“Aslında hepimiz birer sanatçıyız” sadece farkında olanlar ve olmayanlar, sanatını icra etmek isteyenler ve icra etmek istemeyenler ile birlikte mizacımıza göre ayrılıyoruz
Değerli okurlar,
Herkesin içinde doğuştan gelen birer içgüdüsel yetenek vardır. Kimimiz farkındayızdır, kimimiz fark etmek üzereyizdir ya da farkında değilizdir.. Sonuçta yetenek her daim içimizdedir. Var olan bellidir..
İnsanları anlamak ve tanımak, önyargılardan arınmış bir şekilde yeni insanlarla tanışmak bir sanattır. Kolay değildir. Bakmayın öyle kolay sanıldığına. Eğer bu kadar kolay olsaydı herkes sanatçı olurdu. Ama değil. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Bi konuya bakıyorsunuz, bi başlığa, bir de şu açıklamama, resmen tezat dediğinizi duyar gibiyim. İşte sanatınızı konuşturmanız gereken yer burada ayrışıyor arkadaşlar..
“Aslında hepimiz birer sanatçıyız” sadece farkında olanlar ve olmayanlar, sanatını icra etmek isteyenler ve icra etmek istemeyenler ile birlikte mizacımıza göre ayrılıyoruz.. Sanatçı olmak ve zanaatkar olmakta farklı şeylerdir. Ben bu benzetmeleri, bilinç düzeylerimize istinaden yapıyorum. Yani empati kurabilen, tasavvufa hakim olan sufiler bana göre zanaatkarlardır. Yüksek bilinçle hareket ederler. Somut varlıklardan ziyade, soyut kavramlara yönelmişlerdir. Hem sanatçı hem de zanaatkarlardır..
Toplumsal sorunlara karşı duyarlı, özverili, kendisi gibi olmayan insanlara karşı saygılı ve yapıcı, ayrıştırıcı değil kaynaştırıcıdırlar. Pozitif ayrımcılığın yada orantısız güç kullanmanın ne kadar kaba, cahilce ve kibirli bir davranış olduğunu bilirler; çünkü kendilerini geliştirmişlerdir. Zoru kolaylaştırmayı, yaşamın içine katmayı, birlikte yaşama sanatını icra etmeyi doğrulamışlardır. Topluma kazandırılması gereken bireyleri tespit edip hayatlarına dokunmuşlardır.
Yok mu aranızda bu tür insanlar? Entellektüeliteyi benimseyip seküler yaşamın bir parçası olmuş, yüksek bilinçli bireyler?
Bir maden ocağı düşünün. İçinde ne cevherler vardır. Her birinin ayrı ayrı oluşum hikayesi vardır ve bileşenleri farklıdır. İnsan da öyledir. Her insan derinliklerinde maden ocağı barındırır ve bu mineralleri, ihtiyaç duyulduğu an ve durumlarda açığa çıkarırlar. Sabırla işleyerek sonunda davranışsal olarak sergilerler..
Sorgulayan beyinler, farkındalığı açık, epifiz bezini yeterince kullanabilen, epifizinin kemikleşmemesi gerektiğini bilen kesimdir. Bu noktaya gelebilmek ustalık ister. Zaman, sabır, tecrübe, cesaret, özgüven gibi kriterler gereklidir. Bol bol okumak gerekir *daha önceki makalemde anlatmaya çalışmıştım “oku”ma bilmenin önemini.. Kimi kısa sürede ulaşır, kimi daha uzun sürede. Kesinlikle yaş alma ile bağlantısı yoktur. O zaman diliminde vaktini ne ile geçirdiğinle, hayatta nelerle karşılaştığınla, yaşadığın olayları nasıl yorumladığınla, beynini kullanıp kullanmadığın ve sorgulayıp sorgulamadığınla, sevdiğin bir insanın ölmesi veya ayrılık yaşayıp yaşamamanızla, acı tecrübelerle yoğrulup yoğrulmamanızla ilintilidir…
Haydi ne duruyoruz, o zaman herkes sanatını konuştursun ve dünya barış içinde dönsün. Kavgalar ve çatışmalar bitsin. Uzlaşalım, anlayalım, görelim, duyalım, hissedelim, koklayalım, tadalım..
Bir sonraki yazımda görüşmek üzere..