Ülkeye mercek, bize de akıl lazım… Geçen hafta Şenol Güneş ile yazdığım yazının akşamında A Milli Takımı’mızın Hollanda’dan 6 gol yemesi elbette herkes gibi beni de üzdü…
İlk maçta kötü yakaladığımızda 4 attığımız portakallar, şimdi bizi kötü yakalamış ve acımadan 6 gol atmışlardı…
Çünkü futbolun doğal kuralıdır… Maçı başından sonuna kadar aynı konsantrasyonla oynamanız gerekir… Yoksa rakibiniz size hiç bir zaman acımaz…
Neticede olan oldu, farklı bir şekilde sahadan yenik ayrıldık ve kamuoyunun beklediği gibi Şenol Güneş istifa etti…
İstifa etti de şimdi ne olacak? Başladı herkes loto çekmeye… Herkes kendisine ya da kafasına uygun – yakın kim varsa milli takım hocalığı için önermeye başladı…
Öyle ya; orası laboratuvar, milli takım da deneme tahtası zaten. Yoldan kim geçse, elinde antrenörlük diploması olan kim varsa tutup kolundan A Milli takımı verelim kendisine…
Hatta 3,2 Milyon Euro’ya Hollanda’dan 6 gol ben de yerim, bence beni alsınlar
Benim görüşüm Milli takımın başına yabancı hoca getirilmesi yönünde… Çünkü Türkiye’de Şenol Güneş gitmiş Fatih Terim gelmiş, Terim gitmiş Mustafa Denizli gelmiş, Denizli gitmiş Abdullah Avcı gelmiş olması fark etmiyor… Her gelenin geldiğinde maaşını, oynattığı her maçta kadro seçimlerini, gittiğinde de tazminatını konuşuyoruz…
Okuduğum kadarıyla milli takım sorumlusu yapılan Hamit Altıntop önce Löw ile sonra da Klinsmann ile görüşmüş… Kafa Alman olunca, tercih de Alman oluyor herhalde…
Alman hoca getirmek için sorulması gereken en önemli soru şu: Bizim takımda ve özellikle basında, ünlü Alman disiplinine uyacak oyuncu ve zamanla oluşacak başarı için gösterilmesi gereken sabra sahip basın var mı?
Tabi ki yok… Löw ya da Klinsmann da gelse kısa vadede Norveç ve diğer maçları kazanıp Dünya Kupası’na gitmekle birlikte, en az 3-4 belki de 8-10 senelik bir planlama yapmak ister… Çünkü Alman kültürü buna göre çalışır… Almanlar günlük başarıları değil, kendisinden sonra ki yıllarda arkalarından iyilikle yad edilecek kalıcı başarılara odaklanmak isterler…
Bana sorarsanız benim tercihim yabancı olacaksa Fransız bir hocadan yana… Çünkü hem oyun kültürü olarak kora kor dişe diş mücadele etme potansiyelimiz, hem de hücum anlamında bileklerine hakim kreatif oynayan oyuncularımız Fransız kültürüne uyuyor… Ancak Fransız bir hoca ve Fransız kültürüyle toplu savunma toplu hücum oynayabiliriz diye düşünüyorum…
Zaten gördüğümüz üzere de ülkemizden Fransa’ya transfer olan her oyuncunun tutması ve Fransızların sürekli ülkemize scout gönderip oyuncu transfer etmeye çalışması bu yüzden… Bakın diğer ülkelere ihraç ettiğimiz oyunculara, ne kadar başarılılar?
