Kültür varlığı nedir? Kültür varlığını korumak neden büyük önem taşır hiç düşündünüz mü?
Kültür varlığı tarihsel dönemlerde sosyal yaşama konu olmuş, belli savaşlara, önemli tarihsel olaylara tanıklık etmiş, dönemin mimarisiyle ün kazanmış, sanatçının üslubuyla bütünleşerek inşa edilmiş toprak üstü, toprak altı ve su altında bulunan bütün taşınır taşınmaz varlıklar için kullanılan bir kavram olmakla birlikte milli kimliğimizi yansıtan, korunması gerekli yapılardır.
Tabi kültür varlığının yanı sıra Tabiat varlıklarımızda mevcuttur.
Peki, tabiat varlığı nedir? Korunması gerekli midir?
Tabiat varlıkları yüzyıllar önce süregelen jeolojik devirlere ait olup ender bulunmaları ve güzellikleri açısından korunması gerekli toprak üstü, toprak altı ve su altında bulunan değerler bütünüdür. Ülkemizde doğal tabiat varlıklarımıza örnek olarak Denizli de yer alan Pamukkale-Hierapolis oluşumunu gösterebiliriz. Aynı zamanda bu oluşum UNESCO Dünya Mirası Listesine de karma yapılı olarak dâhil edilmiştir. Dış etkilerle aşınarak oluşan beyaz travertenler sayesinde hem doğal, Hristiyanlık dönemlerinden izler barındırdığı için hem kültürel olması yönünden korunması gerekli tabiat varlıklarımız içerisinde yer alır. Ülkemizin her bölgesinde doğal ve kültürel miraslarımıza rastlamak bu denli mümkünken bu güzellikleri yok saymak, kendimize katmamak nasıl büyük bir eksiklik olur görmek pek te zor olmamalı.
Tarihsel değeri olan bir cami düşünelim. İslam mimarisinde manevi huzuru temsil ettiği için camiler genellikle hem dış görünüş olarak hem de iç mekân kapsamında oldukça renkli ve motif sel desenlerle süslüdür. Kabartmalarla dikkat çeken, belli desenlerle o dönemi simgeleyen, mimarisiyle sanatçının üslubuna yön veren bu yapı grubu, o dönemin hâkim olduğu sanat anlayışından, sanatçının etkilendiği mimari akımlara kadar birçok yönden o döneme ışık tutar. Dönemi bu denli yansıtan bir yapı, terkedilmeye nasıl mahkûm bırakılabilir?
Milli kimliğimizin temelini oluşturarak geçmişten günümüze bir köprü görevi gören, yapıldığı tarihten itibaren önemli kronolojik dönemlere ev sahipliği yapmış bu yapı ve yapı grupları inşa edildiği dönemin canlı tanığıdır. Dönemsel olarak mimari stilleri farklılık gösteren bu yapılar milletinin aynasıdır.
Neden savaşlarda ilk olarak tarihsel geçmişi olan, o millet için değerli yapılar hedef alınır, yok edilmeye çalışılır?
Çünkü bilinir ki o milletin benimsediği, sahip çıktığı, sanatsal ve toplumsal değeri olan yapılara zarar gelirse, geçmişleri yok olur. Geçmişi yok olan milletin geleceği de toz olur. İşte bu yüzden savaşlarda ilk hedef o toplumun değerlerine zarar vererek o milleti yok etmeye mahkûm bırakmaktır. Bizler bunun bilincinde olarak bu varlıklarımızı tüm benliğimizle koruma altına almalıyız. O dönemle bütünleşmiş bu kültürel miraslar da ancak belli kriterler dâhilinde korunmalıdır. Zaman içerisinde varsa hasar görmüş mevcut bölümleri de uzmanlar eşliğinde aslına uygun olarak özgünlüğüne zarar vermeden aynı malzemeyle onarımı tamamlanmalıdır.
Bizlerin en büyük sorumluluğu kültür ve tabiat varlıklarımızı korumanın bilincinde olmak ve bu bilinçle hareket ederek koruma tutumundan yoksun toplumlara örnek olmaktır. Bu yolda kültürel zenginliklerimizi benimsemeli, gelecek kuşaklara bu zenginliklerin layığıyla aktarılmasına ışık tutmalıyız.