Ney’in hikayesi ve mesnevinin ilk 5 beyiti. Herkese merhaba yol arkadaşlarım, Bugün size Ney’in yolculuğundan ve mesnevinin ilk 5 beyitinden bahsedeceğim.
Aramızda kaç kişi Ney üfleyebiliyor? kaç kişi pekala Ney’in “hu” sesindeki derinliklerin farkında? kaç kişi içselleştirebiliyor.
Evet, Ney Mevlana’nın mesnevisinde bir metafordur. Ney’in yolculuğu, insanın kamil yolculuğuna benzer.
Kemalat yolculuğundaki insan da bir Ney gibi arınır, acı çeker, temizlenir ve sabrı öğrenir. Ney’de kamışlıktan kurtulunca, kabuklarından ayrılır. Sıladan ayrılıştır bu.. Ana karnından, rahminden bir bebeğin ayrılması gibi acılı bir süreçtir. “Beyit” demek ev demektir İlk evle başlayalım. Mesnevi bir mahalle beyitler ise evlerdir. Haydi şimdi ilk evin kapısını açalım.
Evet yol arkadaşım 1.beyitle başlayalım:
1.Beyit: “Dinle Ney’den, duy neler söyler sana..
Derdi var, ayrılıklardan yana… “Mesnevi “Dinle”yle başlar. Kuran-ı Kerim ise “oku” ikra… Buradaki okumaktaki mana yaratılan her şeyi okumaktır…
Allah’ın tecelli ettiği her şeyi okumak.. Doğayı, habitatı, insanı, her şeyi okumak. Sadece kitap okumak değildir mana…Mesnevi ise “Dinle” ile başlar. Dinlemek ve okumak, kainatın anlam kazanmasında etkilidir..
Mesnevide Ney insana benzetilmiş. İnsanın kamil olma yolculuğu da Ney’in yolculuğunu anlatır. Kamışlıktan alınan kamış parçası ilk baş kurutulur. Sabrı öğrenir.. Daha sonra delikleri açılır birer birer, acı çeker Ney.. Daha sonra tezkiye, arınma süreci, başlar. İçi temizlenir. Kızgın bir demirle dağlanır. “Of yandım bittim diyen Ney tekrardan ateşe atılır. Artık çok acı çektiğini ve sabrettiğini düşünen Ney, en son baş paresi takılarak son haline gelir. Ve bir Neyzenin ondan çıkardığı “hu” sesiyle hayat bulur. İnsanda bu seyri sülük yolculuğunda ilk baş arınır, temizlenir. Temizlenirken sabrı öğrenir. Kötü şeylerden kurtulur. Bağımlılıklardan, geçmiş kötü tecrübelerden.. Bu arınma süreci sabır ister. Acı çeker insanda, tıpkı bir doğum sancısı gibi.. Sonra Ney’in delikleri, nefis mertebesini temsil eder.
Salik kişi, bu yolda ilerleme kaydettikçe o mertebeleri teker teker geçer. Nefsi emareden mutmain nefise geçiştir bu. Her geçtiğinde ağlar acı çeker. Ama en son nefsi kamile ulaşınca o aldığı manevi haz ve coşkunun tüm acılara değer olduğunu anlar. İşte orası, hiçlik makamıdır. İşte Ney’in yolculuğu böyledir.. Ney’in sırrı peygamberimizin miraçtaki sırlarıdır. Mesnevi’nin sırrı ise Kuran’dadır. Kainatın anahtarı ise Kuran’dır. Kuran’ın sırrı, Fatiha’dadır. Fatiha’nın sırrı, besmele de… Besmele’nin sırrı ki, bismillahrahmenirahim ise, B harfinde. B’nin sırrı ise altındaki noktadadır. Hz Ali (ra)buyuruyor ki “Ben işte o noktayım…”
Nokta birlik demektir, vahdeniyettir. Hz Ali makamıdır. Onun güzel bir sözü şudur : “ilim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı”
Bu yolculuk, bir acı çekme ve sabır yolculuğuudur. O yüzden dinlemek ve anlamak çok önemlidir. Bunu yapmak için de konfor alanından çıkmamız, acı çekmemize rağmen bu tecrübeyi yaşamamız gerekir. Şu dörtlükte ne güzel demiş Mevlana:
“Dinlemeyenler öğrenemezler, öğrenemeyenler bilemezler, bilemeyenler olamazlar, olmanın yolu bilmekten geçer. Bilmekse dinlemekle başlar.”
