Cumhurbaşkanı Erdoğan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Dünya 5’ten büyüktür tespitini iklim değişikliği hususunda da tekrarlıyorum.” dedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76’ncı Genel Kurulu’nda seslendi; “DEAŞ’la göğüs göğüse çarpışan ve bu terör örgütünü hizmete uğratan tek NATO müttefikiyiz. Yine sahadaki varlığımızla, PKK terör örgütünün Suriye’de işlediği katliam ve etnik temizlik faaliyetlerinin önüne biz geçtik” dedi.
Dünya üzerinde Covid-19 aşı dağılımı adaletsizliğine değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü;
“Aşı milliyetçiliğinin farklı yöntemlerle halen sürdürülüyor olması insanlık adına yüz kızartıcıdır. Özellikle bu salgının küresel bir felaketin üstesinden ancak uluslararası işbirliği ve dayanışmayla gelinebileceği açıktır. Tüm ülkeler bu salgından kurtulmadan herhangi bir ülkenin tek başına güvenle hayatını sürdürmesi mümkün değildir.
Genel Kurul’da ortaya çıkacak iradenin bu hakikatin anlaşılması bakımından bir dönüm noktası olmasını temenni ediyoruz. Salgın döneminde küresel işbirliğinin önemi yanında tıp biliminin ulaştığı yüksek seviyeyi de görme imkanı bulduk. Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanan ilk aşının Almanya’da yaşayan Türk kökenli iki bilim insanı tarafından geliştirilmesinden gurur duyduk. Türkiye olarak ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ inancıyla ilk günden itibaren elimizdeki imkanları dost ve kardeşlerimizle paylaşmaya çalıştık.
Bir taraftan vatandaşlarımıza en iyi sağlık hizmetini sunarken diğer taraftan da 159 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi yardım gönderdik. Bu vesileyle yerli aşımız Turkovac’ı milletimizle birlikte bütün insanlığın istifadesine sunacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün güçlendirilmesini ve salgınlara karşı sözleşme hazırlanması girişimlerini destekliyoruz.”
‘AFGAN HALKINA KARŞI KARDEŞLİK GÖREVİMİZİ YERİNE GETİRMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ’
“’Ben yaptım oldu’, bu mantıkla hareket edildiğinde bunun faturasını sadece belli başlı ülkeler değil, tüm insanlık ödemektedir. Sahadaki gerçekleri ve sosyal dokuyu dikkate almayan, dayatmacı yöntemlerle meselelere çözüm üretilemeyeceği en son Afganistan’da hem de çok acı bir şekilde görülmüştür. Afganistan halkı, 40 seneden fazladır süren istikrarsızlık ve çatışmaların sonuçlarıyla baş başa bırakılmıştır. Siyasi süreçten bağımsız olarak Afganistan’ın uluslararası camianın yardımına ve dayanışmasına ihtiyacı bulunuyor. Ülkede bir an önce barış, istikrar ve güvenliğin tesis edilerek Afgan halkının huzura kavuşmasını temenni ediyoruz. Türkiye olarak bu zor günlerinde Afgan halkına karşı kardeşlik görevimizi yerine getirmeyi sürdüreceğiz.”
‘DEAŞ’LA GÖĞÜS GÖĞÜSE ÇARPIŞAN VE BU TERÖR ÖRGÜTÜNÜ HİZMETE UĞRATAN TEK NATO MÜTTEFİKİYİZ’
“Suriye’de, tüm dünyanın gözlerinin önünde yüzbinlerce kişinin ölümüne milyonlarca kişinin yerlerinden edilmesine neden olan insani dram 10. Yılını geride bıraktı. Ülkemiz bir yandan 4 milyona yakın Suriyeliye kucak açarken bölgeyi kana ve gözyaşına boğan terör örgütlerine karşı sahada mücadele etmektedir. DEAŞ’la göğüs göğüse çarpışan ve bu terör örgütünü hizmete uğratan tek NATO müttefikiyiz. Yine sahadaki varlığımızla, PKK terör örgütünün Suriye’de işlediği katliam ve etnik temizlik faaliyetlerinin önüne biz geçtik.
