8 bin 372 insanın öldüğü Srebrenica’nın üzerinden 25 yıl geçti. Soykırımın hayatta kalan tanıkları 9 ay ormanda yaşadığı zorlukları anlattı.
Eski Yugoslavya’daki iç savaş esnasında Sırplar, kasabada 8 binden fazla Boşnak Müslümanı öldürmesi ve “2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en büyük katliam” olarak nitelenlendirilen Srebrenitsa Katliamı’nın üzerinden 25 yıl geçti. Binlerce Müslümanın katledildiği yüz binlercesinin zulme uğradığı bu acı olayın üzerinden 25 yıl geçse de acısı hala taze… Soykırıma tanıklık eden Boşnak Müslümanları yaşadıkları o anları Demirören Haber Ajansı’na (DHA) anlattı.
KATLİAMDAN KAÇIŞI ANLATTI
Fransa’da yaşayan Bekir Husejinoviç, 11 Temmuz 1995’te Bosna Hersek’in Srebrenica şehrinde Boşnaklara saldıran ve bir gece 8 bin 372 insanı öldüren Çetniklerden kardeşiyle birlikte kaçarak Bosna Hersek’teki Tuzla kentine ulaşmaya çalıştı. Kameniçko Brdo’da kurulan tuzağın Srebrenica sütunun yıkmasıyla birlikte binlerce insanla birlikte oradan kaçmaya çalıştı ve kardeşiyle bir ormana girdi. 9 ay boyunca ormanda yaşayan Husejinovic, Srebrenica Soykırımı’nı, ormanda kaldığı süre boyunca yaşadıklarını ve ailesine kavuştuktan sonraki hayatını yazdığı defteri kitaplaştırdı.
PATLAYAN MAYINDAN ŞANS ESERİ KURTULDULAR
Bosna Hersek’in Srebrenica şehrinde, 11 Temmuz 1995’te Çetniklerin (Milliyetçi Sırp güçleri) saldırdığı ve bir gecede 8 bin 372 insanın öldüğü Srebrenica Soykırımı’nın üzerinden 25 yıl geçti. Aradan geçen bunca yıla rağmen, soykırım mağdurlarının yaraları hala taze. Bosna Hersek’in Bratunac şehrinde doğan Bekir Husejinovic, daha sonra güvenli olduğunu düşündükleri için ailesiyle birlikte Srebrenica’ya taşındı. Temmuz 1995’te Sırp güçlerin Srebrenica’ya saldırmasının üzerine Bekir Husejinoviç, kardeşiyle oradan uzaklaştı ve 15 binden fazla insan ile birlikte yürüyerek Bosna Hersek’in Tuzla kentine ulaşmak için yola koyuldu. Ancak Tuzla’ya ulaşamadan, Çetniklerin kurduğu mayın patladı. Çok sayıda insan hayatını kaybetti ancak Husejinoviç, kardeşiyle birlikte kurtulanlar arasındaydı. Husejinoviç, bir ormana girdi ve 9 ay boyunca bir ormanda yaşadı.
“ARTIK ÖLENLERİN VE YARALANANLARIN SAYISINI TUTAMIYORDUK”
1992’de başlayan kuşatmayı, Srebrenica Soykırımı’nı, ormanda kaldığı süre boyunca yaşadıklarını ve ailesine kavuştuktan sonraki hayatını kitaplaştıran Husejinoviç, “1993’te annemle ve kardeşlerimle Srebrenica’ya yakın bir bölgeye yerleştik. Eğitimimiz için de kolaylık olacaktı. İçinde bulunduğumuz durumdan dolayı bazen dersler erkenden bitiyordu. Bölgeye insani yardım gönderiliyordu. Tam da “Belki bir şeyler düzelecek ve savaş son bulacak” diye düşünürken, hafızalarda en karanlık tarih gün olarak kalacak o Temmuz ayı geldi. 6 Temmuz’da başlayan Çetnik işgali 5-6 gün sürdü. Artık ölenlerin ve yaralananların sayısını aklımızda tutamıyorduk, bilmiyorduk. Srebrenica artık Çetniklerin elindeydi” sözleriyle işgali anlattı.
