Herkese merhaba sevgili yol arkadaşlarım, size bugün bir bir garip deve çobanının hikayesini anlatacağım…
Dünya gözüyle değil gönül gözüyle gören, yareninin aşkıyla senelerce, yaşlı annesine bakarak en güzel İslam örneğini veren, sufilerin en güzel cemallerinden olan, mükafat olarak peygamberimizin hırkasına nail olan, o güzel insan Allah’ın ve peygamberimizin sevgilisi Veysel Karani‘yi anlatacağım.
Bir garip üveyiştir o…Gönül gözüyle gören, uzakta olsa da hasret çekse de hep kalbinde ve ruhunda peygamber efendimiz ve Allah sevgisi zuhur eden…
Karenli üveys, gerçek adı babası amir olduğu için Üveys Bin Amir-i Kareni… Babası küçük yaşta ölmüştü. Yemen de hasta ve yürüyemeyen muhtaç annesiyle yaşıyordu… Veysel Karani çobanlık yaparak geçimini sağlıyordu. Dönemin Yemeni karende en iyi deve çobanıydı. Zengin karenli ailelerin tüccarların develerin bakıyordu. Günlük kazandığı her rızkı evine götürür, annesine kıt kanaat geçinirdi. Her zaman rızkını fakir fukara çoluk çocukla paylaşır, yardım ederdi.
Onun yaratılışında merhamet vardı. Hoşgörü vardı. Allah’ın güzelliklerinin tecellisini taşırdı… O kadar fedakardı ki, annesi yemeden yemez, içmeden içmez ve o uyumadan uyumazdı. Ona o kadar iyi bakardı ki, annesinin her ihtiyacını görmeden içi rahat etmezdi. Çobanlığa gidemezdi. Annesinin gözleri de görmüyordu. Annesini o kadar seviyordu ki, kimseyle evlenmemiş ve ona bakmıştı. Hatta o kadar ki, iki kuruş kazandığını da fakire fukaraya dağıtınca deli üveys diye alay konusu oluyordu… Bütün karen dalga geçiyordu onunla…
Rüyalarında Hz. Muhammed’i görüyordu üveys… Uzun uzun düşünüyordu sürekli.. Sürekli Karenin çöllerinde düşüncelere dalıyor, derin tefekkürler yapıyor ve sürekli içinde olan o boşluğu dolduramıyordu. Hep dalgın, hep düşünceli hep ağlamaklıydı çoban Üveys…
Veysel Karani, Yemenli Üveys, Peygamber’in sevgilisi, rüyalarında hep onu görürdü. Bu öyle bir şeydir ki, gönül gözüyle gören, can kulağıyla dinleyenlere nasip olan bir sevgiydi. O, hep vuslatın hayaliyle yaşadı. Rüyaları ona yol gösterici oldu. Ve öyle ki, çok istedi onu görmeyi, peygamberimizi ilk görmeden seven aşık olandı… O üveysti…
Hatta tasavvufta üveysilik anlayışını getirendi. Neydi üveysilik ;bilmeyenler için bir kimsenin zahiren görmediği kişi ya da kişilerden manevi eğitim alması ve bu yolda meydana gelen tarikat anlamında bir terimdir.
Veysel Karani’de peygamberimizi rüyalar sayesinde görüp manevi bir yolla mana aleminde İrşat etmiştir. Veysel Karani bir gün bir hekime annesini götürür. Annesi, o yokken düşmüş belini incitmiştir. Hekime annesini gösterdikten sonra, onun bir garip kafiyeli bir şiir okuduğunu fark eder. O kadar büyülü bir şiirdir ki bu, kafiyeli içten su gibi üveysi ağlamaklı koymuştur. Adeta vecd ile kendinden geçmiştir. Biraz dinledikten sonra okumasını bitiren hekime ne okuduğunu sorar üveys… Bu su gibi şiirin ne olduğunu… Hekim der “Allah’ın kelamıdır bu. Allah o güzel peygambere göndermiştir.” Üveys heyecanlanmıştır.
