Prof. Dr. Özdelice Marmara’nın biyoçeşitliliğinin azaldığına dikkat çekerek uyarılarda bulundu
İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Neslihan Özdelice, “Marmara Denizi’nin biyoçeşitliliği her geçen gün azalmakta. Özellikle bu yapının artışı hamsi, sardalya, çaça gibi planktonu süzerek beslenen canlıların süzme düzeneklerinin tıkanmasına neden oluyor. Yani balıklar, aslında bir nevi solunum ventilasyonunu sağlıklı bir şekilde yerine getiremiyor. Bizler bu balıkları aşırı avlayarak, bu mekanizmanın oluşum sürecine de katkıda bulunmuş oluyoruz.” dedi.
İstanbul Planlama Ajansı ile Marmara Belediyeler Birliği tarafından Marmara Denizi Zirvesi düzenlendi. Zirveye çok sayıda akademisyen ve sektör temsilcileri katıldı. Zirvede Marmara Denizi farklı boyutlarıyla değerlendirdi. Etkinliğin birinci oturumunda Marmara’nın ekosistem ve biyoçeşitlilik açısından değerlendirmesi yapıldı ve müsilaj konusuna değinildi. İlk oturumda konuşan İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Neslihan Özdelice, deniz kaynaklarının bilinçli kullanımının ülke ekonomisi için çok önemli olduğunu vurguladı.
Özdelice, “Ülkemizin deniz kaynaklarının bilinçli kullanımı ve sürdürülebilirliğin sağlanması, ülke ekonomisi için çok değerli unsurlar. Biliyoruz ki denizlerimiz bizlere sunulan en önemli protein kaynağı. Ancak Marmara Denizi’nin dar geçitli boğazlarla, diğer denizlerle bağlantısının kısıtlı olması, son dönemlerde tüm dünyanın sorunu olan küresel ısınmaya bağlı olarak su sıcaklığındaki artış, nüfus yoğunluğu, kıyısal alan tahribatı, aşırı avcılık, karasal girdiler, gemicilik, deniz tarama ve boşaltma faaliyetleri ile son dönemde artış gösteren istilacı türler, Marmara Denizi üzerinde de büyük baskı yaratmakta. Bu baskı neticesinde suda bulunan tek hücreli canlılar, kendileri için değişen bu ortam koşullarına bir nevi cevap oluşturur maiyette, hücre içi organik materyalini dışarıya salmakta. Biz, buna ‘müsilaj’ adını veriyoruz.” dedi.
“MERCANLAR VE SÜNGERLER OLUMSUZ ORTAM KOŞULLARINDAN EN FAZLA ETKİLENEN CANLI GRUBU”
Prof. Dr. Neslihan Özdelice, “Aslında bu oluşum yeni değil. Önceden de gördüğümüz fakat şu an daha şiddetli hissettiğimiz bir yapı. 17. yüzyılda Adriyatik Denizi’nde ilk bildirimleri yapılmış. O zamandan beri de bilim insanları, bu oluşum mekanizmasını hala çözmeye çalışmakta. Varılan ortak nokta ise şu; sıcaklığın artması, durgun hava periyodu, su akımının az oluşu, azot ve fosfor gibi besin elementleriyle ormetal yükündeki artış. Marmara Denizi‘nin yarı kapalı olması neticesinde, kirleticiler bu alanda uzun süre kalabiliyor ki başta ağır metaller ve patojen bakteriler, bu yapının içerisinde barınmakta. Gerek su kolonunda yüzeyde gördüğümüz köpüksü müsilaj, gerekse bentik bölgede gördüğümüz ipliksi müsilaj organik bir yapı olduğu için zamanla bakteriyel ayrışmaya uğrayacak ve suda oksijenin çekilmesine neden olacak.
