Dünya genelinde yapılan, “En çok kitap okunan ülke,” araştırması sonucunda uzunca bir süredir ilk sırayı elinde tutan Türkiye sıralamadaki yerini koruyor.
Yazılan, okunan ve okumanın toplum üzerinde geliştirdiği olumlu yansımalar istatistiklere de yansıyor. Toplum bilincinde, eğitim ve öğretim seviyesinde, bilimsel çalışmalara katılımda, kültürel faaliyetlere gösterilen ilgide, genel mutluluk oranında artışlar gözle görülür derecedeyken işlenen suç ve asayiş konularında, kadına şiddette, aile içi anlaşmazlıklarda ve mahkeme salonlarının yoğunluğunda ciddi bir azalma söz konusu.
Ayrıca, Türk eserlerinin kıtalararası ilgi görmesi ve birçok eserin onlarca farklı dile çevrilmesi ise akla yeni bir soruyu getiriyor. Dünya Klasikleri’nde önemli yer tutan Rus edebiyatı gelecek yıllarda yerini Türk edebiyatına mı bırakacak? F. M. Dostoyevski, Lev Tolstoy, N. V. Gogol, Maksim Gorki ve daha birçok ünlü yazarın eserleriyle yarışan Türk eserleri; “okunma, incelenme ve önerilme” verilerinin dediğine göre rakamlar neredeyse başa baş olmak üzere. ABD ve Avrupa’daki kitap satış noktalarında ve internet satış platformlarında en çok aranan, satılan eserler yine Türklere ait.
Türk halkının kitap okuma alışkanlıklarını bu kadar kısa sürede ilerletmiş olmasıysa özel bir araştırma konusu oldu. Yalnızca on yıl önceki istatistikler kişi başına düşen kitap oranının yüzde 5 ile 7,8 olduğunu gösterirken bugünlerde oran yüzde 34 ile 40 arasında görülüyor. Ülkede okunan tüm dallarda ki kitap okuma oranı yüzde 50 ile 60 arasındayken son yıllarda bu oran 75 ile 80 arasında değişmekte. Öyle görünüyor ki Türk halkı gelecek yıllarda da sıralamada ki yerini korumayı başaracak.
- “Hayır, bunlar olmaz, onlar atadan kalma yadigâr ve torunlarıma bırakacağım yegâne hazinem!”
- “Olsun yine de onlar kitap ve yasak! Şimdi çekil önümden.”
- “Lütfen, hiç biri yasaklı kitaplar arasında değil ve bir kısmı el yazması eserler. Onlar bir tarih, lütfen hayır!”
- “Emir bu hanımefendi, hepsi yakılacak!”
- “Senin yüreğin müşrik Ömer’den de mi katı be adam!” Adam bu cümle üzerine durdu. Hikâyeyi biliyordu. “Hz. Ömer, Müslüman olmadan hemen önce Peygamber Efendimizi öldürmek üzere yola çıkmıştır. Bu sırada kız kardeşinin Müslüman olduğu haberini alır ve evine baskına gider. Hiddetlidir, kız kardeşi bile olsa öldürmeyi göze almıştır. Ancak, eve vardığında okunan Kur-an’ı dinler ve kendisine söylenen sözlerle yüreği İslâm’a yelken açar.” Adam ardınca seslenen yaşlı kadına doğru döndü. Elinde iki çuval dolusu deri ciltli eski kitap vardı. Çuvalları yere bıraktı ve kadına seslendi,
- “Affet ana!” dedi sonra ardını dönüp yürüdü. Kapıdan çıkmadan önce yeniden seslendi,
- “İyi sakla, sen bile yerlerini unut yoksa bir başkası onları geride bırakmayabilir.” Dedi ve gözden kayboldu. Kadın koşar adım çuvallara ilerledi. Sımsıkı sarıldı onlara. Gözyaşlarına boğulmuştu. Yerinden kalkıp çuvalları sırtlandı. Bahçenin diğer yanında tavukların kümesi ve öteberi eşyaların konulduğu iki göz, taş duvarlı eski yapıya girdi. Eskiden kış için doldurulan ahşap un ambarlarını zorlukla kenara ittirdi. Zemini kazmaya başladı. Yorgunluk hissetmiyor, gözlerinden süzülen yaşların sonu gelmiyordu. Lakin bu eserleri saklamak zorundaydı. Onlar hem birer hazine hem gelecek kuşaklara mirasıydı.
Kazdığı kuyunun etrafını kalın naylon ile kapladı. Altını külle doldurdu. Külün üzerine tahtaları dizdi. Olurda nem kaparsa kül ve ağaç nemi çeksin, kitaplara zarar vermesin istiyordu. Sonunda eserleri nazikçe çıkarıp her birini sarıp sarmalayıp kuyuya doldurdu. Üzerini kapattı. Kenarlarına yine kül doldurdu. Ve un ambarlarını yerine ittirdi. Ayağa kalktığında takati kalmamıştı. Zorlukla ayakta durabildi. Sakladığı kitaplara bakarak konuştu,
“Bu devran elbet dönecek. Bilgiye ve inanca karşı başlatılan savaş kaybedilmeye mahkûmdur. Belki ben göremeyeceğim ama siz göreceksiniz. O güne kadar Allah’a emanetsiniz.”
Gerçek hazinenin bilgi olduğu şu dünyada sakladıkları hazineleri cömertçe dağıtan kitaplar ve onları okumayan biz insanlara dair hayali iki kesit sunuyorum. Biri amacımız diğeri insanlığın ayıbı, kesitlerle ilgili yorumu siz değerli okuruma bırakıyorum.
Kıymetli okuyucum, gün oldu Endülüs’ü işgal eden İspanya Kraliçesi İzabella döneminde yasaklanan ve ele geçirildiğinde yakılan kitapların kara dumanları efsane Endülüs şehri Kurtuba semalarını kapladı. Gün oldu, Irak’ı işgal eden ABD ünlü ve en değerli olan Bağdat kütüphanesini yanlışlıkla(!) yaktı. Gün oldu güzel ülkemde birçok eser yasaklandı.
Oysa yazılanların hiçbiri insanlığa karşı değildi. Eksiği, yanlışı olabilir elbette fakat kötü değildi. Aksine insana yol gösteren kimi kıymetli âlimlerin, kimi değerli bilim insanlarının hayatları boyunca elde ettikleri bilgilerin toplandığı küçük hazine sandıklarıydı.
Değerli okuyucum, hiç kimseye “kitap okuyun” demek bana düşmez biliyorum. Lakin okumadığımızda içine düştüğümüz basit çözümlü meselelerde tıkanıp kalmakla; çağın gerisinde kalan ülkemize ve çocuklarımıza miras memleketimize haksızlık etmiş olmaz mıyız?
Kitaplarla yoldaş olan kıymetli okurlara sevgilerimle, hep kitaba kalın, hep kitapla kalınız efendim.