Kalbinde zuhur eden peygamber sevgisiyle titrek bir sesle: “sen gördün mü? o yüce gönüllü güzel peygamberimizi, öptün mü elini, o senin gören gözlerine kurban olayım, o senin onun elini öpen ellerine kurban olayım” der.. Ellerini tutar, hekimin gözyaşları içinde öper sarılır ayaklarına… Hekim der” sende git görmeye öp elini, “üveys ise” gidemem annemi bırakamam. ” der. Onun rızasını alıp gitmek istemektedir çünkü.
Gidince durumu annesine açar üveys. Müslüman olacağını ve son peygambere inandığını söyler. Her gece rüyasında onu gördüğünü içindeki ilahi aşk ateşiyle yandığını anlatır. Annesi oğluna çok düşkündür. Annesi başta kabul etmese de rüyasında peygamber efendimizi görür ve razı olur. ‘Git oğlum’ der. Üveys inanamaz duyduklarına… Annesinin ellerini öper… “Canım annem benim” der. “Hemen gidip geri geleceğim..” Annesi :”oğlum ben tek başıma ne yaparım ne olur, beni bekletme hemen git, gör tekrar yola çık, eğer kalırsan ben ne yaparım!” der. Üveys “tamam annecim” der. Ertesi gün üveys yollara düşer…
Bir deve verir, ona kervancı Ali.. Arkadaşıdır üveysin.. Hem de ticaretle uğraşır, kervan sahibidir. Gündüz değil ,gece yola çıkmasını tavsiye eder. “Güneş gitmiş, ortalık serinlemiş olsun, çöl sıcaklarına kalma “der. “Kendinle deveyi de helak etme sıcakta” der.. Üveys gece yola çıkar. Mola vere vere uzun bir yolculuk sonrası Medine’ye varır.
Doğru peygamber efendimizin evine gider. Kapıyı çalar. Açan Hz. Hatice’dir.(as)
Onu karşısında gören üveysin adeta dili tutulur. Kendinden geçer. Hale girer. Uygun şekilde Hz. Hatice’ye meramını anlatır. Hz Hatice, peygamberimizin seferde olduğunu, bir gün sonra döneceğini, ONU beklemesini söyler. Üveys ise, şaşkın ve üzüntülü, hemen geri dönmesi gerektiğini, yaşlı ve gözleri görmeyen bir annesi olduğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Hatice :”ben iletirim” der ve kapıyı kapatır. Üveys ise, ağlamaklı peygamberimizin kapısının eşiğine eğilir ve öper. “O mübarek ayaklar bu eşiğe değdi” der. Artık tutamaz kendini.. Sicim gibi yaşlar süzülür gözlerinden. Tekrar yola koyulur…
Geri döndüğünde annesine durumu anlatır. Üzgün, yorgun ve çaresizdir. Halini göre annesi üveyse kıyamaz ve der ki :”tekrar gör oğlum” Çünkü üveys üveys değildir artık….
Ertesi sabah yola hazırlanır. Annesinin duasını alır. Tam yola yeni çıkmışken annesini iyileştiren hekimi deve üstünde ağlamaklı görür. Hekim perişan görünüyordur. “Ne oldu hekim başı” der. Hekim:” o nurlu güzel insanı, gül cemalimizi, peygamberimizi, sevgilimizi kaybettik” der. Şimdi onun veda hutbesinden geldim.. Hıçkırarak ağlamaya başlar… Veysel Karani oraya yığılır. Oda ağlıyordur. Kanı çekilmiştir. Ayakları dermansız kalmıştır.
Evet bu olaydan sonra peygamberimiz Veysel Karani’ye, Hz. Ali ve Hz. Ömer’in refakatinde hırkasını göndermiş. Ve şöyle demiştir :”Benim öyle bir kulum var ki, beni görmeden sevdi., Bu hırkayı ona ulaştırın.. Bana ve bütün ümmetime dua etsin.” demiştir.
İşte yol arkadaşlarım size Yemenin Kareni’nden çıkan, bir garip deve çobanının hikayesi… Umarım beğenmişsinizdir… Eğer hatam olduysa, af ola…. Veysel Karani, gelmiş geçmiş en yüce gönüllü sufilerdendir… Allah’ın en güzel esmalarını taşıyan Veysel Karani gibi olmayı herkese nasip etsin inşallah.