I. Haçlı Seferi Kudüs’te dünyada eşine nadir rastlanır katliam ile şehri işgal etmişti. 88 yıl boyunca Kudüs ve civarı Haçlılar tarafından kurulan “Kudüs Krallığı” yönetiminde kaldı. Esareti ise Sultan Selahaddin Eyyubî sonlandırdı.
Sevgili okurlarım, günler, haftalar, aylar ve yıllar geçip giderken insan merak edip geçmişe dönüyor. Misal, bugün günlerden 02 Ekim 2021, hiç merak ettiniz mi, tarihte bugün neler olmuş diye. İşte kıymetli okurlarım ben de bugün bu soruyla yola çıkarak sizler için bir hazırlık yaptım. Bugün, Kudüs’ün 88 yıllık işgalden kurtarılışının yıl dönümünü konuşacağız.
Hatırlayacağınız üzere 15 Temmuz 1099’da I. Haçlı Seferi Kudüs’te dünyada eşine nadir rastlanır katliam ile şehri işgal etmişti. Bugünden sonra geçen 88 yıl boyunca Kudüs ve civarı Haçlılar tarafından kurulan “Kudüs Krallığı” yönetiminde kaldı. Esareti ise Sultan Selahaddin Eyyubî sonlandırdı.
Selahaddin Eyyubî 1138 Yılında Bağdat’a yakın Tikrit de dünya geldi. Babası Tikrit Valisiydi ve Sultan Selahaddin bu sayede erken yaşta hizmete başladı. Selçuklunun, Halep Atabeyi Nureddin Zengi döneminde onun yanında yetişti ve Haçlılarla savaşlara katıldı. Zaman sonra Mısır’da Fatımilerle mücadele etti ve 1171’de Fatımi Devletine son verdi. Bölgede birliği sağlayarak Eyyubî Devletini kurdu ve Haçlılarla uzun süren savaşlar yaptı.
Haçlıların bir kervana saldırarak yaptıkları katliam ve mallara el koymaları ile başlayan olaylar 4 Temmuz 1187’de tarafların karşı karşıya gelmelerine neden olmuş ve tarihe Hıttin Savaşı olarak geçen muharebe ile noktalanmıştır. Bu muharebede Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy’da dâhil olmak üzere binlerce asker esir alınmış ve işgal altındaki Kudüs’ün yolu Müslümanlara açılmıştır.
Hıttin Savaşında Haçlılar 17000 civarında zayiat vermişlerdir ve ordulara moral olsun diye taşınan gerçek haç bu savaşla İslam Ordusunun eline geçmiştir. Haçlıların büyük kayıpları ve krallarının esarete düşmesi sonrası Selahaddin Eyyubî ordusunu Kudüs’e ilerletti. Kudüs’te yönetim Kraliçe İbelinli Balian liderliğindeydi ve kraliçe Kudüs’ü on gün savundu. Lakin Selahaddin Eyyubî ve ordusu kararlıydı. Sonunda kraliçe başaramayacaklarını anlayıp 02 Ekim 1187’de bir anlaşmayla Haçlıların can güvenliği karşılığında Kudüs’ü teslim ettiler.
88 yıllık Kudüs Krallığı böylece yıkılmış oldu. Lakin Avrupa, bu hezimeti hiçbir vakit hazmedememiş ve yeniden ordular toplayarak seferlere çıkmışlardır. III. Haçlı Seferi bu olaydan sonra başlamıştır.
Haçlı Seferleri içerisinde en göze batanlarından birisi olan III. Haçlı Seferine; İngiliz Kralı “Aslan Yürekli Richard” Fransa Kralı “II. Philippe” ve Kutsal Roma Cermen (Alman) Kralı “Fredrich Barbarossa” katıldılar. Barbarossa, 100.000 kişilik ordusuyla Anadolu üzerinden Kudüs’e varmak istiyordu lakin Anadolu’da onu zorlu mücadeleler karşıladı. Selçuklu ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmadı ve Başkent Konya’ya saldırdı. Konya’da 5gün kalan ordu yoluna devam etti. Mersin, Silifke civarında ırmak boyunca ilerlerlerken Kral Barbarossa Göksu Irmağı’nda boğularak öldü. Kralın ölümünden sonra ordusu dağıldı. İngiliz ve Fransız Kralları ise deniz yoluyla Kudüs’e ulaştılar lakin savaşları başarıya ulaşamadı.
Haçlılar gittikten sonra Kudüs yeniden görkemli günlerine döndü. Bu durumu özellikle yabancı kaynaklar sıkça bahsediyor. Avrupa’dan gelip dönen seyyahlar, askerler ve ordularda görev yapanlar döndüklerinde hatıralarını yazmışlardır. O hatıralarda İslâm medeniyetinin yönetim ve ahlak anlayışını daha yalın hâlde görebiliyoruz. Aslında bu durum Haçlı Seferlerini çıkaranların işine gelmemiştir, çünkü onlar milyonlarca insanı yola çıkarırlarken Müslümanların barbar olduklarından, Hıristiyanlara zulmettiklerinden ve kutsal mabetleri kirlettiklerinden bahsetmişlerdi. Oysa Müslümanlar anlatıldığı gibi çıkmamıştı. Zaten Haçlı Seferlerinin genel sonuçlarından birisi de, Papalığın, yani din adamlarının güç kaybetmesi şeklinde yorumlanmaktadır.
Bu haftaki konumuza son vermeden önce, Kudüs’ün işgal altında olduğu dönemde geçtiği söylenen ve benimde ilgimi çeken bir kıssa ile yazımı noktalamak istiyorum.
Vakti zamanında Bağdat’ta iyi bir marangoz varmış. Bu marangoz gerçekten takdire şayan bir minber yapmış. Gören herkes o güzel minberi kendi camileri için istemiş lakin adam herkese aynı cevabı vermiş. “Bu minberi ben Mescid-i Aksa için yaptım!” Bunu söyleyen marangoza, Kudüs’ün işgal altında olduğunu hatırlatmışlar. Lakin adam kararından bir türlü vazgeçmemiş ve kendisine Kudüs’ün işgal altında olduğunu söyleyenlere şu manidar cevabı vermiş,
“Ben bir marangozum ve Kudüs için bu minberi yaptım. Bir babayiğit de çıkıp Kudüs’ü işgalden kurtarsın ve minberi yerine koysun.”
Kıymetli okurlarım, Kutsallarımız hepimizin ortak derdi ve ortak değeridir. Lakin herkes Sultan Selahaddin veya Kılıçaslan olamaz. Olmak zorunda da değildir. Bizler, olduğumuz hâliyle üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz.
Uzunca süredir batı ile ilgili çeşitli zamanlara ait ve farklı konuları bahsetmeye çalışıyorum. Çünkü ne batı ne de fikirleri asla değişmeyecektir. Bu sebeple şahsi kanaatim, elimizde olana sahip çıkmalı ve tarihin bize yüklediği görevleri unutmamaya gayret etmeliyiz. Kıymetli okurlarıma esenlikler diliyorum.