Kitapları büyük ilgi gören söyleşi köşemizin onur konuğu Hakan Kantarçeken’e eserleri ve yazma serüveni hakkında sorular sorduk bizleri kırmayarak cevapladı.
Hakan Kantarçeken kimdir, Kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim Hakan. 21 yaşındayım, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyorum. Müzik dinlemeyi, okumayı, doğayı, gezmeyi -özellikle antik, tarihi yerler gezmeyi çok severim. Arkadaşlarımla vakit geçirmek en sevdiğim şeylerden biridir.
Eserlerinizi yazma serüvenini anlatır mısınız?
Antalya’ya gitmiş ve yerleşmiştim. Ondan önce epey şiir yazardım, hiç öyle uzun soluklu düzyazı yazmamıştım. Ama aklıma da sürekli küçük küçük hikâyeler gelirdi. Sonra aklımdaki fikirleri kovmadım onun yerine fırsat buldukça yazmaya başladım. Bazen iki cümle yazıyordum, bazen bir oturuşta beş sayfa. Ruh halinize ve kitabın neresinde olduğunuza ve özellikle de zamana göre değişiyor. Yazma işlemi, başlarda dünyadaki en sıkıcı şey ama alıştıkça ve kendinize özgü taktikler geliştirdikçe çok zevkli bir hale bürünüyor.
Kitabınızı yazma aşamasında idol aldığınız biri var mı?
Bu kitabımda yok
Kitabınızı yazdığınız an size karsı duran sizi kötü etkileyen biri veyahut birileri var mıydı?
Hayır yoktu. Belki olabilirdi eğer buna izin verseydim. Ama bu konuya son soruda da değineceğim.
Kitabınızı yayınlatmaya karar verme anınız nasıl gerçekleşti?
Yazmayı bitirdiğim zaman internete “Kitap nasıl yayımlanır” yazdım ve ilk siteye girdim.
Kitabınızda ne vaat ediyorsunuz?
%8’de insanların siyah ya da beyaz olmadığı, herkesin gri ve tonları olduğu üzerinde durdum. Melekle Hasbihal’de ise insandaki bazı elzem duyguların ve vicdanın yokluğuyla varlığının, insan hayatı üzerindeki değiştirimlerinin ve bunların ruhta bıraktığı etkilere değindim.
Bu kitaplar bir serinin parçası diyorsunuz. Seriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Uzun, hoş ve feci detaylar barındıran, alışılmışın çok ama çok dışında bir seri olacak. Abartmadan söyleyebilirim ki 21. yüzyılın en komplike serilerinden biri olacak. Şu anda çoğu kitabı da hazır üstelik ama her biri çıkacağı zamanı bekliyor. Şu andaki ilk iki kitap evet, serinin birer parçası ama bu iki kitabı okuyanlar, bu iki kitap arasında neredeyse hiçbir bağlantı bulamayacak. 3. Kitap çıktığında ve onu okuduklarında bir anda bağıntılar kurulacak ama fark etmeden de kendilerini daha büyük bir karmaşaya atmış olacaklar. Tüm bunları yaparken de her kitabın kendine özgü konusu ve vermek istediğim ayrı ana fikirleri var. Her biri kâinatın içindeki ayrı galaksilerde süzülen ayrı dünyalar gibi. Ve uzay geminize binip bunlar arasında gezindikçe, bağıntıları gördükçe hatta gözünüze sokulmayanları kendiniz buldukça mükemmel bir haz duyacaksınız.
Malumunuz okuma seviyemiz çok düşük sizi okuyan okuyuculara ne tavsiye edersiniz?
Yaşım büyük değil, daha tecrübelerim toy. Öyle beylik laflar edemem, kesin konuşamam ama bazı şeyler söyleyebilirim.
- Kesinlikle tarih okunmalı. Ama okunan tarih öyle boş sayılardan ibaret olmamalı. Tarihin felsefesini anlamaya çaba göstermeliler. Bir olayın olduğunu değil; o olayın neden olduğunu, o olay olurken çevresinde buna sebebiyet veren veya bundan etkilenen neler olduğu, insanların bireysel ve toplumsal açıdan bunlardan nasıl etkilendiği, nasıl karşıladığı; olayın sonucunun nerelere çıktığı, neden çıktığı, daha devamında nerelere çıkabileceği… Ve bunun hemen ardındaki şeyler için de aynı karmaşıklığın devam ettiği unutulmamalı.
- Tarihi okurken görülen olaylar hiçbir zaman günümüz standartlarına göre değerlendirilmemeli. O olayı, o günün zihniyetiyle değerlendirmezsek bu bizi yanılgıya götürür, anlayamayız.
