Yaklaşık 25 yıldır kazı çalışması devam eden Güvercinkayası’nda bulunan eserler ören yerinde sergileniyor.
Aksaray’da 7 bin yıllık yerleşim yeri olan Güvercinkayası’ndaki kazı çalışmalarında her evin içinde hububatların saklanması için siloların olduğu ortaya çıktı.
8 adet olan ve üstten bal peteğine benzeyen silolar, kazıda çıkan diğer eserlerin sergilendiği alanda sembolik olarak yansıtılıyor. 25 yıldır kazı çalışmasını sürdüren İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı öğretim üyeliğinden emekli Prof. Dr. Sevil Gülçur, ”Bu evlerin en ilginç tarafı bütün bulduğumuz evlerin arka tarafında dar bir şekilde bir kiler odasının olması, kendi yaşam odalarından bölünmüş bir şekilde. Bunun içinde her hanenin kendine ait, o dönemde silolarının olmasıydı” dedi.
Mamasın Baraj Gölü içinde yüksek bir kaya kütlesinin üzerine konuşlanmış 7 bin yıllık yerleşim yeri Güvercinkayası, Anadolu’daki kale kent modelinin öncüsü olarak biliniyor. Göl içinde olması nedeniyle su seviyesine bağlı olarak kış aylarında bir ada görünümü almakta dolayısıyla yoğun tahribata da açık durumdadır. Bu özelliğiyle sadece bahar ve yaz aylarında ziyaret edilebilen ören yerinde, koruma, onarım ve sergileme imkanları da kısıtlı oluyor. Yaklaşık 25 yıldır kazı çalışması devam eden Güvercinkayası’nda bulunan eserlerde ören yerinde sergileniyor.
Güvercinkayası’ndaki 25 yıldır süren kazı çalışmalarına katılan İstanbul Üniversitesi Prehistorya Ana Bilim Dalı öğretim üyeliğinden emekli Prof. Dr. Sevil Gülçur, alanın 4 bin metrekare olduğunu belirtti. Gülçur, ”Burada bir yerleşim alanı olduğunu fark ettiğimizde ilk sorumuz insanlar neden bu kayalığı seçtikleri oldu? Kayalığın üzerinde oturmak demek, o kayanın yerleşim dokusunun etkilemesi demek. Bu alan toplamda 4 bin metrekare yayılım bir alanı var” dedi.
‘TEK ODALI EVLER VAR’
Yapılan kazı çalışmalarında elde ettikleri sonuçları anlatan Gülçur, şunları söyledi:
”Bu kayalığın kendi formasyonu Güvercinkayasının yerleşim dokusunun etkilediğini gördük. Bunlar yapı adaları içinde birbirine bağımsız, aynı duvarları kullanan, ama artık damdan neolitik dönemdeki gibi damdan girilmeyen ve hepsinin bir cümle kapısının olan, tek odalı evlerin içerdiğini gördük.
Bu evlerin en ilginç tarafı bütün bulduğumuz evlerin arka tarafında dar bir şekilde bir kiler odasının olmasıdır. Kendi yaşam odalarından bölünmüş bir şekilde. Bunun içinde her hanenin kendine ait, o dönemde silolarının olmasıydı. Kazı giderek genişledi. Birdenbire zirve düzlüğünde biz yanmış bir alanla karşılaştık. O evlerin önünden de kerpiç teras geçiyordu. Bu kerpiç terasın buraya ait olmadığını ve daha sonraki dönemlerde yapılmış olduğunu belirledik. Bu kerpiç terası kaldırmaya başladığımızda.
Alttan bir sur sistemi olduğu ortaya çıktı. Gene taş mimarili, çünkü güvercin kayasının ilk iki tabakasının taş mimarisi tamamen taştır. Biz çok şaşırdık ve böyle bir yapı ile karşılaşacağımızı ummamıştık. Bu surun aşağı ve yukarı yerleşim yeri olarak ören yerini ve köyü ikiye ayırdığını fark ettik. Burası özenle yapılmış ve tabakalanmış toplumlara geçişi burada belgeledik.”
7 BİN YIL ÖNCE GEYİK VE ASLAN YAŞIYORMUŞ
Güvercinkayası yerleşim yerinin tarım ve hayvancılığa dayalı olduğunu belirlediklerini ifade eden Gülçur, ”Buranın tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomisi olan bir yerleşme. Biz bunu çıkardığımız kemiklerden tespit ettik. O dönemde bu bölge çok zenginmiş. Bu bölgede 3 cins geyik var.
Bu bölgenin çok daha fazla orman alanın olması lazım. Çünkü geyikler ormanlık alanlarda yaşar. Bununla birlikte evcil hayvanların hemen hepsinin yabanisi de var. Örnek verirsek; yaban sığırı, koyunu, keçisi, geyik ile atlar var. Kapadokya bilindiği gibi bir ismi de güzel atlar ülkesidir. Bu alanda atlar, panter ve aslan ile tüm yırtıcılar, ayı ve yaban domuzu olan müthiş zengin bir alanmış. Tabi ormansızlaştırma ve av ile İç Anadolu’nun zengin alanını etkilemiş ve bu günlere gelmişiz. Çevremizde geyik ve at ve yırtıcı hayvan kalmamış. Bu bölge daha çok çölleşmiş. Daha çok bozkırlaşmışız” diye konuştu.