Davutoğlu “PKK terör örgütünün elinde 16 canımızı kaybettik. 16 eve ateş düştü. Yüreğimize düşen ateşin sızısı, acısı ile karşınızdayım” dedi.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “Bu ağır acının yasını tutmak üzere Gelecek Partisi olarak Pazar gününden itibaren üç gün boyunca, kamuya açık, her türlü siyasi faaliyetimizi durdurduk” dedi.
Evine ateş düşen kardeşlerimizle dertlenelim istedik. Onların acısını paylaşalım istedik. Vakur bir şekilde şehitlerimizin arkasından bize yakışır bir taziyemiz olsun istedik.
Bu vesileyle bir kere daha aziz şehitlerimize Allah tan rahmet, milletimize ve ailelerine başşağlığı diliyorum.
Biz bu duygularla üç gündür yasımızı tutalım derken karşımıza artık taziye adabına, yas ahlakına, evine ateş düşenin acısına ve hepsinden önemlisi şehitlerin hatırasına zerre saygı göstermeyen duyarsız bir yaklaşıma şahit olduk.
16 evde ağıtlar yükselirken Cumhurbaşkanı Erdoğan bir taraftan coşkulu ve kahkahalı bir kongre gerçekleştirdi, diğer taraftan acıları umursamaz bir şekilde istismar etmeye kalktı.
Öte yandan iktidar sözcüleri ve onların trol çeteleri ağız birliği etmişçesine hedef saptırarak sağa sola hakaretler savurmaya başladılar.
Terörle mücadeleyi sürdüren ve tüm sorumluluğa sahip olması beklenen iktidarı unutup, muhalefet partilerine iftira, hakaret ve tehdit havada uçuştu…
Bu da yetmiyormuş gibi, ne devlet ahlakına ne iktidar sorumluluğuna ne de ülkesinin birlik ve beraberliğini düşünen birisine yakışmayacak en provokatif, en sansasyonel ve en sorumsuz sloganları atıp durdular.
Buradan operasyonun başarısız olduğunu itiraf etmek zorunda kalan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum.
Bir kez olsun evlatlarını kaybeden aileler ile empati yapın. Bir kez olsun samimi bir şekilde muhasebe yapın, “nerede hata yaptık?” diye kendinize sorun ve hem kendinize hem çevrenize çeki düzen verin
Evet haklısınız sayın Erdoğan; son derece başarısız bir operasyon gerçekleştirildi ve 16 canımızı yitirdik.
Şehitlerimize saygımızdan bugüne kadar operasyonla ilgili açıklama yapmamaya, soru sormamaya özen gösterdik.
Ama madem ki iktidarda olanların hataları örtülmek için hedef saptırılarak ve hatta daha da ileri gidilerek isimlerimiz verilmek suretiyle bizler suçlanıyoruz; o zaman sormak bize, vatandaşlarımıza hesap vermek ise iktidara düşer.
Şimdi kulağınız açın ve nerelerde hata yaptığınızı dinleyin!
Evet, bu operasyon planlama, uygulama ve kamu iletişimi açısından tam bir başarısızlıktır. Operasyon sonrası sergilenen tavır ise sorumsuzluk ve duyarsızlıktır.
Planlama hatası vardır; çünkü dünyanın hiçbir yerinde kurtarma operasyonu ile kapsamlı terör operasyonu aynı anda icra edilemez.
Kurtarma operasyonunda esas olan kurtarılacak kişilerin hayatıdır ve onların hayatını riske edecek hiçbir adım atılamaz. Bunun için dakik, noktasal ve ketum bir planlama yapılır.
Kapsamlı terör operasyonunda ise esas olan terör örgütüne mümkün olan en büyük zararı vermektir; bunun için de en yıpratıcı, caydırıcı ve kapsamlı araçlar kullanılır.
Şimdi sormak vaktidir:
Siz noktasal bir kurtarma operasyonu mu yapmak istediniz; yoksa insanlarımızın hayatını riske ederek kapsamlı bir terör operasyonu mu yapmak istediniz?
Dünyanın neresinde bir ülke, bir terör örgütünün elinde olan insanlarını uçakla, topla, tüfekle kurtarmaya kalkışmış ve başarılı olmuştur…
Uygulama olarak yanlıştır; çünkü operasyon şok etkisi yapacak şekilde insanlarımızın tutulduğu yere yönelik uygulanmamış; hava bombardımanı dahil olmak üzere insanlarımızın canını ikincil plana atacak şekilde başlatılmıştır. Böylece terör örgütüne canice eylemlerini adeta uygulama vakti ve fırsatı tanınmıştır.
Öte yandan Cumhurbaşkanı, operasyonlar sürerken, akıl almaz bir şekilde müjde vereceği açıklaması ile harekatın hedefinin insanlarımızı kurtarmak olduğu imasında bulunarak, bütün operasyonu ifşa etme gafletinde bulunmuştur.
Sonuç müjde yerine büyük bir acı ve keder olmuştur.