Şehitler verme pahasına yürüttüğümüz çabalar sonucunda güvenli hale getirdiğimiz bölgelere şu ana kadar 462 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri dönüşünü sağladık. Aynı şekilde İdlib’deki varlığımız sayesinde milyonlarca insanın hem canını kurtardık hem de yerinden edilmesini öneldik. Uluslararası toplum bir 10 yıl daha Suriye krizinin devam etmesine izin veremez. Soruna Suriye halkının beklentilerini karşılayacak şekilde BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının temelinde siyasi bir çözüm bulunması için daha güçlü bir irade ortaya konulması gerekiyor. BM insani yardım mekanizmasının 12 ay süreyle uzatılmasını memnuniyetle karşılıyoruz.”
Bölgedeki terör örgütleri arasında ayrım yapılmasının, bunları taşeron olarak kullanılmasının kabul edilemez olduğunu ifade eden Erdoğan sözlerine şöyle devam etti;
“Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve milli güvenliğimizi tehdit eden terör örgütleriyle mücadelemiz kararlılıkla sürecektir. Ülkemizde Suriyeliler dışında da sayıları bir milyonu aşan çeşitli statülerde göçmen vardır. Afganistan’daki gelişmeler sebebiyle son dönemde bu ülkeden göç akını ihtimaliyle karşı karşıyayız. Suriye krizinde insanlık onurunu kurtaran bir ülke olarak artık yeni göç dalgalarını karşılamaya ne imkanımız ne de tahammülümüz vardır. Adil yük ve sorumluluk paylaşımı temelinde tüm paydaşların bu konuda üzerine düşenleri yapmasının vakti çoktan gelmiştir. Artık 1951 Cenevre Sözleşmesini ve uluslararası insani hukuku aşındıranlara karşı somut bir tavır ortaya konulmalıdır.”
‘FİLİSTİN DEVLETİNİN KURULMASI ÖNCELİKLİ HEDEFLERİMİZ ARASINDA YERİNİ KORUYOR’
“Bölgemizde istikrarsızlığı körükleyen, barış ve güvenliği tehdit eden en önemli sorunlardan biri de İsrail Filistin itilafıdır. Filistin halkına yönelik zulüm sürdükçe, Ortadoğu’nun kalıcı barış ve istikrara ulaşması mümkün değildir. Bunun için işgal, ilhak ve yasadışı yerleşim politikalarına mutlaka ve derhal son verilmelidir. Kudüs’ün 1947 tarihli BM kararına dayanan uluslararası statüsüne, Harem-i Şerif’in mahremiyetine ve Filistin halkının haklarına yönelik ihlallere karşı durmayı sürdüreceğiz. Barış süreci ve iki devletli çözüm misyonu daha fazla gecikmeksizin yeniden canlandırılmalıdır. 1967 temelinde özellikle başkenti Kudüs olan bağımsız ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin kurulması öncelikli hedeflerimiz arasında yerini koruyor.”
KIRIM DAHİL, UKRAYNA’NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN VE EGEMENLİĞİNİN KORUNMASI
“Kafkasya’daki istikrar bakımından yakın dönemde önemli adımlar atılmıştır. Azerbaycan meşru müdafaa hakkını kullanarak Güvenlik Konseyi’nin yıllardır uygulanmayan kararlarına konu olan öz topraklarındaki işgali sona erdirmiştir. Bu gelişme bölgede kalıcı barış adına yeni fırsat pencerelerinin açılmasına da imkan sağlamıştır. Tarafların atacağı her olumlu adımı desteklemek kararındayız. İlhakını tanımadığımız Kırım dahil, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasına önem veriyoruz.
Çin’in toprak bütünlüğü perspektifinde Müslüman Uygur Türklerinin temel haklarının korunması hususunda daha çok çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. Keşmir’de 74 yıldır süregelen sorunun taraflar arasında diyalog yoluyla ve ilgili BM kararları çerçevesinde çözülmesinden yana olan tavrımızı sürdürüyoruz. Bangladeş ve Myanmar’daki kamplarda zor şartlarda yaşayan Rohingya Müslümanlarının anavatanlarına güvenli, gönüllü, onurlu ve kalıcı şekilde geri dönüşlerinin sağlanmasına da destek veriyoruz.”
