Sabrı mı unuttuk yoksa sabırsızlığımız sadece çocuklarımıza karşı mı? Unutmayalım ki anlık öfke ile söylediğimiz her söz bir duygusal şiddettir.
Günlük hayat koşuşturması içerisinde pek çok şey yaşarız. Dolayısıyla aynı anda ya da farklı zaman dilimlerinde duygu durumu çeşitliliği ve değişikliğine maruz kalırız. Mutlu olduğumuz bir anda yaşanan aksi bir durum bizi mutsuzluğa, endişeye, kızgınlığa sürükleyebilir.
İş yerinde yaşadığımız olumsuzluklar, evimizdeki sorunlar, arkadaşlarımızla/komşularımızla yaşanılan çatışmalar… Tüm bu süreçler, karşılığında bir ‘öfke’ doğurur. Bu duygu oldukça insanidir. Önemli olan bu duygularımızın bilincinde olmamız yani fark edebilmemizdir. Sonrasında ise bu duygularla baş edebilme süreci ve sergilediğimiz davranışlar ortaya çıkar. Çoğu zaman duygularımızı gizleriz. Özellikle de ‘öfke’lerimiz saklıdır.
Arkadaşlarımıza, akrabalarımıza, iş arkadaşlarımıza, patronumuza vb. karşı öfkelendiğimiz zaman çoğunlukla bu duygumuz gizlendiği yerden çıkmaz. Daha sakin bir ifadeyle konuşmalarımızı sürdürürüz. Ancak bir süreliğine tabi ki… Peki ya sonra? Bu öfke duygusu kaybolur mu? Asla! Duygularımızı hiç korkmadan, düşünmeden, umursamadan ifade edebileceğimizi düşündüğümüz ailemize özellikle de çocuğumuza/çocuklarımıza karşı ortaya çıkarırız. Aslında o an büyük bir tepki vermeyeceğimiz olay, içimizde bastırmaya çalıştığımız öfke duygumuzla karşılaştığı için ses tonumuz yükselir.
Bir bakıma öfkemizi -istemeden de olsa- gücümüzün yettiği kişiden çıkarırız. Aslında sadece yapmamız gereken gerçek duygularımızı ‘öfkeli olduğumuzu’ uygun bir ifadeyle belirtmek ve çocuğumuza bir süreliğine zamana ihtiyacımızın olduğunu söylemektir. Çünkü çocuğumuz / çocuklarımız, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan daha az kıymetli değildir. Ancak duygularımızın sonucunda yansıttığımız davranış, yüz ifadesi, ses tonu çocuğumuza ‘Benim için çok önemli değilsin.’ Mesajını veriyor. Bu mesajların sıklaşması ise içten içe çocuğumuza değersizlik hissini aşılayıp, öz benliğine zarar veriyor. Çocuğunuz evinize gelen misafir çocuk ile oyuncaklarını paylaşmak istemiyor ise zorlamayın, kızmayın, tehdit etmeyin. Sadece anlamaya çalışın.
Empati ve doğru iletişim çatışmaya girmeden birlikte çözüm üretimini kolaylaştırır. Bunun için öncelikle çocuğunuzun duygularını ifade etmesine olanak tanıyın ve onu cesaretlendirin. Onun için çok kıymetli olan eşyalarını paylaşmak istememesi oldukça doğaldır. Siz en değer verdiğiniz eşyalarınızı paylaşmak ister miydiniz? Bu oldukça zor olurdu sanırım. Bu sebeple evimize misafir gelmeden önce çocuğumuzla olumlu yönde (duygularını göz ardı etmeden!) iletişim kurmayı denemeliyiz.
Örneğin; Misafirlerimiz geldiğinde arkadaşınla oynamak için hangi oyuncaklarını seçmek istersin? Şeklinde yöneltilen bir soru karşısında çocuğumuzda kendisi için paylaşmanın sorun olmayacağı oyuncakları seçecektir. Onun için önemli olan oyuncaklar ise kaldırılırsa olası bir çatışmanın önlenme ihtimali daha yüksek olacaktır. Böylelikle çocuğumuza da ‘Oyuncakların/eşyaların sana ait. Sana değer veriyorum. Duygularına, düşüncelerine, kararlarına saygı duyuyorum.’ mesajı vererek değer verdiğimizi hissettiririz. Bu durumda olduğu gibi yaşanılan diğer olumsuz süreçlerde öfkemizi saklayarak davranış olarak olumsuz yönde yansıtmak yerine çocuğumuza doğrudan uygun bir ifade ile duygularımızı anlatmalı ve iletişime geçmek için doğru zamanı beklemeliyiz. Unutmayalım ki anlık öfke ile söylediğimiz her söz bir duygusal şiddettir. Çocuğumuzu bu şiddete maruz bırakmayalım…