Ama her zaman dediğim gibi; ülke futbolunun yönetimine gelen her kişi kendi kafasındakini uygulamaya çalışıyor; ülke potansiyeli nedir, nasıl bir yol bu ülkedeki çocuklara daha faydalı olur kimse düşünmüyor…
Buraya yazıyorum… Eğer bir Alman hoca gelirse ömrü en fazla 2 sene olur…
KOCAELİSPOR & BURSASPOR
Burada arada sırada bahsettiğim üzere futbol menajerliği yapmaya çalışıyorum. Yeni başladığım için de şimdilik sadece kulüp yetkilileriyle birebir ya da telefonla konuşup, görüş alışverişinde bulunuyorum…
Çünkü ben bu işi siyaseten bağlantı kullanarak ya da bazı bir takım hocalara komisyon avanta yoluyla Ahbap – Çavuş ilişkisi içerisinde olmadan yapmak istiyorum. Bunu başaracağıma inanıyorum ama biraz daha zamana ihtiyacım var… Çünkü düşüncelerim bir çok yönetici ve başkana olumlu ve güzel gelse de , Türkiye’de ve Dünya’da daha önce yapılmamış bir tarz olacağı için inandırıcı gelmiyor haliyle…
Bu sezon en çok Kocaelispor ve Bursasporlu yöneticilerle konuştum…
Kocaelispor Tahir Büyükakın gibi bir belediye başkanı sayesinde 17 transfer, yine Emin Adanur gibi bir isme sahip Bursaspor da sanırım 17 transfer yaptı…
Ligde geride kalan ilk 4 hafta sonunda Kocaelispor 4 puanı sadece 1 gol atarak kazandı. Bursaspor ise sadece 3 gol atarak 1 puan alabildi…
Aslında iki camia da şu anda kaos içerisinde… Özellikle aynı mevkilere aynı tip oyuncuların alınması, diğer mevkilerin es geçilmesi, transferin son günlerinde acele transfer yapılması takımları ve yönetimleri bu denli sıkıntılı bir sürece soktu…
Çünkü bu iki camiada da şu anda ”Para Çok ama Vizyon Yok” …
Kocaelispor geçen sezon 2. ligden yükselmiş, Bursaspor da genç ve altyapı ağırlıklı kadrosuyla ligde damakta tat bırakacak bir oyun oynamıştı.
Yani aslında direk ilk 11’e direk yazılacak 5 önemli yabancı transfer ve 2-3 tane bu lig için tecrübeli yerli transfer ile her şey çok da güzel olabilirdi…
Ama tipik transfer hastalığı bu iki takıma da sirayet etmiş, illa her gün transfer, her gün imza töreni sorunsalı olmazsa olmaz duruma gelmişti…
Tabi bu arada birileri para indirdi mi, indirdiyse ne kadar indirdi onu bilemem…
Özellikle şu anda Şampiyonlar Ligi’nde oynayan Sheriff Takımının kaptanı Kolombiyalı Frank Castaneda (27 yaşında kanat forvet) gibi bir oyuncuyu tam da Temmuz ayında, adı bu kadar parlamamışken, takımı da bu kadar göz önünde değilken; bonservis + maaş + menajerlik (düğün paketi gibi) totalde 500-550 Bin Euro arasına bitirebileceğimi ve oyuncuyu ikna ettiğimi her iki kulüp yetkililerine de iletmiştim.
Çünkü oyuncunun sözleşmesi 6 ay sonra bitiyor ve kulübü bonservis konusunda çok zorluk çıkarmayacaktı.
Bu rakam belki bir 1. lig takımı için ağır gelebilir ama aslında kazın ayağı öyle değil…
Kocaelispor kanat transferi için Liberyalı Tisdell, Fransız 34 yaşındaki Pereira ve son olarak sözüm ona Atalanta’dan kiralanan ama İtalya’da sadece 1 maç oynayabilen Cabezas’ı almıştı… Üçüne verilen para ve alınan verimi düşünün ve hangisi daha pahalı karar verin…
Bursasporun da Ofosu ve Namıq transferleri sonrası bir de şimdi Acolatse’yi alarak ne kadar harcadığını hesap edersek, yine hangisinin daha pahalı olduğunu çözebiliriz…
En önemli sorunlardan birisi de nereden ve nasıl transfer yapılması gerektiği yönünde… (bunu da önümüzdeki 1-2 hafta içerisinde yazacağım)
Yani iş aslında çok transfer yapmakta değil, az ama öz transfer yapmakta… Özellikle bedava diye yaz sezonu boyunca takımlarıyla kamp yememiş, tek derdi sözleşmede imza atacağı ücret olan, imza attıktan sonra tek sorumluluğunu antrenman – maç yapmak olarak düşünen 30-32 yaş üstü oyuncular alındığı sürece, bu transfer sirkülasyonları daha çok oluşacaktır…
Neyse bakalım görelim ilerleyen haftalar ne gösterecek…
Ben kendime bir yol çizdim ve kendimi kanıtlamak için biraz zamana ihtiyacım var biliyorum. Hatta kafamda zamanımın ne zaman geleceğini de öngörebiliyorum…
Umarım bu süre zarfında bu büyük camialar, tarihin arka sayfalarında ki yerlerini almazlar…