‘DİĞER LİDERİN BU PLATFORMDA SESİNİ DUYURAMAMASI ADİL DEĞİLDİR’
“Kıbrıs meselesi adil, kalıcı ve sürdürebilir çözüm ancak sonuç odaklı gerçekçi bir yaklaşımla mümkündür. BM’in eşit olarak kabul ettiği adadaki iki halktan birinin lideri sizlere hitap edebilirken, diğer liderin bu platformda sesini duyuramaması adil değildir. Çözüm için adanın asli unsuru olan Kıbrıs Türk Halkı’nın egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi gerekiyor. Kıbrıs Türk Halkı’nın ortaya koyduğu yeni çözüm vizyonunu destekliyoruz. Buradan uluslararası topluma Kıbrıs Türklerinin görüşlerini açık fikirlilikle ve ön yargısız bir şekilde değerlendirme çağrısında bulunuyorum.“
‘DOĞU AKDENİZ’DE EN UZUN KIYIYA SAHİP TÜRKİYE’
“Doğu Akdeniz’deki sükûnet ortamının devamı ortak çıkarımızdır. Deniz yetki alanlarının paylaşıma ilişkin sorunların uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde çözülmesini temenni ediyoruz. Bunun için öncelikle Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip Türkiye’yi bölgede yok sayan anlayıştan vaz geçilmesi şarttır. Diyalog ve işbirliği için bölgedeki tüm aktörlerin yer alacağı Doğu Akdeniz Konferansı düzenlenmesi önerisi hala masadadır. Benzer şekilde, yine Ege Denizi’ndeki sorunlarında yine ikili diyalogla çözülmesi gerektiğine inanıyoruz. AB’ye üyelik sürecindeki kararlılığımızı da sürdürüyoruz.”
‘PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI ÖNÜMÜZDEKİ AY MECLİSİMİZİN ONAYINA SUNMAYI PLANLIYORUZ’
“Dünya devletleri olarak iklim değişikliğiyle mücadele için 2015 yılında bir araya gelerek Paris İklim Anlaşması konusunda mutabık kaldık. Anlaşmanın hedefi, yüzyılın ortasına kadar küresel sıcaklık artışını 1.5 dereceyle sınırlı tutmaktır. Ancak gidişat tedbir alınmadığı takdirde bunun çok da mümkün olmadığını işaret ediyor. Bunun için öncelikle ve en çok da iklim değişikliğine yol açan sorunların ortaya çıkmasında tarihi sorumluluğu olan ülkelerin elini taşın altına koyması şarttır. Koronavirüs salgınının önüne geliştirilen aşılarla geçmek belki mümkün olabilecek. Ama iklim değişikliği konusunda böyle bir laboratuvar çözümü bulunabilmesi söz konusu değildir. İşte bunun için her fırsatta dile getirdiğimiz dünya 5’ten büyüktür tespitini iklim değişikliği hususunda da tekrarlıyorum.
Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim en çok zararı verdiyse, doğal kaynakları kim vahşice sömürdüyse iklim değişikliğiyle mücadeleye en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır. Geçmişten farklı olarak bu defa kimsenin ben güçlüyüm faturayı ödemem deme hakkı yoktur. Çünkü iklim değişikliği insanoğluna oldukça adil davranıyor. Avrupalı, Asyalı, Amerikalı, Afrikalı, zengin-fakir farkı dinlemeden herkese aynı muameleyi yapıyor. Hepimize düşen görev, bu tehdit karşısında hakkaniyete dayalı bir yük paylaşımıyla tedbirlerimizi almak, yükümlülüklerimizi yerine getirmektir.
Türkiye olarak bu anlayışla hareket ediyoruz. Paris İklim Anlaşması’na ilk imza atan ülkelerden biriyiz. Ancak yükümlülüklerle ilgili adaletsizlikler sebebiyle henüz bu anlaşmayı yürürlüğe koymamıştık. Son dönemde bu çerçevede kaydedilen mesafenin ardından aldığımız kararı buradan, BM Genel Kurul’dan tüm dünyaya duyurmak istiyorum. Paris İklim Anlaşması’nı atılacak adımlara uygun şekilde ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde önümüzdeki ay meclisimizin onayına sunmayı planlıyoruz. Glasgow’da yapılacak BM İklim Değişikliği Konferansı’ndan önce ‘karbon nötr’, bu hedefin anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı düşünüyoruz.”