“15 BİNDEN İNSAN ORMANA KAÇTI”
Kardeşiyle Tuzla’ya doğru yürümek için yola koyulduklarını söyleyen Husejinoviç, “Ben, erkek kardeşim ve birkaç akrabamız Tuzla’ya doğru yola koyulduk. Yolun açık olacağı söylenmişti ve biz hiçbir sorun yaşamadan Tuzla’ya geçecektik. Annem ise küçük erkek kardeşim ve iki kız kardeşimle Potoçari’ye, Birleşmiş Milletler’in ‘güvenli bölgesi’ne geçtiler. 5’nci kilometrede, Kameniçko Brdo’da bize kurulan bir tuzak vardı. Yolda mayınlar vardı. Kameniçko Brdo’daki tuzak, Srebrenica sütununu devirdiği bilinen ilk pusudur. 15 binden fazla insan dağılmaya ve ormanlara kaçmaya başladı. Binlerce insan hayatını kaybetti, çok az insan başardı hayatta kalmayı” diyerek kendisinin de hayatta kalma mücadelesini kazananlardan biri olduğunu dile getirdi.
“9 AY BOYUNCA ORMANLARDA YAŞADIK”
15 gün yürüdüklerinin vurgulayan Husejinoviç, “Ağustosun başlarında Çetniklerin bölgesi olan bir dağa ulaştık. Sonra bir asfalta çıktık, 3 kişiydik. Sonra bir grupla karşılaştık ve onlara katıldık. Onların da amacı, bizim gibi Srebrenica’ya ulaşmaktı. Yemek bulmak içinde bazı köylere girdik. Çünkü su ve yemeğe ihtiyacımız vardı. Aksi takdirde tek bir adım atacak, yürüyecek halimiz yoktu. 9 ay boyunca bu şekilde sürdürdük yaşamayı” dedi. 6 Nisan 1996’da Rasim barışı koruma birliklerinin bulunduğu sınır kapısına ulaştıklarını dile getiren Husejinoviç şöyle devam etti: “Kardeşim ve diğer 3 kişi geride kaldı. Çünkü oraya yaklaşmaya cesaret edemediler. Hepimiz orada bulunanların Çetnikler olabileceğini düşünüyorduk ama benim 1 gün bile dayanacak gücüm yoktu artık. Son 2 günümüz dolaşarak geçti. Çok yorulduk. Öyle ki nerede olduğumuzdan bihaberdik. Bir önceki gece “Bir gün daha böyle geçerse öleceğim, ben gidiyorum gelmek isteyen benimle gelsin” dedim. Çünkü gerçekten dayanacak gücüm kalmamıştı. İngilizcem biraz iyiydi. Bazen durup dinlendiğimiz noktalarda radyodaki anonsları duyuyorduk. Sırbistan ve Bosna Hersek sınırına barışı sağlama birliklerinin geldiği söyleniyordu. Sınır kapısına ulaştığımızda etrafta kimse yoktu. Biz de el sallamaya başladık. Amerikan askerlerinden biri bizi fark etti. Yanımıza doğru yaklaştı ve haliyle tanıyamadı. Tabii biz de korkunç görünüyorduk. Üstümüzde yırtık, kirli kıyafetler vardı. Oldukça zayıflamıştık ve saçlarımız çok uzamıştı. Hemen diğer askerlere çağrıda bulundu ve durumu bildirdi.”