2.Beyit: “Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan hem kadın hem er ağlayıp inledi.”
Hepimiz içinde bulunduğumuz hayat mücadelesinde savrulup gidiyoruz. Yeni çağın hızlı düzenine ayak uydurup kendi içine ve özüne dönemeyenler, yabancılaşanlar sınavların içindeki sesleri işitmezler. Yada şerdeki hayrı görmezler. Çünkü duymak istemezler yavaşlamaktan korkarlar. Ne yaparsanız yapın, o ilahi sesten kurtulamazsınız. Mevlana bu beyitte aslında insanlığın ortak duygusundan bahseder. Dini, dili, rengi, ırkı, yaşı, kültürü, eğitimi ne olursa olsun, insanın gözyaşı ortaktır. Yaşadıklarımız, acılarımız, sevinçlerimiz ortaktır. Biz kopamayız ayrılamayız. Birlikte dirlik vardır. Beraber ağlarız, beraber güleriz. Ne güzel demiş Mevlana:” Gözyaşının bile görevi varmış, kendinden sonra gelecek gülümseme için temizlik yaparmış..”
Ağlamak hepimiz için arınmadır. Ruhların temizliğidir. Burda Ney diyor ki, beni vatanımdan, sıladan, ayırdıklarından beri beni herkes dinledi. Herkes ayrım yapmaksızın, erkeği, kadını acımı paylaştı. Benim FERYADIM, acımı duydu diyor.
Ney tek başına feryat etse de, ayrılışından acı çekse de herkes, erkek kadının yaşadığı ortak his ve duygular aynıdır. Ağız tadıyla gülebilmektir, hak ediş….
3.Beyit: “Ayrılıktan parçalanmış bir kalp isterim
Sırrımı ancak ona söylerim”
Evet unutmamalı ki, Ney insan seçer. İnsan da insan seçer. Bu yollar yalnız yürünmez. E peki mesnevide neden parçalanmış bir kalp isterim, sırrımı ancak ona söylerim der. Aslında kime feryat eder, niye feryat eder. Tabiki dertlinin halinden dertli, anlar. Aşığın halinden gene aşık, anlar. Yanmamış, kül olmamış insana, ateşi nasıl tarif edersin…..
“Aşıkların sözlerini alıp satan aşık mıdır? İçini görmez, sarayın vasf eder duvarını” der bir sufi…
Aşkı yaşamadan yazmak mümkün mü? Aşıkların sözlerini alıp orda burda paylaşan kişi gerçekten aşık mıdır? Ne kadar samimidir…Aşk hal dilidir. İstediğin kadar “oku – yaz” ama haline yansıtmadıktan sonra yoktur değeri. Mevlana’ya Aşk nedir? diye sormuşlar. “Nasıl anlatayım ki, ben ol da bilesin.” demiş.
Şems ne güzel demiş, Mevlana’ya yolculuğunun başında: “Kır kalemin ucunu, bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğu, aşkı kalem yazmaz ki, kitaplarda bulasın..
Ney dertlidir. Acı çeker. Paramparçadır. Dünya’da ne yapacağını bilemeyen insan gibi.
Yolunu buluncaya dek bu parçalanmışlık hissi içinde acı çekecektir. Ney aşktan ve acı çekmekten korkmaz bilir ki, acı ve ıstırap ve sabır onu güzelliğe götürecektir. Mutlaka anlamı olacaktır. Ney aşktan kaçmaz. Aşkın sırları açılır.. Ney o kadar gözyaşına ve acıya rağmen aşkın sırlarını açar.
Ne güzel demiş Ahmet Kuddusi: “Aşkı ede gör başına taç deme mecazi, aşık olanın gönlüne irfan gelir elbet.”
Yani mecaz aşk olsa da, dünyevi aşk da olsa, aşkın kıvılcımını içine almaktan söz eder. İrfan ancak ondan sonra gelir. Neden ilim yerine irfan demiştir. Çünkü ilim bir şeyi bilmek, irfan ise bildiğini yaşamaktır. Aşk olmazsa, aşksız ilim hiçbir işe yaramaz. Seyri sülük yolunda irfan sahibi olmak için aşkla dolmak lazım.
Bilgiyi ve deneyimi yaşamış olan kişi irfan sahibidir.
Ney bu beyitte, insanoğlu adına kendini ortaya koyarak feryat eder, irfan sahibiyle buluşmayı dilemektedir.. Çünkü onu anca irfan sahibi biri dinleyebilecektir. Başkaları onu duymakla kalacaktır. Sırrını anlamaları mümkün olmayacaktır.
Size burda Beyazid’i Bestami’nin o meşhur hikayesini anlatmak isterim.
Bir gün Beyazid’i Bestami hazretleri, bir sohbet esnasında öğrencilerine birşeyler anlatırken, bir köy ağası yanlarına gelir. Ve küçümseyerek bakarak kinayeli bir tavırla:, “siz bu sene hacca gitmiyor musunuz?” der. Kimseden çıt çıkmaz. Bunun üzerine konuşmaya devam eder.” Ben 5. kez gidiyorum hacca” der. Kendince üstünlük taslıyordur herkese.” Oralardan bir şey isteyen var mı? diye sorar, alay edercesine. Büyük bir enaniyet ve kibirle…Beyazid gülümseyerek: “ey fakir niye hacca gidiyorsun ki, benim etrafımda yedi kere dönsen aynı şey”… Tüm kalabalık şaşırır. Beyazid’i ayıplar ağa. Ağa: “sen ne diyorsun Beyazid. Şirk koşma günahtır kafirlik etme ” der. Beyazid gülümser sakin tavırla: “O yapı kurulalı Kabe’nin içine bir kere girmeyen Allah, bu garibin gönlünden bir kere bile çıkmadı.” der. “Benim etrafımda dön o yüzden …Yani burda Kabe’yi dönmekle asıl ibadet ve duanın olmayacağı asıl ihlas ve aşkın önemli olduğunu anlatır. Asıl kutsal olanın, ihlas aşk ve feyizle olduğunu anlaatır. Önemli olan beşerin insaniyet makamına dönüşmesi için aşkla kemale ermesi tutuşması ve hale girmesidir. Nefsin ve bedenin geçiciliğinden bahseder.
Burda çok güzel bir beyitle nokta koymak istiyorum
Hararet nardadır hac da değil
Keramet baştadır taçta değil
Her ne ararsan kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değil.
Demiş Hacı Bektaşi Veli ne güzel demiş….
4.Beyit: “Her kim ki aslından uzaklaşmışsa Arar
Aslına dönmek için uygun an arar.”
Her şey aslına döner. Kamışlıktan koparılan Ney, ayrı düştüğünde geri dönmek ister, feryadı da bu yüzdendir. Tasavvuf açısından vahdeti vücut ve tevhit inancı üzerinde durmalıyız. Bu inanca göre hepimiz yaratanın bir parçasını taşıyoruz. Her ne kadar ayrı düşmüş gibi görünsek de dönüşümüz Allah’adır. Hayat boyunca kalbimiz onu kavuşmayı arzulaması ve bunu dileyip beklemesi ve geri dönme ihtiyacı bu yüzdendir.
Biz su damlası isek, yaradan okyanustur. Su damlası tek başına hiç bir şeydir. Azıcık sıcakta buharlaşır. Ne hayat verir, ne hayat bulur. İşte o vakit buhar olur. Acziyet içindedir. Ne var ki okyanusa kavuşup suya karıştığında artık kendi de bir okyanus olur. İşte o vakit ne buhar olur ne de zarar görür. Bir şeyden her şeye dönüşür. İşte Sufi’ler, bu hale fenafillah veya bekabillah derler. Yani varlığının yaratanın varlığında kaybolması. Beyazid’i Bestami’nin bir hikayesi vardır.
