Gökyüzü, kara bulutlarla kaplıydı. Kara bulutlar, içi yoğun duygularla dolmuş insanları anımsatıyordu. İşte böyle bir günde Ela arkadaşlarıyla buluşmak için dışarı çıkmıştı. Sanki günler torbaya girmiş gibi bula bula bugünü bulmuşlardı.
O gün sevgililer günüydü. Etraf elinde çiçekler olan kızlarla doluydu. Herkes çok mutlu görünüyordu fakat gerçekten kaçının mutlu olduğu muammaydı.
Ela, AVM’den içeri girdi. Kendisi, soğuktan üşümüş ellerini ısıtmaya çalışırken biraz ötesinde duran kızın ellerini sevgilisi ısıtıyordu. İlk defa orada sap olduğunu üzülmüştü Ela. Kenardan kenardan yürümeye başladı. Neredeyse her mağazanın önünde sevgililer gününe özel yüzde elli indirim olduğu yazılıydı. Çoğu palavraydı. İnsanları sözde indirimlerle kandırıyorlardı. Onca insanların duygularını sömürüyorlardı.
Ela, arkadaşlarının yanına gitti.
Arkadaşları bir cafenin balkonunda oturuyorlardı. Ela tam yanlarına gittiği sırada Oğuz adlı arkadaşı ağzına sigarasını koymuş çakmakla yakmaya çalışıyordu fakat rüzgar buna pek müsaade etmiyordu. Ela, “selam” deyip boş bir sandalyeye oturdu. Oğuz’un sigarası tam o sırada yandı. Oğuz, sigarasını bir kere içine çekip, “Hoş geldin güzellik.” dedi. Ela, güzellik kelimesinden çok hoşlanıyordu. Bu yüzden yüzündeki gülümsemeye engel olamadı. Gülümseyerek, “Hoş buldum” dedi.
Bazı insanlar vardır. Sigarayı çok karizmatik içerler ve içmeyenleri de sigaraya özendirirlerdi. Oğuz öyle biriydi. Sigarayı öyle bir içerdi ki sanki Dünya’nın en önemli içeceğini içiyormuş gibi.
Ela, arkadaşlarının yanına gitmeden önce kızlar kendi aralarında bir şey tartışıyorlardı. Ela’nın en yakın arkadaşı Başak, hemen konuya Ela’yı da dahil etti:
-Ela söyler misin tatlım, sence beyaz elbisem mi daha güzel yoksa kırmızı elbisem mi?
Ela, bu çok önemli soruya gözlerini devirerek cevap verdi:
-İkisi de çok güzel hayatım.
-Bir kere de beni ciddiye al kızım. Bugün sevgililer günü. Akşam erkek arkadaşımla buluşacağım çok önemli.
-Tamam tamam. Gerçekten cevap veriyorum: kırmızı.
Bu cevaba Ela’nın hemen yanındaki arkadaşı Meryem alkışlayarak, “ben demiştim” dedi. Bu muhabbetten sıkılan erkeklerden biri, “kızlar kıyafet muhabbetiniz bittiyse farklı konuya geçebilir miyiz?” Dedi. Başak buna şöyle cevap verdi:
-Mehmet, başka konu dediğin futbol mu? Siz erkekler futboldan başka bir şey konuşmazsınız ki?
-Sizi de görüyoruz kızlar. Anca kıyafet konuşuyorsunuz.
Ela, bu konuda sessiz kalmayı tercih etmişti çünkü o hiçbir tarafı savunmuyordu. Cafede oturan diğer insanları incelemeye başladı. Kimi kahvesini içerken harıl harıl konuşuyor, kimi yalnız başına oturmuş hayatı sorguluyor, kimi de sessizce yemeğini yiyordu.
Ela, balkonda üşüdüğünü fark etti. Oğuz’a dönüp, “sigaran bittiyse içeri geçelim mi? Ben burada üşüdüm.” dedi. Herkes kabul ettikten sonra içeri geçtiler.
Yiyecek bir şeyler sipariş etmek istediler ama Ela’nın o gün canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Arkadaşlarının da tadını kaçırmak istemediği için yanlarından erkenden ayrıldı.
AVM’de biraz yalnız başına dolaşmaya başladı. Bir baloncu gördü. O baloncudan balon almak için annesine yalvaran bir çocuk gördü. Ela, o çocuğun neler hissettiğini tahmin edebiliyordu çünkü Ela da çocukken ne zaman bir oyuncak görse kalbi hızla çarpar gördüğü her oyuncağa heyecanla sahip olmak isterdi. İnsanoğlu nankördü ve bu nankörlük ta çocukluktan başlardı. Ela, “Madem sevgilim yok. Ona hediye alamıyorum. Bari bir çocuğa hediye alıp onu mutlu edeyim,” diye düşündü. Sonra da bir balon satın alıp ağlayan çocuğa hediye etti. Çocuğun annesi çok mahcup olmuştu. Her ne kadar hediyeyi kabul etmek istemese de çocuğu için kabul etmek zorunda kaldı.
Ela, onların yanından ayrıldıktan sonra yerde oturmuş ağlayan bir genç kız gördü. Hemen eğilip, “İyi misiniz?” diye sordu. Genç kız Ela’yı görünce hemen gözyaşlarını silip hiçbir şey demeden ayağa kalkıp gitti. Ela, neye uğradığını şaşırmıştı. Evet, bu Dünya’da iyi insanlar vardı ama iyiler kadar kaba insanlar da vardı.
Ela, hem bir çocuğu mutlu etmenin verdiği mutlulukla hem de az evvel uğradığı kaba davranışın verdiği hüzün arasındaki duygular arasında AVM’den ayrıldı.