Bir çoğunuz şaşkınca bir bakış atmış olabilir, konu başlığına bakarak. Nasıl yani, “Kimler ‘oku’ma biliyor?” da ne demek?
Okuma bilmesek bu yazıyı nasıl okuyacağız, 5 – 6 yaşlarındaki çocuklar dahi okuma biliyor, ne saçma soru bu vs.. dediğinizi duyar gibiyim. Kulaklarım fazla mı çınladı ne! Sakin olun, tamam geçti..
Okumayı sadece kitap, dergi, gazete, makale olarak algılayıp hem kağıt yaprakları çevirmek hem de dijital ortamda yazıları görerek okumak algılayabilirsiniz. Harflerin yan yana dizilimi sonucu oluşan hece, kelime ve cümle bütünlüğü olarak ilk akla gelen çağrışım bu zaten.. Haklısınız..
Bununla birlikte bir kaçınızın tahminleri olabileceği olasılığını katarak yazıma devam etmek istiyorum.
“İKRA” ile 1400 yıl önce tavsiye edilen öğreti de bu aslında.. Yüce yaratan “OKU” derken, kastettiği okumayı kaçımız yapabiliyoruz? Ben aslında bunu soruyorum.. Doğayı, insanları, dünyayı, var olanı ve var olmayanı, kaçımız ne kadar okuyabiliyoruz? Beş duyu organımızın kaçını, ne kadar ve nasıl kullanıyoruz yada kullanabiliyor muyuz? Beynimizin yüzde kaçını okuyabiliyor ve karşımızdakilere özümüzü ne kadar yansıtabiliyoruz?
Okumayı becerebiliyor muyuz? Yeterliliğimiz nedir? Beşer kadar, eko sistemi ne kadar sorgulayarak fark etmeye çabalıyoruz. Uyanışa geçme zamanımızın geldiğinin farkında mıyız? işimize mi gelmiyor, zamanımıza mı uymuyor? Kolaycılığa mı kaçıyoruz yoksa köreltmeye mi uğraşıyoruz var olan cevherlerimizi?
Aslınada tüm ruhlar aynı anda, aynı donanımla ve aynı sevgiyle yaratıldık. Fakat farklı an’larda farklı bedenlerde, farklı dönemlerde gönderilerek bedenlendik.. Her bir ruh, eril ve dişil ikizini arama iç güdüsüne sahiptir. Tek bir beşerde var olan donanımın, kainattaki her bir zerrenin bir benzeri kainatta da mevcuttur, okuyabilen bunun zaten farkında ve farkında olmayanları uyuyanları uyandırmanın çabasında. Ruhlara üflenen bilgi birikimlerimizi yaşadıkça anımsamaktayız. Bazen bu an’ı daha önceden yaşadım veya bu bilgiye daha önceden ben sahiptim fakat nereden, ne zaman öğrendim farkında değilim hatırlayamıyorum diyebildiğimiz durumlarla karşılaşabiliyoruz.
İşte bu yüzden…..
Yüklenmiş bilgilerle doğduk zaten..
Okumayı bilirsek minicik bir karıncadan da feyz alabiliriz. Karınca deyip geçme istersen.. Sana öğretisi büyüktür.. Attığı adımda dahi bir hikmet vardır.. Okuyabilene tabiki.
Doğayı gözlemlemek de okumaktır. Çiçeği, böceği hatta suyun akışını dahi gözlemlemek de okumaktır.. Okumak derin anlamlar taşımaktadır. Ben neden Kuantum Düşünce Tekniği eğitimleri aldım biliyor musunuz? Doğru “OKU”ma yapabilmek içindi bütün çabam.. Ya da Sosyoloji neden okumak istedim? Çünkü sorgulama yeteneğimi teknik olarak da geliştirmek istedim. Ben de var olanı akademik olarak da yetkilendirerek bilimsel verilerle harmanlamamın daha sağlıklı olacağını anladığım ve farkındalığımın farkına vardığımın farkına vardığım içindi..
Sorgulama yeteneğinizi geliştirmeniz, evreni okumanız, doğayı okumanız, en önemlisi de kendinizi okumanız başarıya giden ilk adımdır. İnsan ilk önce kendini okumalıdır. Kendi zerrelerindeki hikmetleri bir dedektif gibi çözerek, araştırarak ruhuna iyi gelenleri fark ederek, doğru frekanslardaki ruhlarla enerjilerini birleştirerek yol almalıdır. Bizim eksikliğimiz analiz yeteneğimizi işin içine katarak, bireysel alanımızdaki atıl ve negatif enerjilerden arınmamaktır. Detoks yapmaya ihtiyacımızı fark etmemiz dahi okumaya dahildir…
Okuma bilenler, bilinçlerini yükselterek üst seviyelere çıkmaktadır. Bazı insanlar, bazı insanlardan daha iyi bilince sahiptir. Hani özeniriz ya onlara, vay be deriz.. Onlar hayatı yaşıyor, biz ise izliyoruz.. Aynen öyle.. İşlevselliğini sorgulamamız gereken bir hazineye sahipken neden kullanmıyoruz diye kendimize sormalıyız.. Okuma bilmek, okuduğunu anlamak burada önemini fark ettiriyor.
Şimdi tekrar soruyorum; Kimler ‘oku’ma biliyor?