Prof. Dr. Selçuk Peker sempozyumda konuşma yaptığı sırada beyin kanaması geçirdi; meslektaşlarının müdahalesi ile mesleğine döndü
Beyin Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Peker, 2012 yılında İstanbul’da bir sempozyumda konuşma yaparken, kürsüde beyin kanaması geçirdi. Pek çoğu Türkiye’nin en iyisi, 100’den fazla beyin cerrahının arasında ilk müdahalesi yapılarak hızla hastaneye kaldırıldı. O gün onun ilk operasyonunu gerçekleştiren Girişimsel Nöroradyoloji Uzmanı Prof. Dr. Özenç Minareci “Hayatımın en zor hastasıydı çünkü işlem odasından çıkıp haber vereceğim yakınları, onlarca beyin cerrahıydı” dedi. Bir ay sonra ikinci işlemini yapan Girişimsel Nöroradyoloji Uzmanı Prof. Dr. Olcay Çizmeli ise “Ben ilk tomografisini gördüğümde Selçuk’u kaybettik dedim. Ama o hepimizi şaşırttı” diye konuştu. Prof. Dr. Peker hem istatistikleri, hem meslektaşlarını şaşırtarak çok kısa sürede iyileşti ve 1,5 ay sonra mesleğine döndü.
Bundan tam 10 yıl önce, onlarca meslektaşının arasında, beyin cerrahiyle ilgili bir konuşma yaptığı sempozyumda, kürsüde aniden yere düştü ve bilinci kapandı. İlk müdahalesi çoğu Türkiye’nin en iyisi olan, beyin cerrahı meslektaşları tarafından hızla yapıldı ve hemen ambulansla hastaneye nakledildi. Anevrizmaya bağlı subaraknoid kanama, yani ölümcül bir beyin kanaması geçirdiği ve kanamanın boyutunun çok büyük olduğu anlaşıldığında, belki binlerce anevrizma hastasını hayata döndüren onlarca meslektaşı, hastane koridorunda büyük bir çaresizlik içinde beklemeye başladı. Ama o, meslektaşları dahil herkesi şaşırttı. 5 gün komada kaldıktan sonra çok iyi bir bakım ve mücadele ile ayağa kalktı; birkaç hafta sonra mesleğine dönmeyi başardı.
Şimdiye dek Gamma Knife Radyocerrahi tedavisiyle binlerce hastaya şifa veren Beyin Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Peker, Anevrizma Farkındalık Ayı’nda kendi yaşadığı anevrizma deneyimini ilk kez Demirören Haber Ajansı’na anlattı. Başarılı girişimsel işlemlerle kanamasını durdurup onu hayata döndüren nöroradyoloji uzmanı arkadaşları ise o günü anlatırken hep aynı cümleyi kullandı: “Hayatımızın en zor hastasıydı. Hem arkadaşımız hem meslektaşımızdı. Ama o imkansızı başardı ve böylesine büyük bir kanamayı hiç hasarsız atlattı.”
DERSLERDE ÖĞRENCİLERİNE ANLATIYORDU KENDİSİ YAŞADI
Derslerde öğrencilerine anlattığı en ölümcül tablolardan birini kendisi de yaşayan Prof. Dr. Peker, hala ilk birkaç saatini hatırlamadığı o günü şöyle anlattı: “Aralık 2012’de, Beyin Cerrahisi Derneği’nin İstanbul’da düzenlemiş olduğu bir sempozyumda benim de konuşman vardı. Açılış yapılmış, konuşmacılar sahneye çıkmışlar, daha sonra sıra bana gelmiş. Ben sahneye çıkmışım ve konuşmamın ilk iki dakikası içinde başım ağrıyor başım dönüyor diyerek aniden sırt üstü yere düşerek bilincimi kaybetmişim.
Hala o anları hatırlamıyorum. Tabii salonda bütün beyin cerrahı arkadaşlarımız var. Hızlıca ilk müdahaleyi yapmışlar solunum yolumu açık tutmuşlar ve ambulansa haber vermişler. Oradan doğruca en yakın hastaneye kaldırılmışım. Hastanede yapılan tetkiklerim sonucunda da subaraknoid kanama tespit edilmiş. Subaraknoid kanama, beynin etrafını dönen, beyni saran zarların arasındaki kanamadır. Bu kanamaların çok büyük bir kısmı da beyin damarlarındaki baloncukların yani anevrizmanın patlaması sonucu ortaya çıkıyor. Bende de 2 tane baloncuk tespit edilmiş. Bunlardan bir tanesi patlayarak beni o hale sokmuş.”
Eylül ayının Anevrizma Farkındalık Ayı olduğuna da dikkat çekerek bilgi veren Prof. Dr. Peker, “Anevrizmaya aslında toplumda çok nadir de rastlanmıyor. Yani kabaca söyleyecek olursak sokakta gördüğümüz her 30 kişiden birisinde anevrizma var. Ama bunların hepsi patlamıyor. Çok az bir kısmı patlıyor. Ama eğer yırtılır da o dediğim kanama meydana getirirse, o kanamanın olduğu anda ölme ihtimaliniz yüzde 50’den fazla. Sağ kalırsanız, hayatınızı bir sakatlıkla devam ettirme riskiniz de çok yüksek” dedi.
