplum tarafından kadından kadınlık beklenir.
Şimdi size şunu soracağım hayatınızdaki kadının rütbesine bakmadan sizde ne kadar değeri var bir defa olsun aynaya bakıp kendinize sordunuz mu?
Son olarak bahsetmiş olduğum gibi bir hikaye ile başbaşa bırakacağım.
Umarım hissettiklerimi ve anlatmak istediklerimi siz değerli haberton okuyucularına aktara bilmişimdir.
Not : Lütfen hikayeyi okumadan önce aşağıdaki müziği başlatın ve sonra hikayeyi okumaya geçin.
Keyifli okumalar.
ADALET HANIM
Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.
Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.
Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi.
Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
‘Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşır mısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.
Kadın gülümsedi; ‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’
‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’
‘Anıtkabir’e’
‘Yaş kaç teyzeciğim?’
‘Seksen sekiz’
‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’
‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’
‘Haklısın teyzecim’
Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.
O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’
‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’
‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’
‘Ee o zaman’
‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’
Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.
Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde ‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.
‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’
‘Her ay geliyormusun?’
‘Evet’
Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’ Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.
Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı.
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Bankaya’!
Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.
‘Teyzeciğim bir şey sorabilirmiyim?’
‘Sor bakalım evladım’
‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’
‘Uzun hikaye evladım’
‘Olsun be teyze anlat ne olur’
‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Ben de ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’
‘Sen ne dedin peki?’
‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’
‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’
‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’
‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’
‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?
‘Evet’!
‘Yardım edeyim mi? Ben de geleyim mi?’
‘Hayır. Sen burada bekle lütfen. Bu arada adın neydi evladım?’
‘Osman teyzeciğim’
‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’
‘Tamam teyzeciğim’!
Adalet Hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet Hanım’ı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet Hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
‘Hoş geldin Hakim Teyze’
‘Çok uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’
‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’
‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Seyranbağlarına’
‘Tabii’
‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’
‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’
‘Ne iş yapardı amca?’
‘Subaydı.’
‘Ne zaman vefat etti?’
‘1952’de’
‘Çok olmuş. Gençmiş’
‘Kore Savaşı’nda şehit oldu.’
‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’
‘Sağol’
‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’
‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’
‘Tamam. Buyur Hakim Teyze. Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’
Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.
Yarım saat sonra Adalet Hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet Hanım’ı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlar da sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.
Adalet Hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Ben de onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.
Araba hareket etti.
‘Nereye Hakim Teyze?’
‘Hemen iki sokak öteye’
Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.
‘Bekle beni’
‘Tabii Hakim Teyze’
Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında birçok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.
‘İyi misin Hakim Teyze’
‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Cebeci Asri Mezarlığı’na’
‘Tamam’
‘Teyze nerelisin sen?’
‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’
‘Sonra ne oldu?’
‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’
‘Çocuğunuz var mı?’
‘Bir kızım bir oğlum vardı.’
‘Neredeler şimdi?’
‘Oğlum dışişlerinde çalışıyordu.’
‘Ne güzel’
‘1978’de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’
‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’
‘Amin. Ya kızın?’
‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999’daki depremde hepsi vefat ettiler.’
‘Allah rahmet eylesin. Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’
‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım. Sen üzülme sağol’
‘Geldik Teyze’
‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’
‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’
‘Yok beni alacaklar buradan’
‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim. Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350’yi ona veririm. Gerisi kalsın. Ben para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’
‘Çocukların var mı?’
‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
‘Adları nedir?’
‘Kemal ve Ayşe’
‘Oğlumun adı da Kemal’di.’
Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..
‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut. Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla. Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’
Osman, Adalet Hanım’ın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet Hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bugün daha fazla çalışamazdı.
Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
‘Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri Mezarlığı’nda bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzurevine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’
Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını. Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında ‘Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı.
İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.