Özellikle bentik bölgede, bir bölgeye tutunarak sabit yaşayan mercanlar ve süngerler gibi sesil canlılar, olumsuz ortam koşullarından en fazla etkilenen canlı grubu. Daha sonrasında zararlı alg artışları, denizanası istilası, toplu balık ölümlerinin görülme sıklığı artacak ve geçmişte gerek az tuzlu, gerekse tipik deniz suyu şartlarına adapte olmuş, bu nedenle de fauna ve florası çeşitlilik gösteren Marmara Denizi’nin biyoçeşitliliği de her geçen gün azalmakta. Özellikle bu yapının artışı hamsi, sardalya, çaça gibi planktonu süzerek beslenen canlıların süzme düzeneklerinin tıkanmasına neden oluyor. Yani balıklar, aslında bir nevi solunum ventilasyonunu sağlıklı bir şekilde yerine getiremiyor. Bizler bu balıkları aşırı avlayarak, bu mekanizmanın oluşum sürecine de katkıda bulunmuş oluyoruz.” diye konuştu.
Prof. Dr. Neslihan Özdelice şöyle devam etti:
“Marmara Denizi‘nde yapılan çalışmalar da başta hamsi avcılığının çok yoğun olduğunu ve sömürülme oranının da çok yüksek olduğunu ortaya koymakta. Bu yapının en önemli olumsuz yönlerine değinecek olursak, başta görüntü kirliliğine sebep oldu ki biz bu alanda halk olarak, sorun yaşanırken dikkatimizi oraya verdik. Müsilajın turizmi etkilemesi söz konusu. Bulanıklığa sebep olarak ışık geçirgenliği azalıyor ve daha derinde yaşayan, ışığa ihtiyaç duyan canlıların yaşantılarını etkiliyor. Balıkçıların ağlarına zarar vererek balıkçılığı etkiliyor, avcılık kısıtlanmış oluyor. Besin ağı üzerinde de olumsuz etkileri var. Özellikle planktonda hücre bölünmeleri gecikip, engellenebiliyor. Kabuklu canlılarda beslenme alışkanlıkları değişip, balıklarda anormal yumurtlama gözlenip yumurtlama dönemleri de değişebiliyor.
Toksin salınımını görebiliyoruz ve kanser tümörlerinin gelişimi de hızlanabiliyor. Aslında olayın başlangıcında, ortamda aşırı oksijen gözlenebilir. Bu, ortamın çok iyi olduğu anlamına gelmiyor. Optimum yaşam koşuluna sahip canlıları bile aşırı oksijen, olumsuz yönde etkileyebiliyor. Olayın ilerleyen aşamalarında da organik maddenin çürüme süreci başlayacak ve canlıların oksijensizlikten yaşamlarını yitirme ihtimaliyle karşı karşıya kalacaklar. Oluşan bu müsilaj kitle, ağır metalleri de bünyesine alarak, sedimana inip, başta midye olmak üzere diğer canlıların dokularında birikip tüketildiğinde de halk sağlığını tehdit edecek. İlerleyen aşamada türler, kendi içlerinde rekabete girerek de toksin salmaya başlayacaklar” dedi.”
“MARMARA’DAKİ ANA SORUNLARIN EN ÖNEMLİ KAYNAĞI OKSİJENDEKİ AZALMA”
Prof. Dr. Barış Salihoğlu ise, “Marmara’nın en büyük sorunu, çoklu baskılar. İklimin ciddi bir etkisi var. Sıcaklık artışı Marmara’da ciddi seviyelerde. Marmara’daki ana sorunların en önemli kaynağı ise oksijendeki azalma” dedi.
Müsilaj sorununun yeni bir sorun olmadığına ve 2007-2008 yıllarında görülmeye başlandığına da değinilen, İBB TV’nin YouTube kanalında canlı olarak yayınlanan konferansta Marmara Denizi ekonomik, ekosistemsel, sektörel ve hukuki açılardan değerlendirildi. Ayrıca Kanal İstanbul’un Marmara’ya gelecekte yapabileceği etkiler de farklı açılardan tartışıldı. Etkinlik için açılan Marmara.istanbul internet adresinde, Marmara’daki müsilajın oluşum sürecini gösteren bir harita yer alıyor.