Böylesine büyük bir beyin kanamasından hasarsız kurtulabilmiş olmasını o anda etrafında bulunan meslektaşlarının çabası, hızlı davranması ve vakit kaybedilmeden hastaneye kaldırılarak işleme alınmasına da bağlayan Prof. Dr. Peker, sözlerini şöyle noktaladı: “Olay ilk olduğu anda zaten etrafımda 100 küsur tane doktor varmış. Beyin cerrahı bunlar üstelik. O tabii çok büyük bir etken. Hiç vakit kaybedilmeden tüm işlemler hızlıca yapılmış.
Hastane odasında kendime gelip ilk uyandığımda kamera şakası mı bu diye düşündüm. Böyle büyük bir olay geçirmişim, 5 gün komada kalmışım. Ama ilk iş ‘Hemen şu filmlerimi getirin, bir bakalım neyin nesiymiş, bana ne olmuş’ dedim. Tomografilerimi görünce, yıllarca öğrencilerime anlattığım istatistikleri aklıma getirince, aslında ne kadar büyük bir olayın içinde olduğumu o zaman anladım. Ama Allah’ın şanslı kuluymuşum herhalde. Çok hızlı iyileşme gösterdim ve hiçbir sekel kalmadan hayatıma geri döndüm.”
KORİDORDA HABER BEKLEYEN “YAKINLARI” BEYİN CERRAHI PROFESÖRLER
Kaldırıldığı hastanede Prof. Dr. Peker’e ilk girişimini yapan Nöroradyoloji Uzmanı Prof. Dr. Özenç Minareci o günü anlatırken “Hayatımın en stresli işlemiydi diyebilirim. Hasta hem arkadaşım hem meslektaşım. Dışarıda bekleyen ‘yakınları’ ise onlarca beyin cerrahı! Hastanede 100 küsur tane beyin cerrahı merakla dolaşıyor. 25-30 tane nöroşirürji profesörü de anjiyo odasının hemen dışındaki odada oturuyor ve üç beş dakikada bir kafayı içeri uzatıp ‘Özenç nasıl gidiyor işler?’ diye endişe içinde bekliyorlar” dedi.
Prof. Dr. Minareci, sonrasını ise şöyle anlattı: “Bir yandan da elinizin altındaki hasta çok sevdiğiniz, değerli bir meslektaşınız ve arkadaşınız. Neyse, sonuçta her şey son derece iyi gitti, istediğimiz gibi oldu ve bu işin sonunda hepimiz de son derece mutluyuz. Ama Selçuk’a sorulsaydı ki ‘Selçuk sen hayatının bir döneminde beyin kanaması geçirmek durumunda kalacaksın, nasıl bir ortamda geçirmek isterdin?’ diye, sanırım bundan daha iyi bir ortam ve şartları tarif edemezdi.
Prof. Dr. Selçuk Peker’in o gün tespit edilen iki anevrizmasından biri yırtılıp kanadığı için hemen tedavi edildi ama müdahale edilmesi gereken, henüz patlamayan başka bir anevrizmasının daha olduğu anlaşıldı. Yaklaşık bir ay sonra ikinci kez girişimsel radyoloji yöntemleriyle bir operasyon daha geçirdi. O işlemi yapan arkadaşı Nöroradyoloji Uzmanı Prof. Dr. Olcay Çizmeci ise o ilk günü şöyle anlattı: “Selçuk’un beyin kanaması geçirdiğini öğrendiğimizde benim çalıştığım hastanede de hazırlık yaptık, olur da getirirlerse ekip hazır olsun diye.
Anevrizması kanadığına göre acilen embolize etmek lazımdı çünkü. Ancak sonra yakın bir hastaneye nakledildiğini öğrendik. Orada da yine çok deneyimli bir arkadaşımız, sevdiğimiz bir meslektaşımız, Özenç var. Hem sevindim, hem de Özenç adına dedim ki ‘Eyvah!’ Çünkü (her biri alanında en iyisi) onlarca beyin cerrahı bekliyor dışarıda. Embolizasyon ciddi bir girişimdir, çok kolay, dikensiz gül bahçesi değildir. Yarım milimetreden daha ince bir kateter ile anevrizmaya giriyorsunuz. O incecik damar duvarında 1- 2 milim hata yapsanız damarı delip kanatabilirsiniz. Ama Özenç başarıyla halletmiş haberi geldiğinde çok sevindik.
İşlemin arkasından Prof. Dr. Peker’in birlikte çalıştıkları hastanenin yoğun bakımına getirildiğini de anlatan Prof. Dr. Çizmeci, sözlerini şöyle noktaladı: “Onunla beraber tomografi görüntüleri de geldi. Ben açık söyleyeyim, o görüntüleri görünce, o subaraknoid kanamanın boyutunu görünce dedim ki Selçuk’u kaybettik. Bir hastanın o noktadan dönebilmesi çok zor. Yani çok zayıf bir ihtimaldi. Ama müthiş bir mücadele, müthiş bir bakım, açıkçası benim ummadığım ve beklemediğim kadar kısa bir sürede Selçuk toparladı. Hatta birkaç hafta sonra gelip ikinci anevrizmayı kapatmam için benden işlem yapmamı istedi. Düşünsenize gerçek anlamında ölümden dönmüş birinin ikinci anevrizması için işlem yapacaksınız. Her girişim hayati risk demek.
Damarlardan birinde bir yanlışlık yaparsanız, ikinci kanama dışında en iyi ihtimalle felç kalma ihtimali var. Ama çok şükür ki gayet güzel bir embolizasyon işlemi yaptık ve Selçuk hiçbir şey olmamış gibi kısa süre sonra normal hayatına dönerek hastalarına kavuştu.”