“YAŞADIĞIMIZ ZORLUKLARIN ARDINDAN EVE DÖNDÜĞÜMÜZE İNANAMIYORDUK”
Husejinoviç, “Bana kim olduğumuzu sordu. Tabii o an korkmuştum çünkü tüfeğini bize doğrultmuştu. Sonra siyah üniforması olan başka bir asker geldi. Boşnakça konuşuyordu. “Siz kimsiniz?” diye sordu. O an “Kaçsam mı, kim olduğumu mu söylesem” ikilemine düştüm. Ama artık çok geçti, dönemezdik. Dönüp kaçmaya başlasak ateş edeceklerdi. Bütün sorularını tek tek cevapladık, durumu anlattık. Çok şaşırdı. Çünkü biz çocuktuk. Birinden anahtar istediğini duydum. Kapıyı açtı ve bölgenin güvenli olduğunu söyledi. O an inanamadık çok korktuk. “Buyurun” dediğinde ise rahatladık. 9 ay yürüdüğümüz yolları, gördüğümüz rüyaları, yaşadığımız açlığı ve sonunda bulunduğumuz noktaya gelmiştik” diyerek yaşananları anlamanın ve anlatmanın zor olduğunu söyledi. Husejinoviç, diğer arkadaşlarına da ulaşmaya çalıştıklarını söyleyerek, “Birkaç saat sonra diğer arkadaşlarımızı da bulduk. Onlar bizden uzun süre ses çıkmayınca oradaki adamların Çetnikler olduğunu düşünüp, korkmuşlar ve kaçmışlar tabii. Ertesi gün de ailemizin yanındaydık. O aile ile kavuşma anı, tarif edilemeyecek kadar duygu dolu bir an. Düşünün, bir annesiniz ve 16 yaşındaki oğlunuz karşınıza çıkıp ölmediğini söylüyor. Çevredeki herkes çok duygulandı ve ağladı” şeklinde konuşarak o duygusal anları anlattı.
“ELLERİM ÇOK YAŞLI BİR ADAMIN ELLERİ GİBİ GÖRÜNÜYORDU”
Yerel ve ulusal basın da orada olduğunu dile getiren Husejinoviç, “Çok sancılı geçen o sürecin ardından ailemize kavuşmuş olmamız ilgi çekiciydi. Ertesi gün savaş muhabiri Sale Brkiç bizimle röportaj yapmak için Tuzla’dan geldi. Benim ellerim çok kötü bir durumdaydı. Soğuktan, sudan, topraktan kaynaklı bir görüntüydü bu. Brkiç, beni çekmeye başladı. Ellerim 70 yaşında, yaşlı bir adamın ellerine benziyordu. Kitabımın adı da bu yüzden ‘Yaşlı adamın ellerine sahip olan çocuk’ oldu.” Dedi.
“BURADA YAŞANANLARI ANLATMANIN BİR BORÇ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜM”
Yaşanan zor zamanları bir deftere yazdığını ve kitaplaştırmak gibi bir düşüncesi olmadığını belirten Bekir Husejinoviç, “Boşnak bir komşumla ve ailemle anlaşıp, serbest bölgeye geçtikten 1 ay sonra başıma gelenleri, Srebrenica soykırımından nasıl kurtulduğumu ve yaşadıklarımı bir deftere yazmaya başladım. Aslında en başında o defterde yazılanlar, benim ve ailemin okuması içindi. Şartlar da yazdıklarımı kitap haline getirmek için pek uygun değildi. Her şeyi unutmak istiyordum. Sonra fark ettim ki ben orada yaşananları anlatmak durumundayım, bu benim borcum. Bir anda o gücü hissettim kendimde. Kitabımda Bosna Hersek’te yaşananları birçok konudan ele aldım. Soykırım mağdurlarının canı yandı belki ama o da bir güç meselesi. Birinin çıkıp “Yapma” demesinden korktum. Bu kitabı, bu insanlara adadım. Bu kitapta gördüğünüz eller, benim ellerim. Yukarıdaki fotoğrafta da benim yoldaşlarım, arkadaşlarım var. Hepimizin söyleyecek sözü var. Ben, Srebrenica Soykırımı’nın daha fazla anılması gerektiğini düşünüyorum” diyerek yakın zamanda kitabını Fransızca’ya, İngilizce’ye, Türkçe’ye ve Almanca’ya çevirmeyi planladığını söyledi.
“SOYKIRIMDA KARDEŞİMİ KAYBETTİM”
Srebrenica Soykırımı’nın üzerinden 25 yıl geçse de yaraların iyileşemediğini dile getiren Husejinoviç, “Umarım orada hayatını kaybedenlerin ailelerinin yaraları iyileşir. Ben soykırımda kardeşimi kaybettim. Benim yaram hiçbir zaman kapanmayacak. Bende onun bir fotoğrafı var. 17 yaşındayken öldürüldü. İnsan kabul edemiyor. Bunun yaşandığını, onun hayatta olmadığını biliyorum ama bunu kabullenemiyorsunuz” ifadelerini kullanarak o dönemin kendisinde bir travma yaşattığını ve yaşananları unutmanın mümkün olmadığını belirtti.