- Sorgulamaktan korkmayın ama zekânıza güvendiğiniz ölçüde sorgulayın. Neyi bilip ne bilmediğinizi bilin, cahil özgüvenine kapılmayın. Kurulmuş çoğu şeyin o işlerin profesyonelleri tarafından yapıldığını ve sizden daha çok bildiğini bilin
- Kitabınıza kıyın. Okuduğunuz kitaba kıyın, üzerine notlar alın. Cümlelerin altını çizin. Hele ki not alma kısmını kesinlikle öneririm. Okuduğunuz kitabın üstüne not almak bir nevi hayatta hiçbir zaman konuşma fırsatını bulamayacağınız o yazarla sohbet etmektir, fikrinizi geliştirmektir.
- Felsefe okuyun ama boş okumayın. Boş okumaktan kastım: sadece bir sohbette havalı olmak için “Yalnız Sokrates öyle demiyor…” diye konuşmak değil. Biri çıkar size “Neden?” diye sorar öyle kalırsınız. Felsefeyi, felsefe yapmayı anlamak için okuyun, ezber için değil.
- Düşünün. Yeni fikirler bulun, onları bir kenara atmayın ve yazın. Bunu yaptıkça zamanla fark edeceksiniz ki artık çok daha derin, dallı budaklı düşünebiliyorsunuz.
- Bilmiyorum demekten korkmayın. Bilmediğiniz yerde bilmediğinizi, emin olmadığınız yerde olmadığınızı söyleyin. Bu sizi hiçbir zaman küçük düşürmez aksine öğrenmeye açık olduğunuzu gösterir.
- Birbirinizi sevin ve bunu sık sık dile getirin. Karanlık odada bir başınıza otururken gururunuz sizle sohbet etmeyecek, derdinizi dinlemeyecek. Dostlarınıza önem verin, değer verin. Değer vermek sadece sevgiyle de olmaz, hayır. Onları eğitin. Daha iyi olmalarına yardım edin.
- Bir kötülüğü herkes yapıyor diye bu çokluk onun kötü olduğunu değiştirmez. Karşı durmasını bilin, karşı durun. Tek arkadaş çevreniz veya en yakınlarınız bile bunu yapıyorsa yine de karşı durun. Bu yolda sık sık yalnız kalabilir, direnme gücünüzü yitirebilirsiniz ama hayatta bazı gizemli dengeler vardır, en sonunda yine güne çıkacak siz olursunuz.
- Hayatta tek çeşit güzellik yok. Başkalarının güzelliklerine, bu size hoş gelmiyorsa bile, toplumun yaşam hakkına, doğaya bir zararı yoksa -ki zaten bu o şeyi güzel değil çirkin yapar- saygı duymasını bilin. Siz başkalarına saygı duymazsanız onlar da size duymaz ve kavga sürüp gider.
Okumak sizin için neyi ifade ediyor?
Düşünmenin sınırı edindiğin bilgidir. Eğer bilgin yetersizse zaten neyi düşünemediğini bile bilemezsin. Okudukça orada bir yerde bir şeylerin olduğunun ama senin onları düşünemediğinin farkına varırsın. Fark ettiğin an bilgisizlikten çıldırır, daha fazla öğrenmeye okumaya yönelirsin. Ve bu böyle devam eder. Özellikle bilgi kirliliğinin ve her şeyin elektronik olduğu bu dönemlerde dingince, sayfaya dokunarak okumak gerçekten de insan ruhunu dinlendirmek ve geliştirmek için zaruri bir şey.
Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Düşünce soyuttur. Ama yazınca bir mucize gerçekleşiyor ve tüm o uçup gidecek soyut şeyler sayfalara bulaşıyor, dokunabiliyorsunuz. Bu gerçekten, hissedebilirseniz eğer, muhteşem bir şey.
Genç yazarlara/ şairlere ne tavsiye edersiniz?
Her şeyi herkese anlatmasınlar. Hiç kimseyi dinlemesinler. Eğer fikrîlerinin gerçekten iyi olduğuna inanıyorlarsa kulak asmadan devam etsinler. Bir şeyi gerçekten bilmek kendini hissettirir, merak etmesinler. Tabi ki de bu demek değildir ki burunları havada olsun, hayır. Orada da denge kurmak lazım. Ne kibre yenik düşmek ne de her fikre kulak asmak lazım. Sonuçta bunu yazan sizsiniz, sizin eseriniz. E o zaman diğerlerine ne bundan? Ha bir de… İmla kurallarına çok dikkat etsinler, günlük hayatta dahi. İnternette dostlarıyla konuşurken aristokrat gibi yazsınlar demiyorum. Bağlaç de’yi ki’yi ayrı yazsınlar yani. Mademki kendi kendine “Şair veya yazar” diyebilecek kadar cesur, bunlara dikkat etsin