Kamu iletişimi ise hata ötesinde vahim bir şekilde icra edilmiştir. Kayıplarımıza ilgili devlet yetkilileri “siviller” ve “güvenlik görevlileri” gibi farklı ifadeler kullanmış, operasyon ile ilgili detaylar şeffaf bir şekilde paylaşılmamıştır.
Muhalefet partileri önce ağır hakaretlerle suçlanmış; sonra sadece Mecliste grubu bulunan partilerle sınırlı bir bilgilendirme yapılmıştır.
Operasyon ile ilgili bilgiye dahi sahip olmayan ve terör olayını anında lanetleyen muhalefet liderleri en ağır hakaretlere maruz bırakılarak, böyle günlerde en çok ihtiyaç hissedilen milli birlik ve dayanışma iklimine darbe vurulmuş ve şehitlerimiz henüz defnedilmemişken adeta onların kanı üzerinden siyasal çıkar elde edilmeye çalışılmıştır.
- Bu nasıl umursamaz bir tavırdır.
- Ülkenin başındaki Erdoğan “başarısız bir operasyon” oldu diyor,
- Tamam peki, bu başarısızlığın sorumlusu kim?
- Milli Savunma Bakanı çelişkili ifadeleri tekrarlayıp duruyor.
- İç işleri bakanı zaten kaptırmış kendisini sürekli slogan atarsam kimse beceriksizliklerimi fark etmez diye düşünüyor.
- Kim sorumlusu bu giden canların?
- İçinizde bir tane ciddi, sorumlu ve ahlaklı birisi çıkıp bu sorumluluğu almayacak mı?
AK Partili ve MHP li kardeşlerime sesleniyorum: yitirilen bu canlarımızın sorumlusu kim? Allah aşkına kim?
Terörle mücadelede, tecrübe sahibi silahlı kuvvetlerimizin ve istihbarat birimlerimizin bu derece açık planlama ve uygulama hatası yapacaklarına ihtimal dahi vermek istemiyorum.
Muhtemeldir ki siyasi otorite, ülke gündeminde can yakıcı şekilde var olan ekonomik ve siyasal sorunları unutturabilmek için, Karadeniz’de doğal gaz keşfi ve aya gitme projesi gibi yeni müjdeler bulma ihtiyacı hissetti ve bu yönde talimat verdi.
Siyasi taktik olarak da her halukarda ‘kazan-kazan’ formülünü sağlayacak bir iletişim stratejisi benimsendi.
Eğer operasyon başarılı olsaydı yoksulluklar, yolsuzluklar ve yasaklarla boğulmuş gündemi örtecek bir bahar havası estirilecekti;
Başarısızlık halinde ise bütün bu süreçten habersiz olan muhalefeti terörle ilişkilendirip itham ederek yeni bir kutuplaşmanın önü açılacaktı.
Operasyon başarısız olunca ikinci yol tercih edildi.
Bu yol yol değil, bu üslup üslup değil Sayın Erdoğan;
Cumhurbaşkanı olarak sizin birincil göreviniz terörle mücadele gibi milli duruş gerektiren bir konuda milleti birleştirmektir, asılsız ithamlarla bölmek değil!
Hayatı bu yolda mücadele ile geçmiş insanları yandaş medya üzerinden baskı altına alarak belki kısa bir taktik başarı elde edebilirsiniz ama Cumhurbaşkanlığı makamının birleştirici misyonuna ve algısına zarar verirsiniz.
- Beceriksizliğinizi slogan atarak unutturamazsınız.
- Başarısızlığınızı hamasetle örtemezsiniz.
- Milli Savunma Bakanı Meclis’te yaptığı açıklamayla operasyonun başarısızlığını itiraf etmiştir.
- Bu, başarısız bir operasyondur.
- Bu, sorumsuz bir operasyondur.
- Bu başarısız ve sorumsuz operasyonun sorumlusu da sizsiniz.
- Hiçbir şekilde sizin sorumluluğunuzu hatırlatmayalım öyle mi?
- Bunun yerine Erdoğan, vicdanı zerre sızlamadan yüreği kanayan bir anayı, parti kongresinde siyasi bir faaliyet olarak arasın öyle mi?
- Bunun yerine trol medyanız sorumluları unutup, kalleş terör örgütü PKK’yı unutup, haber duyulduktan dakikalar sonra bütün muhalefeti terörist ilan etsin öyle mi?
- Bunun yerine sağa sola haftalık tehditler, günlük hakaretler yapmadan ağzını açamayan ortağınız, onu kapatın bunu kapatın sloganları atsın öylemi?
- Yahu Allah rızası için,
- Böyle ülke yönetilmez,
- Böyle bir hukuk devleti olmaz,
- Böyle bir demokrasi olmaz.
- Bakın 40 yıl olacak neredeyse…
- Evet neredeyse 40 yıldır kan akıyor…
- Kırk yıldır kan akıtan bir terör örgütü var.
- Kırk yıldır da aynı hataları ısrarla tekrarlayan bir yaklaşım.
- Bu memleketin, bu vatanın, bu ülkenin çocuklarına dair zerre derdi olan oturur bir düşünür.
- Ama siz ve ortağınız aklı selimle düşünmek bir yana, ağzını açanı terörist ilan ediyorsunuz…
- Sizi bir kez daha aklı selime davet ediyoruz.
- Terörle mücadele edebilmenin ön şartı hukuk devletidir.
Sn. Bahçeli, hukuk devletine hakaretler savurarak, AYM Başkanını tehdit ederek, Yargıtay’a emirler yağdırarak sadece ama sadece bu ülkeye zarar verirsiniz.
- Bütün bunları niçin yaptığınızı biliyoruz.
- Çünkü ülkeyi yönetemiyorsunuz.
- Hiçbir başlıkta ne yaptığınızı bilmiyorsunuz.
- Kimsenin zerre miskal yaptığı işi umursadığı yok.
- Bütün kurumların tamamı bir kişiyi ikna etmek, tatmin etmek veya o kişinin gözüne girmek üzere çalışıyor.
- O kişi de, yani Erdoğan da başka bir kişiyi ikna etmek, tatmin etmek veya gözüne girmek üzere tir tir titriyor.
- Dünyanın en orijinal çift adam yönetimi bu…
- Evet ortada tek adam filan da yok…
- Tıpkı çift haneli faizler, enflasyon, işsizlik gibi yönetim de çift…
- Geldiğiniz yer burası.
- Faturayı elbette millet ödüyor.
- Ne istiyorsunuz?
Hali hazırda ekonomi ve demokrasi standartlarında geri döndüğümüz 1990’lara terör anlamında da mı geri dönelim?
- Ne istiyorsunuz?
- Nasıl bir Türkiye arzuluyorsunuz?
- Herkesin sesini kesersek herkesin bildiği acı gerçekler unutulur mu zannediyorsunuz?
Topluma vadedeceği bir siyaseti, başarısı kalmamış olan iktidar; daha önce defalarca denenen ve hiçbir olumlu sonuç üretmediği görülen bir yola yönelmiş görünüyor.
Türkiye’yi seven sivil siyasetin güçlenmesi için adım atar.
Türkiye’yi seven terörün bitirilmesi için demokrasiyi güçlendirme adımları atar.
Türkiye’yi seven sabah akşam sağı solu ihanetle suçlayıp durmaz…
Aziz Vatandaşlarım,
Bunlar biliyorsunuz kendilerinin ciddi ciddi ev sahibi olduğunu düşünüyorlar.
Mülk sahibi edasıyla kibirli ve arsızca millete racon kesip duruyorlar,
Ev sahibi edasıyla kimin hain kimin vatansever, kimin makbul kimin terörist olduğuna ha bire karar verip duruyorlar.
Artık tam anlamıyla sorumsuz bir trol diline gömüldüler…
Geçenlerde bunların dört-beş maaşlı tetikçi memuru da açıkça yazmış: biz buranın gerçek sahibiyiz diye…
Buradan hepsine sesleniyorum:
Bir, ev sahibi, sabah akşam ev sahibiyim diye bağırmaz.
İki, bu ülkede hiç kimse tek başına gerçek sahip değildir, bu iddiada da bulunamaz.
Güçlü bir Türkiye’nin şartı, 84 milyonun kendisini ev sahibi hissetmesidir.
Birileri “gerçek sahip” olduğunu ilan ediyorsa milletimiz onların suratlarına 84 milyonun tapusunu çarpar.
- Kendinize gelin.
- Bölücülük yapmayın.
- Fitne fesat üretip durmayın.
- Bütün bunları niçin yaptığınızı çok iyi görüyor millet.
- 1990’larda da böyleydi.
- Ülkeyi yönetemedikçe slogan atarlardı.
- Ülkeyi yönetemedikçe bağırmaya başlarlardı.
- Ülkeyi yönetemedikçe milleti birbirlerine düşürürlerdi.
- Ülkeyi yönetemedikçe siyasi partileri hain, şeriatçı, bölücü nitelemelerle kapatmaya yönelirlerdi.
- Sonuç felaketle bitti.
- Aynı yolda tam gaz gidiyorsunuz.
- Diliniz demokrasiyi unuttu,
- Zihniniz hukuk devletini unuttu.
Vicdanınız köreldi. Şehit annesinin gözyaşından partilerinize oy devşirmeye çalışacak kadar acınası bir hale düştünüz.
Kıymetli Vatandaşlarım,
Bu iktidar son beş yılda Türkiye’yi 2023 hedeflerinin tamamından uzaklaştırdı.
Yemin etmişçesine Türkiye’yi ekonomide, demokraside, eğitimde 1990’lara, 1980’lere götürmek için çılgınca uğraşıyorlar.
Maalesef bugün bırakın 2023 hedeflerine ulaşmayı yanından geçmeleri mümkün değil.
Türkiye’yi iflasa sürükleyip, milletin milyarlarca dolarını bankalara peşkeş çeken Bahçeli’den, iktidarın anahtarını teslim alan AK Parti,
Erdoğan ve damadının marifetleriyle tekrar aynı anahtarı götürüp, Bahçeli’ye teslim ettiler.
Bugün bırakın Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasını, 2006-2007 göstergelerine geri döndük.
Sayın Erdoğan’a ne sorarsak soralım, ne söylersek söyleyelim zerre umurunda değil.
Basit bir taktikleri var: yalanı büyüt, palavrayı büyüt acı gerçekler görülmesin.
- Kimse hesap sormasın.
- Hatta işi tersine çevirelim.
- Biz vatandaşa hesap soralım.
- Bunu da duyuralım ki herkes sinsin.
- Aynen öyle değil mi kardeşlerim.
- Normal bir demokraside vatandaş yönetenlere hesap sorar.
- Erdoğan-Bahçeli koalisyon iktidarında bunlar vatandaşlara hesap soruyor.
- Geçenlerde ne dedi bir iktidar sözcüsü, bir de övüne övüne utanmadan anlatıyor.
- Çiftçiye hesap sormuş: Nereden buldun diye!
- Bir de ne diyor çiftçiyi aşağılayan iktidar sözcüsü: Bizden önce bardak yoktu!
- Yahu madem sizden önce bardak yoktu siz hangi bardağı doldurduğunuzu iddia ediyorsunuz.
- Sonra da kıvırıyor, yok ben öyle demedim.
- Ne dedin peki?
- Bu nasıl bir kafa.
- Senden önce de bardak vardı.
Yok eğer geçmişte o bardağı boşaltanları merak ediyorsan uzağa bakmana gerek yok…
Hemen ortağınızın yanına git ve sor: Sayın Bahçeli siz benim bardak yok dememe bakmayın.
Saçmaladık elbette bardak var ancak bu bardağı boşaltmayı nasıl başardınız?
Lütfen tecrübelerinizi bizimle paylaşın, çünkü bardağı boşaltıp kaçan damadı bulamıyoruz.
Siz ekonomik kriz, ekonomik iflas ve bardağı boşaltma konusunda tecrübelisiniz.
Şimdi ne yapacağız diye sorun.
Bahçeli de en iyi bildiği cevabı versin size: Anahtarı Türkiye’nin GELECEĞİNİ inşa edeceklere verip kaçın.
Maalesef geldiğimiz yer budur.
Kıymetli Kardeşlerim,
Evet gerçekleri saklamak için yalanı büyütme bizim geçmişten bildiğimiz bir numaradır.
- Şimdi de aynısı yapılıyor.
- Sayın Erdoğan son aylarda da defalarca söylediniz.
- 2023’de dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz deyip duruyorsunuz.
- 2023’e sadece 22 ay kaldı.
- Allah rızası için bunu nasıl gerçekleştireceksiniz.
- Başbakanlığı bıraktığımızdaki büyüme oranını korusaydınız bugün Türkiye çoktan 1 Trilyon doları aşmış bir ekonomiydi.
- Siz bırakın ekonomiyi büyütmeyi beş yılda 700 milyar dolara indirdiniz.
- Bugün üç dört sıra gerileyerek dünyanın 20. Ekonomisi haline geldik.
- Peki Allah rızası için soruyoruz: 2023’te nasıl ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz.
- Ha bire ilk 10’a gireceğiz deyip duruyorsunuz.
- Lafla peynir gemisi yürümez.
- Palavrayla, propaganda ile ülke yönetilmez.
- Var mı bu soruya bir cevabınız.
- Evet var mı?
- Cevap şu 2023’te aya gidiyoruz.
- Bundan gurur duyarız.
- Ama siz bizim sorumuza cevap verin.
- Tıpkı 2023’te aya gidiyoruz dediğiniz gibi 2023’te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz diyorsunuz.
- Nasıl gireceksiniz?
- Hiçbir cevap veremezler kardeşlerim.
- Zehirli yılan dediği, Türkiye’nin en zeki evlatlarının kafasını ezerek mi gidecekmiş aya?
- Türkiye ekonomisini daha da küçülterek mi?
- Cumhurbaşkanı esnafın arasına giremiyor
- Mutfağı yanan, cebi yanan vatandaşının yanına gidemiyor
- Ortağı ülkenin yarısına gidemiyor,
- Ama aya gidiyoruz
- Milletin tek bir ay derdi var, o da ay sonunu getirmek.
Değerli Kardeşlerim,
- Bir ülkede ekonomi açık veriyorsa,
- Adalet açık veriyorsa,
- Hukuk açık veriyorsa,
- Hazine açık veriyorsa,
- Liyakat açık veriyorsa,
- Hepsinden önemlisi demokrasi açık veriyorsa,
- Hukuk devletinden nasibini almamış yönetimler genellikle açığı kapatmak için afaki, hesapsız, ayarsız projelerin peşinde koşarlar.
- Dünyada bunun tonla örneği vardır,
- Halkının yaşadığı acıları umursamadıkları için,
- Milletin çektiği cefayı umursamadıkları için,
- Herkesi susturacak projeler uydururlar.
- Bu projeler görünürde karşı çıkılacak projeler değildir.
- İşte bu ülke de kim aya gitmemize,
- Bizim de güçlü bir uzay programına sahip olmamıza karşı çıkabilir.
- Elbette olmasını her birimiz isteriz.
- Ama vatandaşın markete, bakkala, pazara gitmekten korktuğu bir ülkede birileri aya gidiyoruz diyorsa yine cambaz ipe çıkmış demektir,
- Vatandaş ekmek bulamıyoruz derken birileri aya gidiyoruz diyorsa cambaz yeniden ipe çıkmış demektir.
- En sıradan protesto ve gösteri hakkı kullanılamazken birileri yeni bir anayasa diyorsa cambaz ipe çıkmış demektir.
En basit ifade hürriyeti, en temel medya özgürlüğü ortadan kalkmışken, sokaklarda mafya kol gezerken, kurumlar kapatılmakla tehdit edilirken, milyonlarca vatandaşın seçme ve seçilme iradesi elinden alınıp, kayyımlarla yönetilirken birileri yeni anayasa diyorsa cambaz ipe çıkmış demektir.
Aziz Vatandaşlarım,
Geçen hafta bu iktidar aniden S-400 füze savunma sistemiyle ilgili tam bir U-dönüşü yaptı.
İki yıldır milletin cebinden hesapsızca harcayarak girdikleri S-400 işinden vazgeçiyorlarmış!
- Gerçi biz de şaşırdık,
- Bu durumu Savunma Bakanı açıkladı,
- Normalde ne zaman bir şeyi berbat etseler, zor bir durum ortaya çıksa ismini bilmediğimiz bir vali, genel müdür filan açıklardı.
- Neyse tam bir U-dönüşü.
- Ne memleketin itibarı ne milletin haysiyeti umurlarında.
- Kendilerinin zaten böyle sorunları yok,
- Trump aptal der sus pus olurlar,
- Biden Türkiye’nin iç işlerine karışacağını söyleyen düşmanca ve ahmakça laflar eder bunlar sus pus, bir cevap bile veremezler,
- Yahu Erdoğan Biden’ın ismini bile ağzına almaya korktu,
- Yok çay içmişler de ayıp ediyormuş da,
- Ne diyorsun bir duyalım,
- Üniversite önündeki çoluk çocuğa gelince aslan kesiliyorsunuz, Washington’u, Pekini, Moskova’yı görünce kuzu.
Suriye’de onlarca askerimiz Rusya destekli rejim operasyonunda şehit edildi, değil kınamayı, değil n’oluyoruz demeyi, soluğu Moskova’da Putin’in ayağında aldılar,
Konu Trump ve Putin olunca süt dökmüş kedi, twitterda gencin biri eleştiri yapınca aslan,
Çin Müslüman Türklere soykırım yapıyor, mazlumların ahı göğe ulaştı ama bunlar duymuyor,
Konu Çin olunca sesi kısılan, sus-pus olan küçük ortağı Bahçeli, üniversiteli 18-20 yaşındaki gençleri, bu memleketin evlatlarını zehirli yılan gibi görmekten geri durmuyor,
Şimdi bu yerli milli palavracılar yeni bir u dönüşü yapmak için haftalardır Wasington’a vermedik mesaj bırakmadılar,
Bir ülkenin haysiyeti bu kadar mı yere düşürülür,
Milletin bu ekonomik yoklukta 2,5 milyar dolarını, 20 milyar lirasını gömüp, depoya kaldırdıkları S-400’ü ne yapacaklarını şaşırmışlar,
Biden yönetimiyle görüşmek için kıvranıp duruyorlar,
Amerikan başkanı seçileli üç ay olmuş hala görüşmeyi becerememişler…
Sağlık bakanının aşı olsa yapacaz demesi gibi, Biden’la bir görüşsek S-400’ü, Suriye’yi ve diğer meseleleri de halledeceğiz diye düşünüyorlar.
Biden’ın eteğine yapışmışlar, mesaj üstüne mesaj gönderiyorlar,
Ne dedikleri belli değil,
Daha bir ay önce Erdoğan:
“Şu anda S-400’de birinci paketi halletmiştik, şimdi de ikinci paket daha önce yaptığımız görüşmeye dayalı olarak devam ediyor.
Biden yönetiminin buna ne diyeceğini biz bilmiyoruz, ama savunma adımlarımızı bir yerlerden izin alarak atamayız.” demişti.
Ne oldu peki?
Tabi ki u-dönüşü!
S-400’e ödediğimiz 20 milyara mı yanarsınız,
Kullanmadığımız S-400 için ekonomimizin ödediği milyarlarca dolar bedele mi yanarsınız,
Sabah akşam yerli-milli palavraları atanların, milletin zekasına hakaret etmesine mi yanarsınız.
Kıymetli kardeşlerim, emin olun ne kadar yansak azdır…
Bu kafayla Erdoğan, ortağı Bahçeli ile beraber vallahi bırakın devleti otopark işletemez otopark…
- Ne dediği belli değil,
- Dün dündür lafı bayağı ciddi bir yaklaşımmış bunların yanında…
- Bunlarda dün dündür bile yok,
- Bunlarda bir dakika önce bir dakika sonra var,
- Bunlarda hiçbir sözün kıymeti yok,
- Yahu insanın zerre miskal kendi sözüne saygısı olmaz mı?
- Yok işte…
- Dün S-400’ü kullanmamızı kimse engelleyemez, Nisan’da aktif hale getiriyoruz,
Amerika’ya mı soracağız diyen Erdoğan gitmiş, yerine S-400’ü depoya, milletin 2,5 milyar dolarını da çöpe atıyoruz diyen Bakanı gelmiş..
Şimdi bu bakan bal gibi U-dönüşü, bal gibi kendi sözünü inkar, bal gibi ülkenin itibarını ve milletin haysiyetini ayaklar altına alan bir model de bulmuş: Girit Modeli.
Nedir Girit Modeli?
Türkçesi şu, biz S-400’yü çürümeye bırakıyoruz, milyarlarca doları da çöpe atıyoruz.
Dün ne dediysek bugün inkâr ediyoruz.
Kıymetli Kardeşlerim,
Bu tutarsız koalisyon iktidarı yüzünden ülkemizde artık en temel insan hakları kullanılamıyor,
Hatta en temel hak olan can güvenliği bile ciddi bir tehdit altındadır,
İşte bakınız sokakta tahriklerle terör estirenler ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar,
Geçtiğimiz haftalarda Genel Başkan Yardımcımıza açık bir şekilde öldürme kastıyla sokak ortasında silahlı ve sopalı bir terör saldırısı düzenlendi,
- Zanlıların bir kısmı yakalandı,
- Ön kapıdan alındılar arka kapıdan bırakıldılar,
- Bakın buradan açık bir şekilde sesleniyorum,
- Adalet bakanı, iç işleri bakanı,
Twitter’da birbirinize laf sokmaktan fırsat bulursanız dönüp yargıya ve kamu düzenine bir bakın,
O arka kapıdan ellerini sallayıp gidenler sadece Sayın Özdağ’a saldıranlar değillerdir,
Sizin açtığınız o arka kapı adaletin ve kamu düzeninin hukukla değil paralel devletle yönetildiğini gösterir,
Evet bu paralel devletin ilanıdır,
Sokak ortasında grup halinde organize bir terör saldırısının zanlıları ellerini kollarını sallayarak yürüdüğü bir ülkede tuz kokmuş demekdir, adalet yok olmuş demektir,
Ey Adalet bakanı siz bırakın da yeni anayasa şovlarını, harfini bugün konuşamayacağınız 21 Anayasası palavralarını da asgari adalet nasıl sağlanacak onu söyleyin,
Ey İç İşleri bakanı, siz bırakın da bu twitterdan slogan atmayı Ankara’nın göbeğinde insanların can emniyeti var mı onu söyleyin.
Evet Kıymetli Vatandaşlarım,
En temel insan hakları artık tehdit altındadır,
Bu iktidarın amigo siyasetinin altında insan hakları inim inim inlemektedir,
Bakınız, dünyanın her yerinden feryatların yükseldiği bir büyük zulmü de Çin’de Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz yaşıyor,
Bakın, dünyanın feryat ettiği bu olaya biz kahroluyoruz,
Bütün Dünya ayakta,
Bir tek Türkiye hariç,
Hatta Türk Dış İşleri Bakanı böyle bir dönemde tarihe bir utanç abidesi olarak geçecek şu cümleleri telaffuz edebildi:
“Çin’in güvenliği bizim güvenliğimizdir. Çin aleyhine hiçbir harekete hatta yayınlara dahi izin vermiyoruz”.
- Bu nasıl bir onursuzluktur.
- Türk Dış İşleri Bakanı bu cümleleri nasıl söyler, siz kimin dışişleri bakanısınız?
- Ama bu iktidara biliyorsunuz hiçbir şey yapışmıyor.
- Tam bir teflon siyaseti.
- Bir de üste çıkıyorlar.
- Bütün mazlumlara sahip çıkıyorlarmış,
- Bütün mazlumların yanındalarmış,
- Palavra üstüne palavra.
- Yahu senden fazla bir şey istenmiyor.
- Sadece iki şey yap yeter.
- Bir, çık açıkça Çin’in soykırım politikalarını eleştir.
- İki, bu mazlumların Türkiye’deki akrabalarına zulmetme.
- İkisini bile yapmadıkları gibi İç İşleri Bakanı “büyük oyunu görmüş ve çözmüş”,
Ne diyor İç İşleri Bakanı: “Uygur Türklerinin okyanus ötesinden planlanan uluslararası çatışma vesilesi yapılmak istenilmesine” müsaade etmeyeceklermiş…
Eee tabi, onca yılın tecrübesi var. Okyanus Ötesini siz daha iyi bilirsiniz,
Bu nasıl bir zillettir.
Çin’i protesto eden Doğu Türkistanlı kardeşlerimize neler yaptıklarını gördünüz değil mi?
- Yaka paça sürüklüyorlar,
- Çin’i protesto edemezsiniz,
- Namusuyla oynanan Türklerin hakkını arayamazsınız,
- Anası-babası işkencelerde öldürülenlerin hesabını soramazsınız,
- Bizim iktidarımızda bunlara müsade edemeyiz diyorlar…
- Çünkü biz yerli, milli hatta ÇİNLİ bir iktidarız diyorlar.
- Çin Uygurlu kardeşlerimizi Çin’de toplama kamplarında hapsediyor,
- Bu iktidar da Çin’i protesto edenleri Türkiye’de ev hapsinde tutuyor,
- Bu nasıl bir utançtır.
- Yasa çıkarın hatta Bahçeli ile hazırlayacağınız anayasanın başına yazın Türkiye’de Çin’i protesto etmek yasaktır diye.
- Nasıl olsa yasaklamaya alıştınız.
- Bunlar burada da kalmaz…
- Rusyayı protesto etmek zaten yasak…
Bunlar şimdi kıvranıp duruyorlar İsrail’le nasıl bir yol buluruz da onca büyük laftan sonra arayı düzeltiriz diye…
Amerika’ya neredeyse yalvarıyorlar…hallerini görüyorsunuz…
Tabi Trump aptal olma diye hakaret ettiğinde milletin onurunu koruyup cevap vermek yerine sineye çekersen Biden da sana bu muameleyi yapar.
Siz alışıksınız da millet alışık değil onuruyla oynanmasına
Yarın aralarını düzeltsinler, aynen Çin’i protesto nasıl yasaksa; İsraili Amerikayı’da protesto etmeyi yasaklarlar…
Yerli, milli ve Çin ipotekli iktidara da bu yakışır zaten.
Kıymetli Kardeşlerim,
Asgari bir demokrasinin olmazsa olmaz şartı izinsiz ve şiddetsiz protesto hakkıdır,
Bu hak bugün fiilen bu iktidar elinde ortadan kalkmıştır.
Hal bu iken boylarından ve ahlaklarından büyük bir işi de konuşmaktan geri durmuyorlar.
Şimdi de Yeni Anayasadan bahsetmeye başladılar.
Acaba hangi ihtiyaca binaen?
Bunların bahsettikleri anayasa bizim önerdiğimiz Güçlendirilmiş Parlementer Sistem’e nazire yapar gibi Tam Güçlendirilmiş Başkanlık Sistemi’nden başka bir şey değil.
Sormazlar mı insana, “Meclis, Yargı, Medya, İş Dünyası elinizde, çıkardığınız dernekler yasasıyla sivil toplumu da baskılamakta, cendere altına almaktasınız. Adeta Güçler Birliğini zaten oluşturmuş durumdasınız. Peki bu güçle neyi yapamıyorsunuz da yeni anayasa ihtiyacından bahsediyorsunuz?
Aziz vatandaşlarım,
Bunlar bir taraftan üniversiteli çocuklara “başları ezilmelidir”, “bizim çocuklarımız değil” diyorlar. Sanki dış güçlere seslenir gibi “devletin gücünü sınamayın” diyorlar, diğer taraftan adalet reformundan ya da yeni anayasadan bahsediyorlar.
Bir taraftan anayasa mahkemesi kararları “bağlayıcı değil, yönlendiricidir” gibi vahim cümleler kurup hiçbir şeyin kendilerini bağlamadığını izhar ediyorlar, diğer taraftan yeni anayasa diyorlar.
12 Eylül tortularını temizleyecek yepyeni bir anayasa yapmaktan bahsetmenin mantığı ve koşulları size de makul gelmekte midir?
12 Eylül anayasasının zaten neredeyse yüzde yetmişi değişmemiş miydi? Cumhurbaşkanlığı sistemi zaten Erdoğan’ın eline her şeyi tek başına belirleyebilme, denetlenmeme, kanunların etrafından dolanabilme imkanını yeter derecede sunmamış mıydı? İktidarın hangi ihtiyacına binaen şimdi yeni bir anayasadan söz edilir oldu? Demokratikleşmede geriye düşüş oldu da, sayın Erdoğan elindeki bunca güce rağmen bundan mı mustariptir? Nedir gerçekten ihtiyaç?
Mesela Adalet Reformunu da içeren yargı bağımsızlığına ilişkin düzenlemeler içerdiğini düşünelim. İyi de bunlar zaten yasalarda mevcut. Siyaseten “kanunlarda ne yazıyorsa, evrensel normlar neyi buyuruyorsa onu uygulayın” deseniz zaten sorun ortadan kalkacak. Fiilen “Kuvvetler Birliğini” temin etmiş olan bir sistem kurmuşsunuz, bunu sağlayan bir anayasa yapmışsınız, “yeni” olarak neyi değiştirip de “Kuvvetler Ayrılığını” temin edeceksiniz? Aklımızla dalga mı geçiyorsunuz? Bunu yapmak sizin açınızdan geri adım atmak ve gücü paylaşmak değil de nedir?
Değerli vatandaşlarım, küçük ortağıyla birlikte bunların derdi, halihazırda zaten bypass ettikleri hukuk düzenini ve gayrı hukuki uygulamalarını anayasal koruma altına almaya çalışmaktır.
E çıkıp da “Anketler iyi görünmüyor. Biz iktidarı kaybetmeme adına düzenlemeler yapmak istiyoruz” diyecek halleri de yok.
Nasıl diyecekler ki “siyasi partiler ve seçim yasasını kendi lehimize olmak kaydıyla değiştirmek istiyoruz” diye.
Son günlerde yaptıkları operasyonların da rüzgarıyla “biz terörle mücadele adına parti kapatmayı kolaylaştırmak istiyoruz yoksa karşı mı çıkıyorsunuz” diyerek, yine toplumu “bizden misin terörden yana mısın?” diyerek bölmekten başka bir amacın dışında neyi tasarlıyor olabilirler.
Zaten yoksulluktan, işsizlikten kırılan halkın karşısına bu defa da “bakın memleketin hayrına, terörü de cezalandırmaya matuf yepyeni, yerli-milli bir anayasa yapmak istiyoruz ama yaptırmıyorlar” mı diyeceksiniz? Ekonomik sıkıntıları unutturup(!) halkın önüne bu konsolidasyon malzemesini mi koyacaksınız?
Eğer amaç, inşa ettiğiniz OHAL rejimini daha da sağlamlaştırmaya dönük olarak engelleri kaldırma hedefine matuf ise bilin ki bu niyetiniz hem içeride hem de dış dünyada itibar kaybettirmekten başka bir işe yaramaz. Konsolide ettiğiniz kitleler dışında da alıcı bulmaz.
Küçük ortağınızın çok hevesli olduğu üzere muhalifleri cezalandırma, elini kolunu bağlama, hareket edemez hale getirme; bazı sivil ve resmi kurumları bypass etme ve kapatmayı anayasal kılıfa sokma amacı taşıyorsanız bilin ki bu en az ihtiyacımız olan şeydir.
Bu hedef, demokrasiden daha fazla uzaklaşma, gitgide otokratlaşan yapıyı sağlamlaştırma, önündeki tüm hukuki ve demokratik engelleri ortadan kaldırma anlamına gelir. Daha Türkçesi, zaten kuşa çevirdiğiniz ve işinize geldiği gibi sağa sola çekiştirdiğiniz anayasayı tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelir. Herkes çok iyi biliyor ki bunu zaten Cumhurbaşkanlığı sistemiyle fiiliyata geçirmiştiniz. Anlaşıldığı kadarıyla şimdi de üzerine mum dikmeyi hedefliyorsunuz
Burada belli ki sadece insanların cebini yakan ekonomi gibi hayati gündemleri değiştirmeyi amaçlamıyorsunuz. Bir amacınız da Güçlendirilmiş Parlementer Sistem tartışmalarını sulandırıp o blokta bir çatlak oluşturmak. Aklınızca o kozu muhalefetin elinden alıp muhalefeti “yaptırmayız” bloğuna mahkum etmeye çalışıyorsunuz.
O yüzden hem gücü pekiştirme amaçlı yapısal değişikliklere gitmek, hem elinizi daha da güçlendirici uygulamaları meclisten geçirmek, hem de daha demokratik bir alan oluşturma amacıyla yeni bir anayasa yapmagayretinin hepsi aynı sepette yer alamaz!
Hele ki halihazırda, mesela anayasa mahkemesinin kararlarının uygulanmasına direnen yerel mahkemeler gerçeği, o kararların “bağlayıcı değil yönlendirici olduğu”nu söyleyen hukukçu başdanışmanların söylemleri ayyuka çıkmışken, hangi reel ihtiyaçlara binaen uyulması garanti edilecek düzenlemeler yapacaksınız ki?!
Ya yaptığınız o düzenlemelere de uymayacaksınız ya da halihazırdaki fiili durumu kurumlar ve kurallar nezdinde yasalaştıracaksınız.
Toplumu, ülkeyi boşuna oyalamayın, göz boyamaya çalışmayın. Sizin gerçekten ülkenin ihtiyacı olan “yenilikler” yapmaya artık ne yüzünüz var, ne de takatiniz.
Artık bütün memleket öğrendi ki gerçek bir hukuk ve demokrasi hamlesi zaten bu başkanlık sisteminde kalarak olamaz!
Aziz Milletim,
Ümidinizi kaybetmeyin. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Sorunu çözemeyenler vardır.
Gelecek Partisi olarak, tüm bu sorunların kaynağı olan Sistemin değişikliği için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem modelimizi sizlerle paylaştık. Yine bugün şahit olduğumuz ve iktidarın çürümesine sebep olan siyasi atmosferin kalıcı olarak çözülmesi için de geçtiğimiz hafta Siyasi Ahlak Reformu: Temiz Siyaset Belgesi ni açıkladık.
Türkiye’nin tüm sorunlarını çözmek için adım adım hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bugüne kadar Ekonomide, Siyasal Sistemde ve kamu düzeninin niteliğinde çalışmalarımızı sizlerle paylaştık. Önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin tüm temel meselelerini çözüme kavuşturacak çalışmalarımızı sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Bu çalışmalarla, Türkiye’deki muhalefet geleneğine de yeni bir sayfa ekliyoruz.
Biz buradayız. Hazırız. Türkiye’nin GELECEĞİ parlaktır.
Hiçbir şey bitmedi. Her şey bugün yeniden başlıyor.