CHP Bartın Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Av. Aysu Bankoğlu, Anayasa Komisyonu’nda görüşmeleri tamamlanan ve oy birliğiyle kabul edilen “27 Mayıs 1960 Darbesi” mağdurları ile ilgili Kanun Teklifi hakkında konuştu.
Bankoğlu: “Askeri ya da sivil hiçbir darbeyi kesinlikle tasvip etmiyoruz. Sadece 27 Mayıs değil, ülkemizdeki tüm darbe mağdurlarının mağduriyetini gidermeye yönelik bir çaba içerisinde olmalıyız.”
CHP Bartın Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu üyesi Av. Aysu Bankoğlu, Anayasa Komisyonu’nda görüşmeleri tamamlanan ve Komisyon aşamasında tüm üyelerin oy birliğiyle kabul edilen Kanun Teklifi ve Parti olarak görüşleri hakkında açıklamalarda bulundu.
İlgili Kanun Teklifi’nin, 27 Mayıs 1960 ve akabindeki süreçte yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik olarak Yüksek Adalet Divanı’nın kararlarını hukuk dünyasından tamamen kaldırma, mağdurlara veya mirasçılarına tazminat yolu getirme gibi hükümler barındırdığına işaret eden CHP Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hak, hukuk, adalet kavramlarının her konuda ve gerçek anlamda hayat bulması için çalışan Partimiz, bu Kanun Teklifi’ne destek vererek askeri ya da sivil darbeler konusundaki duruşunu, darbelerin her türlüsüne karşı olduğunu açıkça göstermiştir. Bununla birlikte Teklif’in kapsamının genişletilmesinin ve Kanun Teklifi, Meclis Başkanlığı’na sunulmadan evvel bir “istişare” mekanizmasının işletilmesinin daha doğru olacağını da Komisyon görüşmelerinde net biçimde ifade ettik.
“İstişare” kelimesinin, kanun yapım sürecinde asla atlanmaması gereken “sihirli” bir kelime olduğunu düşünüyoruz. Meclis’te bulunan tüm partilerle görüşerek ve oradan hareketle bir çalışma hazırlamanın, özellikle böyle önemli konularda, değer bulması gerektiğine inanıyoruz.
CHP olarak “darbelerin olumsuz etkilerine” ve “demokrasimizde yarattığı tahribata” yönelik sadece son on yılda bile çeşitli hususlarda pek çok Kanun Teklifi sunduk. Her ne kadar bu hâline de açık destek vermiş olsak da Kanun Teklifi’nin kapsamı genişletilseydi, daha doğru bir adım atılmış olurdu fikrindeyiz. Böylelikle, ülkemizdeki tüm darbe mağdurlarının mağduriyetlerini gidermeye yönelik bir çabanın içinde yer alabilirdik.
Yüksek Adalet Divanı’nda görülen davalarda toplam 592 sanık yargılanmıştı. Ama ülkemizde, çok daha fazla “darbe mağduru” olduğunu hepimiz biliyoruz. Örneğin, sadece 12 Eylül 1980 döneminde, binlerce insanın haksız yere gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü herkes çok iyi biliyor. 12 Eylül 1980 – 6 Kasım 1983 arasındaki yargılamalar eliyle, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı; 517 şüpheliye idam cezası verildi, 50 kişi idam edildi. Bu bağlamda, “Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan” başta olmak üzere siyasi idamların, siyasi mağduriyetlerin tamamının hükümsüz kılınacağı bir çaba içerisinde olmalıyız.”
Her askeri müdahalenin, siyasi yargılamalar yapmak suretiyle temel hak ve özgürlüklere büyük bir darbe vurduğunun altını çizen CHP Bartın Milletvekili Av. Aysu Bankoğlu, bahse konu askeri müdahalelerden sadece birine dair “iade-i itibar” ve “tazminat yolu” açılmasının yeterli olmayacağını belirtti.
12 Eylül Darbesi’nin kalıntılarının da gerek Anayasamızdan, gerekse de mevzuatımızdan bir an evvel silinmesi gerektiğini ifade eden Bankoğlu, darbeye karşı olduğunu beyan edenlerin ve demokrasiyi savunanların ilk yapması gerekenin böyle bir hamle olduğunu söyledi. Bankoğlu, açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“Vurguladığımız gibi, hiçbir darbeyi kesinlikle tasvip etmemekle birlikte güzel ülkemizin, “demokrasi” ve “insan hakları” yönünden de günümüzde ne durumda olduğu gerçeğini irdelememiz gerekiyor. Sorumuz şu: Temel haklar ve özgürlükler yönünden Türkiye’de bugünkü tablo nedir?
“Güncel verilere göre, 79 gazeteci ve medya çalışanı cezaevinde. Tutuklu gazetecilerle ilgili yapılan sıralamalarda, Dünya Lideri olabilmek için Çin ile adeta kapışıyoruz. Son bir yılda 103 gazeteci, 108 kez gözaltına alındı. Gazetecilerin sanık veya davalı olduğu en az 166 yargılama yapıldı. RTÜK, son bir yılda, medyaya toplamda 1 milyon 33 bin TL idari para cezası kesti.
“2020 Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde ise 128 ülke arasında, “iktidar gücünün hukuka bağlılığı” alanında 124., temel haklara saygı yönünden ise 123. sıradayız. Geçebildiğimiz ülkeler, Kamboçya, Mısır, Nikaragua ve Venezuela. Dünya ekonomileri arasında ilk 10’a gireceğiz vaadinden sürekli bahsedilirken hukuktaki durumumuz ortada. Hukukun üstünlüğü ve hukuk güvenliği tam anlamıyla tesis edilmeden ekonomide toparlanamayacağımız aşikâr.
Çok önemli bir başka endeks verisinden daha bahsetmek istiyorum. 2004 yılından beri yayımlanan “Dönüşüm Endeksi” araştırmasının son tespitlerine göre, ilk kez “ılımlı otokrasi” ve “de facto diktatörlük” olarak tanımlandık. Tüm bu veriler, demokraside, temel hak ve özgürlüklerde ve hukuk devleti yönünden geriye gidişimizi gösteriyor.”
Bankoğlu, 3. yıl dönümünde olunan “Adalet Yürüyüşü”ndeki “hak, hukuk, adalet” mesajının da bir kez daha altını çizerek Cumhuriyet Halk Partisi tarafından o gün yapılan adalet çağrısının öneminin, bugün çok daha iyi anlaşıldığını ifade ederek sözlerini sonlandırdı.