Ayakları pisliğin içinde olduğu halde, tüylerini kibirle kabartan ve mağrur duruşu ile dikkat çeken, horoz gibidir Fransa. Fransa’nın tükenmeyen yalan ve iftiraları!
Kendi pisliklerine bakmadan küstahça başka ulusları eleştirir ve suçlar.. Tarihte birçok devleti sömürge haline getiren Fransa, günümüzde ise bu kanlı geçmişini reddediyor. Türkiye’yi, Dünya’nın en adaletli ve hoşgörülü devleti Osmanlı üzerinden eleştiriyor haddini aşarak. Cezayir ve Ruanda’da yaptığı zulümler ve katliamlar asırlarca unutulmayacak..
Cezayir; Kuzey Afrika’da Akdeniz’i güneyinde bulunan bir kıyı devletidir. Çok eski bir geçmişe sahip bu toprak parçası birçok medeniyetin hakimiyetine girdi. Ama tarihi boyunca Fransa sömürgesinde yaşadığı dramı ve kaosu yaşamadı. Afrika kıtasının bu ikinci büyük kenti, İslam medeniyeti kontrolünde altın çağını yaşadı.
Müslümanlar tarafından fethi Miladi 700. Yılda gerçekleşti. Emeviler ve İspanya’nın fethi dönemine denk geliyor bu dönem. İslam’ın hoşgörü ve adaleti bu topraklarda huzuru yaşattı. Ve yıllarca İslam beldesi olarak kaldı.
Lakin Emeviler’in Abbasiler tarafından yıkılmasıyla bu bölgede emirlikler dönemi oluştu.
Birçok emirlik ve İspanyollar da Cezayir’in belirli bölgelerinde hüküm sürdü. Tüm bunlar yaşanırken Osmanlı Devleti de en parlak dönemini yaşıyordu. Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı döneminde Osmanlı, İslam birliğini sağlamak için Arap Yarımadası’na seferler başlatmıştı.
Ridaniye ve Mercidabık savaşlarıyla Hicaz bölgesine ve Kuzey Afrika’ya hakim olan Osmanlı Devleti, bu bölgedeki karmaşaya son vermiştir. İşte tam bu sırada, Hızır ve Oruç Reis kardeşler, Akdeniz’de İspanya ile mücadele etmekteydi. Ve Osmanlı hakanı Yavuz Sultan Selim’den yardım istediler. Yavuz’un desteğiyle bu iki denizci kardeş Cezayir’i fethetti. Yavuz Sultan Selim “Hayreddin” lakabıyla andığı Hızır’ı Cezayir hakimi olarak tanıyarak ona askeri destek yolladı.
Bu şekilde hutbenin padişah adına okunmaya başlandığı Cezayir, Osmanlı nüfuzu altına girdi.
Kanuni Sultan Süleyman da Barbaros Hayreddin’i İstanbul’a davet edip Cezayir beylerbeyi sıfatı ile onu Osmanlı donanmasının başına getirmesiyle Cezayir doğrudan doğruya bir Osmanlı beylerbeyliği haline geldi.
Bu dönemde Adalet ve Hoşgörünün temsilcisi olan Osmanlı Devleti, diğer fethettiği bölgelere uyguladığı politikayı Cezayir’e de uyguladı. Kimsenin dinine, düşüncesine, yaşamına dokunmadı. Cezayir’e özel ilgi gösterdi ve bölgede iskan faaliyetleri yürüttü.
Bölgede eserler inşa ederek sosyal yaşamı korudu. Bölgeyi imar etti ve çehresini değiştirdi.
Bu huzur ortamı 300 yıl devam etti. Tarihler 1800’lü yılları gösterdiğinde Osmanlı artık eski gücünü kaybetmişti. Birçok bölgede denge siyaseti yürüten Osmanlı Devleti, Cezayir’î 1830 yılında kaybetti.
