Yolun sonu, bir aynanın karşısına çıkıyor. “Ne demek bu?” Soruyorum. “Senin yolun sensin, kendinden kaçarak kurtulamazsın” diye cevap veriyor.
Kaçıyorum kendimden. Arkama bakmadan kaçıyorum… Sonra anlıyorum, insanın kaçtığı yer; bulunmak istediği yermiş. Bulunmaktan korkuyorum. Daha fazla kaçıyorum. Issız yerlere gidiyorum fakat bilmiyorum ki kaçtığım yer aynı, bulunduğum yer aynı…
Sadece kendimi kandırıyorum. “Yeter!” diyorum kendime. “Düşünmeyi bırak, harekete geç!” Fakat nasıl harekete geçilir bilmiyorum. Soruyorum birilerine. Kimse cevaplamıyor. Ya bilmiyorlar cevabı ya da cevap vermek istemiyorlar. Korkuyorum. Ya kimse nasıl harekete geçilir bilmiyorsa… “Korkun beyhude,” diyor biri. “Ben sana öğreteceğim nasıl harekete geçileceğini.” Seviniyorum ben. Sonunda düşüncelerim boşa gitmeyecek.
Harekete geçmeyi öğreniyorum ama bir bakıyorum ki yanlış yoldayım. Öğrendiklerim beni yanlış yola sokmuş. Daha fazla korkuyorum. Başka biri çıkıyor karşıma. Elimden tutup kaldırıyor beni. “Seni doğru yola götüreceğim,” diyor. İnanıyorum ona. Zira inanmaktan başka şansım yok. Gidiyorum peşinden. Yolun sonu, bir aynanın karşısına çıkıyor. “Ne demek bu?” Soruyorum. “Senin yolun sensin. Kendinden kaçarak kurtulamazsın,” diye cevap veriyor.