Katli vaciptir: “Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar”
Kanunnamenin altına mührünü vurmak için parmağındaki yüzüğü çıkardı Fatih. O an Devlet-i Aliye-i Osmaniye’nin o güne kadar görmediği ağır kararların altına, imzasını atıyordu.
Derin nefes aldı Sultan Mehmet Han ve tarihe geçen o meşhur Kanunnamesine tuğrasını bastı. O günden sonra Osmanlı Devletinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Nizam-ı Alem diyerek kardeşin kardeşi öldürmesi o gün ulemanın da onayı alınarak vacip sayıldı artık. Tahta geçecek padişah devletin sürekliliği ve iç karışıklıkların önlenmesi için karındaşlarını öldürebilecekti.
Osmanlı Devleti’nin payidar kalabilmesi için Fatih Sultan Mehmet koca bir taşın altına elini sokmuştu. İstanbul’un Fethinde söylediği “Ben benden önceki padişahlara benzemem” sözü belki de o kanunnameye attığı imza ile gerçek anlamına kavuşuyordu.
Çünkü Fatih’in ileri görüşlülüğü, idarecilik yeteneği ve kararlılığı gerçekten de önceki padişahlara benzemiyordu. Çocukları arasında çıkan taht kavgası devletin kısmi duraklama dönemi yaşamasına neden olmuştu. II. Bayezid seferden sefere koşmak isterken kardeşi Cem Sultan ile mücadele etmiş, İktidar Sultan Selim Han’a geçinceye kadar Bayezid dönemi son yüzyılın en az toprak kazanılan dönemi haline gelmişti. Sultan Bayezid’den sonra tahta çıkan Sultan Selim Han’da dedesi Fatih Sultan Mehmet Han’ın kanunnamede yer verdiği ‘‘Ve her kimseye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katl eylemek münasiptir. Ekser ûlema dahi tecviz etmiştir. Anınla amil olalar.’’ maddesini uygulamalı olarak hayata geçirmiş ve yaşayan üç kardeşin en küçüğü olmasına rağmen tahta geçmek ve idareyi ele almak için iki abisini de boğdurtmuştur.
Yazması bize kolay ama olaya bir de Yavuz gözüyle bakalım isterseniz…
Sultan Selim Han Kırım da şehzadelik günlerini okuyarak, kendini geliştirerek geçiriyordu. Amacı, bu koca devletin sınırlarını Umman Denizine kadar ulaştırıp, kafir topraklarında değil de İslam coğrafyasında bulunan diğer devletler ile gönülleri birleştirmek için sefer düzenlemekti. Henüz şehzade iken küçük yüreği ile aklı bu yönde çalışıyordu. Babası tarafından İstanbul’a en uzak sancağa gönderilmesi ve iki ağabeyinin yaşaması sebebiyle, tahta geçemeyeceği gerçeği ile karşı karşıya kalıyordu. O anlarda Hz. Peygamberin şu hadisi aklına geliyordu. “Kim tok gözlü olmak isterse, Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır. Kim de sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabır verir. Hiç bir kimseye, sabırdan daha hayırlı ve büyük bir lütufta bulunulmamıştır. “ Sabretmesi gerekiyordu. Önceliği de her zaman bu olmuştu…
Baba Sultan Bayezid ve devlet erkanı tarafından taht Şehzade Ahmet’e bırakılacaktı. Ancak Selim Han buna izin vermek istemiyordu. İslam’ın yeryüzündeki en büyük sancaktarı olan Osmanlı Devleti’nin idaresini ele almak istiyordu. Harekete geçmek üzere yola koyuldu ve İstanbul’a gelip babasının tekliflerini reddederek tahtı ele geçirdi.
Bu olayı hazmedemeyen Şehzade Ahmet oğlu vasıtasıyla Bursa’yı ele geçirdi ve burada o da padişahlığını ilan eden hutbeyi okuttu. Haberi alan Sultan Selim Han Bursa’ya gelerek ağabeyi ile mücadeleye girip kazandı ve bu olaydan sonra Fatih Kanunnamesine uygun bir şekilde Şehzade Ahmet’i boğdurtarak katletmiştir. Akabinde öteki ağabeyi Şehzade Korkut ile anlaşarak kendisini Manisa’da bulunan Saruhan Sancak Beyliğine atamıştır, fakat Sultan Selim ağabeyi Şehzade Korkut’a başka devlet adamları ağzı ile mektuplar yazarak taht teklifi yapmış ve Şehzade Korkut bu mektuplara müspet cevaplar vermiştir. Yavuz Sultan Selim Han istemeyerek çok da üzülerek Manisa’nın yolunu tutmuş ve ağabeyi Şehzade Korkut’u da yay kirişi ile öldürtmüştür.
Sultan Selim Han her ne kadar astığı astık kestiği kestik bir adam olarak görünse de bu olayları yaşamak hiç istememiştir. Hatta kardeşi Korkut’un tabutunu taşıdığı sırada çokça ağladığı bile söylenir. Çocukluktan beri çok sevdiği kardeşlerini kanına girmesi ömür boyu onun peşinden gelecekti gelmesine ama devletin bekası için bunu yapmak zorundaydı.
Çünkü böyle kararları almadığı zaman devlet ikilem de kalacak, düşmanlar ile mücadele değil de kardeşler arasında taht kavgaları yaşanacaktı. İşte Katli Vaciptir maddesi bu devletin yüzyıllar boyunca ayakta durmasına neden olduğu gibi Yavuz Sultan Selim’in de doğru kararlar aldığını göstermiştir. Çünkü Sultan Selim Han hükümdarlığı boyunca – ki bu çok kısa bir süredir – devletin sahip olduğu toprakları tam iki katına çıkarmış ve İslam halifeliğini Osmanlı Devleti’ne kazandırmıştır. Kendisi de ilk Osmanlı Halifesi olarak tarihe geçmiştir.
Bu insanlar bizim için karındaşlarından vazgeçtiler. Bu insanlar İslam sancağını kafirin burçlarına dikebilmek için kardeşlerini öldürdüler. İslam Devletleri’nin aralarında olan kavgayı sona erdirmek için gözyaşı döktüler. Beraber oyun oynadığı kardeşlerini saltanat şan şöhret para güç için değil Müslümanlığın daimi için ortadan kaldırdılar. Kolay değil için içini yerken bir ömür geçirmek. Kolay değil at üstünde düşmana doğru koşarken kardeşlerinin omuzlarında bıraktığı yükle ilerlemek. Bir millet yaşasın diye, Allah’ın buyruğu ilerlesin diye ana bir baba bir kardeşlerini gömdüler.
Bizim için “Tahta geçenler alemin düzeni için kardeşlerini öldürebilir.” dediler…