Bir gün kapısı çalınır, Beyazidi Bestami’nin. Kalkıp açar hemen. Karşısında gördüğü adama “kimi arıyorsun “diye sorar.”Beyazidi”der adam. “O halde yoluna devam et” der, Beyazidi Bestami. “Çünkü içeride Allah’tan başka kimse yoktur “
Sufi’ler bu düşünce sistemine” Enel Hak “der. Yani” “Ben hakkım.” Hallacı Mansur da, Nesimi de bu düşünceyi savunmuş ve canlarından olmuştur. Enel hak düşüncesi yaratanla bir olmaktır halbuki… Ben hakkım derken her zerrem her hücrem Allah’tır. Onun isimleriyle onla bütünleştik demektir.
İşte yaratanla bir olmak, okyanusa karışmak insan öyle bir bilinç kazandırır ki, dünyevi muhakemeler anlamını yitirir.
Acı çeken acı hissetmez.. O yüzdendir ki, ne Hallacı Mansur hissetmiştir bileklerinin kesildiğini, ne de Nesimi acı çekmiştir OKADAR derisi yüzülürken. Çünkü onlar her zerrinde Allah’ı hissettiler ve aşkla kül olup öze yaratılana döndüler.
5.Beyit: “Her mecliste ağlayıp hem de inledim
Huyluyu da huysuzu da kulak verip dinledim”
Mevlana’nın düşünce sisteminde ayrımcılık yoktur. Kimse kimseden üstün değildir. Bu ayrımı ancak benlik kaygısı, zihin, nefis veya ego yapabilir. Kimse sahip olduklarıyla üstün yada aşağılanmış değildir.
İlahi sistem hiçbir dert vermemiştir ki, yanında dermanı olmasın. Kamil insan olmak yolunda ayrımcılık yapmadan, tevazu içinde ihtiyaç duyulan ilham yada bilgi neyse en olmadık insanın bunu alabileceği inancı ve bilgeliği olmalıdır. Selam vermeye tenezzül etmediğin kişi sana ilham verebilir. Aynı İbni Arabi’nin hakikati eşkıyadan öğrendiği gibi..
Mesafe koyduğun insan, belki de seni tekamülüne kazanç sağlayacak. Kimseyi kategorize etmeye hakkın yok. Her an ilahi sistemin gözetiminde olduğunu unutma. Kimseyi kimseden ayırmayan tasavvuf felsefesi, günümüz dünyasının fazlasıyla muhtaç olduğu bir düşünce ve hoşgörü disiplindir.
Biz kimiz ki, kainatın Birliği ve insanın varlığından, yaratana kavuşacağından söz ederken nasıl ayrımcılık yaparız. Bunların hepsi kul hakkına girmez mi….
Mevlana’nın şu türbesinde de olan sözleri HATIRLAYALIM:
“Gel gel ne olursan ol yine gel ister kafir ister puta tapan ister ateşe tapan ol yine gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbe etsen de yine gel..”
Son olarak toparlayacak olursak. Mesnevi Kuran’ın sırlarının açıklayıcısının açıklayıcısının açıklayıcısıdır. Mesnevi bütün beyitleriyle ve bütün zahiri ve batini güzelliğiyle tüm tasavvuf ve İslam alemine ışık tutmaya devam etmektedir.1300’lerde Ahmet Eflaki’ye göre Mevlana’nın Şemsin ölümünden sonra kaleme aldığı ilk 18 beyit bütün mesneviyi anlatan ve onun bizzat yazdığı bir bölümdür. Kalan beyitleri ise Hüsameddin Çelebi kaleme almıştır.
Mesnevi’yi, ve Mevlana ve Şems öğretilerini hayatımıza yansıtmalı ve onları idrak ederek anlamalıyız. Gerçekten yaşamak için, anlamak gerekir. Su gibi olun inşallah, aşk olsun yol arkadaşlarım…..