Kargalar siyah ve çirkin sesli, güvercinden biraz daha büyük yırtıcı kuşlar sınıfına girer ve uğursuz olduğuna inanılır. Kargalar batıl inanca göre pek sevilmezler.
Ayrıca kargaların bir özelliği de yağmurun habercisi olmaları ve alçaktan uçmalarıdır. Başka bir özellikleri de yavruları ellerinden alındı mı bir canavara dönüşürler.
Cemal yatağından sırt ağrılarıyla uyandı. Akşamdan içmiş olduğu bir galon şaraptan dolayı da kafası zonkluyordu. Balkona çıkan kapıyı açtı temiz bulutlu bir havayı ciğerlerine çekti. O anda sürekli telaşlı bağıran kargaların sesiyle sarhoşluğu biraz olsun dağılır gibi oldu. Onların parktaki çimenler üstünde zıplayarak sekmelerini zevkle izledi. İçeri girip masaüstünde duran bayat ekmeği alıp parktaki kargalara atma düşüncesiyle içeri girecekti ki balkonda ayakları arasında dolaşan kapkara bir kıpırtı dikkatini çekti. Eğilip baktığında bunun bir karga yavrusu olduğu dikkatini çekti.
“Seni küçük yaramaz, nasıl geldin sen buraya?,” demesiyle başının üstünde uçuşan karganın sesiyle irkildi. Karga pençe ve gagalarıyla Cemal’e saldırıp tırmalıyordu. Belli ki küçük karganın annesiydi. Cemal sarhoşluğun vermiş olduğu durumla bir an kendini korumaya çalışırken balkon demirinden sarkıp dengesini kaybetti.
Serpil annesiyle tartışıp hışımla evden çıktı. Annesi arkasından bağırmaktaydı.
“Akşam baban gelsin ona her şeyi anlatacağım, okula diye erkek arkadaşlarla buluşup gece yarılarına kadar barlarda sürttüğünü ve ders çalışmadığını.
“Umurumda değil ancak beni kaybedersin!”
Hışımla çıktığı evden yukarıdan “paldır!” diye yukarıdan balkondan düşen Cemal’in ağır bedeni ve daha dikkatli bakınca Cemal’in korkudan açılmış korkunç gözleriyle karşılaşır. Korkunun vermiş olduğu telaşla aniden kaldırımdan fırlar ev o anda hızla geçen otomobil Serpil’e vurup yukarı fırlatır.
O anda otomobilin acı freniyle birlikte feryat duyan herkes Serpil’in ve Cemal’in hareketsiz duran cesetlerinin üzerinde bir karganın olduğunu görüp irkilirler.
Mezarlıkta kalabalık dağılınca iki sarhoş usulca ellerinde kâğıda sarılı şarap şişesiyle az önce yeni gömülmüş mezarın yanı başına çökerler.
- “Oğlum Osman bak, yağmur yağacak, sonra söylemedi deme.”
- “Nereden çıkardın şimdi bunu?
- “Kargalardan. Baksana tepemizde alçaktan uçuyorlar, ayrıca bunlar uğursuzluk getirir derdi anam.”
- “Başlatma anana Sezai.”
- Karga gelip sırtını dayadıkları selvi ağacına konar.
- Az sonra yanlarına kirli yüzlü, sakallı üç kişi belirir.
- “Aga ateşiniz var mı?
- Osman ile Sezai şaşkın bakışırlar.
- İlk şaşkınlığı üzerinden atan Osman olur.
- “Var ama siz başka şey de istersiniz şimdi?”
“Hee!,”diyerek elindeki şarabı kapar kafasına diker. Diğeri ise gazete üzerinde duran sigara paketini alır, sigara yakar, paketi cebine atar.”
Sezai hamle yapar uzun boylu olanı aniden cebinden çıkardığı sustalıyı karnına sokar. Sezai Osman’ın korkulu bakışları arasında karnını tutarak acıyla kıvranır.
“Ne yaptınız lan siz!”
Yerinden fırlayarak elinde bıçak olanın üzerine atılır, yerde yuvarlanırlar. Osman daha sonra sırtından acı bir sızı duyar ve takati kesilir. Diğer iri yarı orta boylu olanı ard arda Osman’ı sırtından bıçaklar, Osman yere düşer.
“Hadi lan, ceplerini boşaltalım şuracıktaki yeni açılmış mezara gömelim bunları tüyelim.” BİTTİ