Çocuklar böyleydi işte. Karşısındakinin kim olduğuna bakmadan hemen yardıma koşarlar. İsmini bile sormadan arkadaş olurlar. “O bana yardım eder miydi?” Demeden yardım ederler. Kınamadan, ötekileştirmeden, kıskanmadan dost olurlar ve onlara göre dünyadaki en büyük yara diz yarasıdır.
Erkan her sabah erkenden kalkardı. Hızlıca kahvaltısını eder, mis gibi havanın tadını çıkarmak için en yakın dostu Semih ile beraber parka giderdi.Bilen bilir, erkek çocuklarının enerjisi kimsede yoktur. Onlar bütün gün koşturur durur da gün bitince yorulduklarını yeni anlarlardı. O gün de Erkan her zamanki gibi kahvaltısını edip dışarı çıktı. Semih’le her zaman buluştukları yere gitti. Erkan, oraya ne zaman gitse içinde bir heyecan oluşurdu. Hem de hiçbir zaman hissetmediği bir heyecan.
Orası terk edilmiş, harabeye dönmüş bir evdi. İnsana yalnızlığı çağrıştırıyordu. Kırılmış bir kalbi, terk edilmiş bir insanı anımsatıyordu o ev. Kimse o eve ne olduğunu bilmiyordu. Neden terk edildiğini, zamanında orada kimlerin yaşadığını bilmiyordu kimse. Erkan ve Semih’in ailesi bilseler asla oraya gitmelerine izin vermezlerdi. Sonunda Semih, o gizemli evin olduğu yere geldi.
-Hey! Naber dostum!
-İyi senden naber?
-Ben de iyiyim.
-Hadi gel parka geçelim.
-Olur.
Koşarak parka doğru yol aldılar. Koşarlarken bile hayal alemindeydiler. Erkan, bir düşman askerinden kaçtığını hayal ederek koşuyordu. Semih ise savaşa gittiğini düşleyerek koşuyordu. Çoğu çocuk büyüyünce dünyayı kurtaracağını düşleyerek büyürdü. Bu, onların kendini çok önemli hissetmesinden kaynaklıydı. Sanki kendisi olmasa dünya batacaktı. Öyle düşünürdü çocuklar.Erkan ve Semih parka gittiğinde kumların üzerine oturmuş sarı saçlı, beyaz tenli, pembe kıyafetli, ağlayan bir kız gördüler. İkisi de birbirine bir şey demeden kızın yanına gittiler. Erkan
-Ne oldu, iyi misin?
-Düştüm. Dizim çok acıyor.
Semih, hemen kızın dizine baktı. Bir şey göremedi. Şöyle dedi
-Dizinde hiçbir şey yok.
-Acıyor.
Erkan, “Siz burada bekleyin. Ben hemen geliyorum.” Deyip koşarak parktan uzaklaştı. Eve gidip bir yarabandı aldı. Sonra parka geri döndü. Kızın yarası olmamasına rağmen o bandı oraya yapıştırıp şöyle dedi:
-Artık canın acımaz. Sen de bizimle oynamak ister misin?
Kız heyecanla ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, “olur.” dedi. Beraber parkta oynamaya başladılar. Çocuklar böyleydi işte. Karşısındakinin kim olduğuna bakmadan hemen yardıma koşarlar. İsmini bile sormadan arkadaş olurlar. “O bana yardım eder miydi?” Demeden yardım ederler. Kınamadan, ötekileştirmeden, kıskanmadan dost olurlar ve onlara göre dünyadaki en büyük yara diz yarasıdır.