Vasiyetim olsun, lütfen kaç yaşında olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun, kız çocuklarınıza sahip çıkın.. Dertlerini görmezden gelmeyin.. Evlat ayırımı yapmayın.
Değerli Dostlar,
Şuan duygu yoğunluğu içine girdim. Yüreğimdeki fırtınayı biraz olsun dinginleyebilmek için, belki bana iyi gelir düşüncesiyle laptopumu açıp bir kaç satır yazmak istedim.. Yüzde yüz doğru yaptığıma eminim. Yalnızlığım bir nebze gider belki.. Ruhum daralıyor. Kimse beni anlamıyor. Duvarlar örerken kendimi farklı göstermekten haz alıyorum. acıdan mı besleniyorum sanırım evet ama mazoşist değilim fiziksel acıdan nefret ederim. Benimki düşünsel acı sanırım, bana zevk veren yada öyle sandığım. Kararı siz verin..
Evli bir kadın düşünün. Hamile olsun, bebeğinin cinsiyetini yeni öğrenmiş olsun. Bir kızı olacağını varsayalım. Eşi ve ailesi asla buna sevinmedi!! Bununla beraber, ilerleyen zaman içinde, kız çocuğu doğdu diyelim.. Yüce Yaratıcının hikmetinden sual olunmaz, ne olursunuz, kızınız doğduğunda ikinci plana atmayın. Erkek evlatlarınıza daha fazla değer vermeyin. Evlat candır, evlat evlattır.. Hayırlısını dileyin, ahlaklı, saygılı, dürüst, aklı başında olsun, vatana millete faydalı olsun yeterli. İNSAN olsun kafi. Kız evladınıza ihtiyacı olan hassasiyeti göstererek sevin, sayın, ilgi gösterip değer verin ne olur..
Yıllar geçti, kızınız büyüdü serpildi; okudu meslek sahibi oldu diyelim. Hayırlı olduğunu zannettiği bir kısmet ile evlenmek istediğini söyledi. Onayladınız, aile büyüklerinin rızası ile evlendi diyelim. Başlarda evliliği düzgün gidiyordu, her şey yolundaydı, çocukları da oldu diyelim. Size yansıttığı kadarıyla mutlu bir evlilik yaşıyor görünüyordu.. Doğduğunda zaten o kadar önemsememiştiniz, evlendiğinde de kocasına sorumlulukları yüklediğiniz için vicdanınız rahattı.
Her “İYİYİM” dediğinde gözlerinin içine bakmadığınız için sessiz çığlığını da duymadınız, duymak istemediniz dert yanacak diye.. “aman aman iyi ol” diye geçiştirdiniz…diyelim.. Sonra bir gün kimselere dertlerini, sıkıntılarını anlatamadığı ve sürekli Polyanacılık oynadığı için ruhu bedenine patlayarak ince ince o zehir bedenini sararak ele geçirmesi sonucu psikolojik şiddete maruz kaldığından dolayı felç geçirmesine neden olduğunu düşünelim. Ne kadar acı bir trajik bir durum değil mi bu..
İnanılacak gibi değil bu..
Çözümü nedir?
O eşten ayrılmalı mı yoksa ölümünü mü beklemelidir? Durumu gitgide berbatlaşıyor farz edelim. O adamla o evliliği sürdürdükçe bedensel olarak da kötüleşen, eriyip biten bir kadın var ortada kalan. Ne ailesi sahip çıkıyor (bilse de durumu zaten sahip çıkmayacağı açık ve net ortada) ne de çevresinde tek bir yakını ve dostu var ki durumun vahametini anlasın…
Kadın farkında.. Kurtulması gerektiğinin farkında. Sadece cesareti yok. Bedensel yetkinliğe de sahip değil o eş denen adamın evinden kaçabilmesi için. Ne yapacak? Her şeyiyle celladına teslim olmuş durumda. O yedirirse yiyebiliyor karnı doyuyor, o yıkarsa yıkanıp temizlenebiliyor, o gezdirirse dışarı çıkıp hava alabiliyor, o izin verirse TV izleyebiliyor, o içirirse su içebiliyor.. Yıllarca süren böyle bir hayat düşünün.. Empati dürtünüz devreye girsin lütfen.
Sonra, öyle bir gün geliyor ki bir anda ağzınızdan dökülüveriyor “BEN BOŞANMAK İSTİYORUM” diye.
Oldu oluyor, olması gereken..
Boşandıktan sonra gidilen ana baba evine geri dönen hasta kız çocuğu anne, yeniden hayata tutunmaya çalışır. Bir umutla iyileşmeye çabalıyor, evlatlarını eski eşe emanet ederek vasiyetinde..
Gelelim zamanla iyileşen bu kadına..
Sıkıntılı süreçleri sabır göstererek, zaman içinde atlatıp yeniden küllerinden doğar. Anne baba etkisi bu süreçte çok önemli tabiki. Hastalık sürecini atlattığı düşünülünceye kadar (annesi özellikle) sürdürülen yapmacık davranışlarının, zamanla yerini kine, öfkeye, sinirliliğe dönüşmesi gözle görülür derecede var olması. Bir nevi dışlanması.. Çok acı verici elbette. Erkek kardeşin sürekli revaçta olması. Erkek evladının çocuğuna gösterilen sevginin, kız evladının ANNE YOKSUNU olan çocuklarına gösterilmemesi, gerçekten eski yaraları kanatan bir çaresizliktir o boşanıp eski evine geri dönen kadın için.
Asıl o kız evlada yeterince sevgi göstermeliler. Zaten sevgisizlikten hastalanmıştır o beden.. Ana baba evinde ona sevgi yokluğu gösterilmemeli, sağlığı kazanılan, yeni yaşamına saygı duyulmalı, çaresizliği yüzüne vurulmamalıdır. Eskisi gibi verimli değilse “neden çalışmıyorsun, bu boşandı geldi şimdi ne olacak, yeniden evlense de kurtulsak şundan” denmemelidir.. Kız çocuğu kaç yaşında olursa olsun, isterse evlenmiş boşanmış bir anne olsun, isterse de yaşı kırklara merdiven dayasın yine de o kız evlattır. Yine o kadar yaş farkı ile anne ve babasından küçüktür..
Yine sevgi beklentisindedir. Bu sefer, herzamankinden daha da fazladır sevgiye olan ihtiyacı.. Topluma kazandırılması için “SEVGİ” gereklidir. Boşanmış diye dışlamamak lazım. Zaten çok zor günler, anlar, yıllar geçirmiştir, zaten hayal kırıklığı yaşamıştır.. zaten içindeki fırtınalardan boğulmak üzeredir, zaten ince çizgide yürümeye çabalıyordur.. Yüzüne vurulmasın işte..
Ya topluma ne demeli? Toplumsal Tabular ne olacak? Boşanmış kadına “Toplumun Bakış Akışı” ne olacak?
Silkelenin..
Vasiyetim olsun, lütfen kaç yaşında olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun, kız çocuklarınıza sahip çıkın.. Dertlerini görmezden gelmeyin.. Evlat ayırımı yapmayın. Tabiki erkek evlatlarınızı da sevin ama kız çocuklarınızı biraz daha pamuklara sarıp sevin. Sonra karşı cinste sevgiyi aramasın. Onu hak etmeyen insanların oyuncağı olmasın. Sevgi dilenmesin kimseden..
Özetle diyeceklerim bu kadar.. Karar okuyucuların..
Selametle..