İnsanları içine atan bir bahçe… İnsanat bahçesi. Atan kim? Neden? Ne zaman? Nerede? Bir bahçe düşünün yeşil çimenler içinde, geniş düzlükte.
Boyları geçen ağaçlar, küçük ırmaklar, şelaleler, su birikintileri var. Günlük her yemek önüne gelen.
Derler ya hani, ‘yediğin önünde yemediğin arkanda’ daha ne ister insan?
Ne de güzel olurdu böyle bir bahçe değil mi?
Biraz daha yakından bakalım mı bu bahçeye, dışarıdan içeriye doğru.
Yüksek duvarlar ile dört bir tarafı örülmüş, dikenli teller, çiviler ile üzeri çevrilmiş, hatta elektrikli teller çekilmiş. Burada gözüken çoğu bitki ve uyumak için yuva diye sığındığın her yer yapay.
Yemekler her gün birbirinin aynısı, üstelik istediğini yapmazsan açlık ile sınanıyorsunuz.
Irmaklar, şelaleler gibi gözüken sular da yapay.
Kafeslere konulmuş, demir parmaklıklar ardında kalan insanlar.
Bu görüntü hoşunuza gitmedi şimdi değil mi?
Tekrar soruyorum, insan ne ister?
Özgürlük ister insan en çok özgürlük.
Üstelik bu insanat bahçesi size evet evet hayvanat bahçesini mi anımsattı? Ne fark eder ki, insanı atıp bir bahçeye hapseden ile hayvanı atıp bir bahçe hapseden, ikisini de atan yine aynı canlı değil mi?
Tolstoy‘un da dediği gibi “uzak ve imkansız gözüken bir şey, bir an da yakın ve mümkün olabilir.”
Şu an çok ilkel ve uzak gibi gelse de yakın tarihte bu anlattığım bahçenin bir örneği maalesef vardı. Günümüzde ise İnsan bahçelerinin yerini hâla hayvanat bahçeleri devam ettiriyor.
Batı’nın utanç tarihi ve yine insanın daha fazla para kazanmak için zayıfları ezmesi.
Dünyanın dört bir yanından getirilen siyahi insanların kafeslerde sergilenmesi.
1800’lerin sonlarından 1958’e kadar Avrupa’da insanların zorla, çıplak sergilenmesi ve popüler şekilde ziyaretçi sayısı oldukça fazla olması.
Çoğunlukla Afrika ardından Asya, Avustralya ve Güney Amerika’dan insanlar zorla getirildi. Geleneksel dansları yaptırılıp, gelen ziyaretçilere izletildi.
Eyfel Kulesi‘nin yakınları bile İnsanat bahçeleriyle doluydu.
Ota Benga isimli Afrikalı’nın kafesinin önüne ayrıca yazılanlar akıllara durgunluk vericiydi.
Bu insanları hayvanlardan görüp ‘insan ırkına en yakın yaratık’ diye sergiliyor, üzerlerinden insan ticareti ile çok paralar kazanıldığı için dünyanın dört bir yanına bu yayılıyor, sürdürülüyordu.
Maymunlar ve goriller ile bir kafeste tutulup, açlık, eziyet, şiddet, hastalık, intihar gibi durumlardan hayatları son buluyordu.
Sormadan edemiyorum, geçmişte güçsüz olan bu insanlara yapılan bu zulüm tarihe kara bir utanç olarak kazınmışken şimdi yine aç gözlü, para göz insanların hayvanlara yaptığı bu eziyetleri gelecekte nasıl açıklayacağız?
Tarih ilerledikçe geçmişten ders alıp medeniyete gidebiliyor muyuz?
Yoksa bizler de bu düzene uyum sağlıyor muyuz?
Çocuklarımızın neden buradalar sorularına cevap bulabiliyor muyuz?
Bu sorunun cevabını bulamıyorsanız, bir hayvanat bahçesinde ki hayvanın tutsak gözlerinin içine bakınız..!