İki yüzlü siyaset güden Fransa, Cezayir’i İşgal etti. Cezayir tarihinde görmediği kaosu ve vahşeti bu süreçten sonra görmeye başladı. Osmanlı Devleti döneminde yaşadığı müreffeh statüsünü kaybetmişti artık.
Geçtiğimiz günlerde Osmanlı Devleti üzerinden Türkiye’yi sömürgeci olarak niteleyen hadsiz Macron’un ataları, Cezayir’de adeta cehennem imparatorluğu kurmuştu. Dünya’ya sürekli medeniyet dersi vermeye çalışan Fransızlar, Cezayir’de akla ve vicdana ters düşen bir sömürge sistemi oluşturmuştur.
İşgal sonrası halkı yıldırmak için; dini, ekonomik, kültürel ve sosyal bir baskı oluşturmuşlardır. Cezayir’in İslam kimliğini yok etmek için Hristiyanlığı zorla yaymaya çalışmıştır.
Kolayca asimile olmaları için de Fransızca’yı resmi dil ilan etmişlerdir. Bölge halkının mal varlıklarına zorla el koyan sömürgeci Fransızlar, Avrupalıları bölgeye taşımıştır. Ve bu göçlerle sömürge birimleri oluşturulmuştur.
Bölgenin yer altı ve yerüstü zenginlikleri adeta talan edilerek peşkeş çekildi.1830 ve 1870 yılı baskı ve zulümlerle geçmiştir. Fransızların asıl amacı Cezayir’i parçalamak olmuştur. Bu kaotik sömürge yönetimine karşı ilk isyanlar 1881’de başladı. Bu isyan kontrol altına alınınca 1884’te bir isyan daha çıktı. Canından ve malından olan bölge silahsız bölge halkına karşı adeta kıyım yapıldı. Masum halk kanlı ve ölümcül yöntemlerle katledildi.
Bu süreçten sonra bölgede Fransızlar yerli kanunu ilan ederek, 1919 yılına kadar zulüm ve baskısını sürdürdü. Sömürgeleştirdiği Cezayir halkı, çok zor günler yaşadı. Ve bu zulümden kurtulmak için binlerce insan Fransa’ya göç etti veya ettirildi. Halk Cezayir’de tabakalara ayrıştırılmış ve gruplar arasında çatışma oluşturulmuştu. Bu baskı ve zulme daha fazla dayanamayan halk yeniden tepki göstermeye başladı.
1945 yılında sömürgeci Fransa, Cezayir halkına makineli silahlarla saldırlar düzenledi. Masum 45 bin Cezayirli, canice katledildi. Bağımsızlık vaadinde bulunan Fransızlar, 1945-1962 yılları arasında toplu soykırımlar yaptı. Cezayir bu kalleş katliamda adeta bir mezarlık haline dönmüştür.
Paul Aussaress adındaki bir Fransız askeri,1955 yılında Cezayir’de 1509 masumu yargısız infaz ettiğini açıklamıştır.
Sömürgeci Fransa’nın vahşi işgali 1962 yılından itibaren son bulmuştur. 132 yıllık sömürge ettiği Cezayir’de 1 milyondan fazla masum insanı vahşice katletmiştir. Bir de bu katliamlarını halen reddetmektedir. Geçmişine bakmadan, medeniyet ve insanlık dersi vermektedir. Türkiye’ye karşı kin ve nefretini kusmaktadır. Türkiye’nin Akdeniz’deki mücadelesine gölge düşürmek için her türlü yalan ve iftiraya başvurmaktan vazgeçmemektedir.
Tarihte de Osmanlı Devleti’ni arkadan vuran hep Fransa olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım dilenen Fransa, şimdi Kanuni’nin torunlarına saldırıyor. Kurtuluş Savaşı’nda da güney cephemizde ve Hatay’da yediği tokadın acısını halen unutmamış. Unutmayacakta. Unutturmayacağız da. Tarih tekerrürden ibarettir. Bu katliamlarda ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum…