Artvin’de Karçhal Dağı’nın eteklerinde sarp kayalıkta bulunan ve 1100 yıl önce yapıldığı tahmin edilen asırlık kilise, ihtişamıyla görenleri etkiliyor.
‘Karadeniz’in ikinci Sümelası’ olarak adlandırılan ve zorlu patika yollardan ulaşılan kilisenin restore edilip, inanç turizmine kazandırılması isteniyor.
Artvin’in iki büyük dağından biri olan 3 bin 428 rakımlı Karçhal Dağı’nın eteklerinde yer alan 11 asırlık kilise, görenleri etkiliyor. Tarih kitaplarında ‘Nukha Sakdari’ adı verilen, bölge halkı tarafından ise ‘Kilayet Manastırı‘ ya da ‘Bakireler Kilisesi’ olarak bilinen yapı, zor ve dik bir yamaçta kayaların üzerinde yer alıyor. Kitabesi bulunmayan yapının bölgede önemli dini faaliyetlerde bulunan rahip Grigor Kanzda tarafından kurulduğu tahmin ediliyor. Kilayet Manastırı’na ulaşmak için ise tehlikeli ve zorlu bir patika yolu kullanmak gerekiyor.
İKİNCİ SÜMELA
Tarihi Kilayet Manastırı’nın korunmasını isteyen bölge halkı, inanç turizmine kazandırılmasını istiyor. Sarp bir kayanın üzerinde yer alan kilise, ‘Karadeniz’in ikinci Sümela’sı’ olarak da biliniyor. Kilisenin bulunduğu alanda ayrıca küçük şapel, gözetleme kuleleri, biri tamamen yıkılmış, birinin ise beden duvarları hala ayakta olan kiliseyle bağlantılı olduğu değerlendirilen yapılar, kemer köprü, soğuk hava depoları, mahzenler ve yer altı mağaraları da yer alıyor.
‘KORUMAYA ÇALIŞIYORUZ’
Karçal Vadisi’nin, dereleriyle yürüyüş rotalarıyla ve tarihi yapılarıyla önemli bir turizm destinasyon merkezi olduğunu kaydeden Alabalık köyü muhtarı Fevzi Kaya, “Alabalık köyü, merkeze yakın bir köy ve köyümüzde yer alan tarihi yapılara ulaşım çok zor. Bu yolların düzgün hale getirilmesini istiyoruz. 1100 yıllık Nukha Sakdari Kilisesi başta olmak üzere köydeki diğer tarihi yapılar, köy halkı tarafından korunuyor. Ama gücümüz bir yere kadar yetiyor. Tarihe meydan okuyan bu kilisenin korunmasını istiyoruz. Kilise için restorasyon çalışması yapılması gerekiyor” dedi.
‘SÜMELA MANASTIRI’NA EŞ DEĞER’
Bölge sakinlerinden Cengiz Şahin ise “Atalarımızdan öğrendiğimiz kadarıyla bu vadinin 1100 yıllık bir geçmişi var. Burası, 850’li yıllarda Cenevizlilerin, daha sonra Gürcülerin ve en son da Osmanlı’nın hakimiyetine geçen bir bölgedir. Köyümüzde yer alan asırlık kilise ise Sümela Manastırı’na eş değer bir yapıdır. Bizler, büyüklerimizden bu tarihi yapıların hikayelerini ve efsanelerini dinleyerek büyüdük. Tek isteğimiz, bu güzel cennet vadinin ve içinde bulunan tarihi yapıların gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılmasıdır. Daha fazla tahrip olmasına izin verilmemelidir. Yerli ve yabancı turistlerin, buraya gelerek bu güzellikleri görmesini istiyoruz. Bu yapılar turizme kazandırılırsa, Artvin halkı ve ülkemiz kazanır” diye konuştu.
‘BU ESERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKİYOR’
Artvin ile ilgili araştırmalar yapan Yazar Orhan Yavuz da kiliseye ulaşmanın çok zor olduğunu belirterek, “Kilisenin içini henüz göremedik, oraya ulaşmak çok zor. 1100 yıl öncesinde yalçın bir kayanın üzerine yapılmış bir eser. Bu yapıyı oraya inşa etmek ciddi bir mühendislik hesabı gerektirir.
Sarp bir kayaya inşa edilmiş olması burada yaşayan insanların ve ibadet eden kişilerin, izole olduğunu gösteriyor. Mimarların ve inşaat mühendislerinin yapıyı, incelemesi gerekiyor. Ayrıca bu tür yapılar, Artvin turizmi için de oldukça önemli. Dünyada bu tür tarihi mirasları, merak edip gezen milyonlarca insan var. Artvin tarihi eserler bakımından zengin bir coğrafya ve bu vadide de birçok eser bulunuyor. Bu eserlerin değerlendirilmesi gerekiyor” dedi.