Geçtiğimiz günlerde bir yazıya, yazıda da bir soruya aslına da bakarsanız soruya verilen cevaba takıldım. Susamadım. Odunlaştırılıyoruz, tutuşturulmak için…
Konu: Futbol (Ama fena halde hayata benzeyen cinsinden)
”Soru: Türkiye’nin en başarılı 4 büyük kulübü hangileridir ?
Cevap: Aklınıza Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gelecek değil mi? Ama cevabınız eğer bu ise yanlış cevap olacak. Doğru cevap: Altınordu.”
Soru sahibi soruyu sormuş, adımıza cevaplamış ve ”yanlış, otur sıfır!” diye de notunu düşmüş yazısında. Yazarın vereceğimiz cevap tahmini doğru, evet 0’ı aldık. Ancak kanımca bu tahmin başarısı toplumun nabzını tutmak kadar, kendi bilinçaltından da gelmektedir. Soru sahibi aslında kabullenmek istemediği cevabı sorunun içine istemeden iliştirmiş. İnanmazsanız soruyu tekrar okuyunuz…
Son olarak bu konudaki düşüncemi güçlendirmek için arkama Kudüs şairini alacağım müsaadenizle. Rahmetli Nuri Pakdil’in bu gibi durumlar için güzel bir tespiti var; ”yazarın kabulü, reddiyesinden belli”.
En son söyleyeceğimi hemen söyleyeyim; Türkiye’nin en büyük ve en başarılı 4 kulübü Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor‘dur. Altınordu değildir. Neden ?
- 67 şampiyonluğun 65’ini kazanan grupta olmayan hiç bir kulüp Türkiye’nin en başarılısı olamaz !
- Avrupa’da sınırlı başarımıza katkı sağlamamış hiç bir kulüp en başarılı olamaz !
- Taraftarı olmayan hiç bir kulüp en başarılı olamaz !
- Finaline çıktığı turnuvayı kazanmaktan kaçan hiç bir kulüp ne Türkiye’nin ne futbolun başarılısı olamaz !
Çünkü, futbol bu kadar basit, nesnel bir oyun değildir. Futbol, borsa hiç değildir. Kulüpleri şirketleşip, statları fişleşmiş olabilir ama bir avuç isyanı hala mevcut. Dünya tarihinde savaş başlangıçlarına, bağımsızlık mücadelelerine, sınıfsal ve toplumsal çatışmalara sembol olmuş benzer bir oyun daha göremezsiniz. Böyle bir oyunun birinci başarı kriteri olarak gelir-gider dengesine bakmak doğru bakış açısı olmayacaktır.
Zira bu bakış açısı gelirini giderinden fazla tutup, itiş kakışlarla şampiyonluk yaşayıp sonra da Katar piyasasına göz kırpan, satış projesi Başakşehir’i de başarılı atfedecektir. İşte bu doğrultuda Altınordu, Türk futbolunun sistem romantizmidir. Sistemi tüm kulüplerimizde olması gereken bir yetiştirme sistemidir. Lakin Altınordu, 4 büyüklerin sadece akademisi olabilecek kapasite ve başarıya sahiptir. Bu sistemi övmek, teşvik etmek mutlaka değerli ve elzemdir. Fakat bunu mübalağa ederek, yanlış konumlandırarak, maziyi taşlayarak, yok sayarak veya üstünü çizerek yapmak oyunun ruhuna ihanet olacağı aşikardır.
Futbol ruh oyunudur ve ruhu taraftardır. Taraftarı olmayan, edinemeyen, sadece galerici mantığıyla oyuncu al-sat yapan kulüpler Türkiye’nin en başarılı kulübü hiç bir zaman olamayacaktır. Bu takımlar olsa olsa başarılı bir ticarethane olarak anılacaktır. Ve başarıları daima suni kalacaktır.
Yazar hocamı kesinlikle anlıyorum. Amacım kesinlikle saygıda kusur etmek değil. İsyanının, sistemsizliğin çektirdiği ceremeleri görmesinden kaynaklandığının gayet farkındayım. Fakat tahlilim şudur ki; can simidi olarak üzerine atlayacağımız bu sistem, sadece paramızı değil oyunumuzun ruhunu da sömürecektir. Körü körüne sarılacağımız parasal sisteme dayalı modern futbol; bugün sınırlayıcı kartlar (e-bilet), fahiş bilet ve yayın fiyatlarının maddi toplumsal sınıflamalarıyla karşımıza çıkarken, yarın ”Avrupa süper ligi” gibi ertesi gün para odaklı oyun kurallarına dönüşecektir. İşte bu vaziyette futbolu rakamlara boğarsak, sistemi talep ederken futbolun ruhunu ıskalar, bize bu ruhu yaşatanların üzerine toprak atarsak şayet futbolu için için yanan bir tütüne dönüştürmüş olacağız. Ve o gün Hakan Agade’nin 30 Temmuz tarihli yazısında dediği gibi; yanan sadece bir şeyler olmayacak…
Hoş görüsüne sığındığım Recep Karakurt hocama saygılarla…