Eczacılar sahte reçete nedeniyle sıkıntı yaşadıklarını bildirdi. SGK’nın sahte reçete nedeniyle eczacıları sorumlu tutması eczacıları rahatsız ediyor.
Konu ile ilgili olarak Haberton’a özel açıklamalarda bulunan Avukat Ecem Saraç, sahte reçete yüzünden eczacıların hem para cezası hem de hapis cezasıyla karşılaştıklarını söyledi. Avukat Saraç, SGK’nın zarara uğradığı iddiası ile sahte olduğu anlaşılan, fatura edilen reçete bedelleri faizi ile birlikte eczacılardan geri istendiğini vurguladı.
Avukat Ecem Saraç, şöyle devam etti:
Sahte reçete, genelde 2 şekilde karşımıza çıkıyor;
- Doktora ait olmayan reçete, yani doktorun imzası taklit edilmek ve kaşesinin kullanılması suretiyle başka kişilerce oluşturulan reçetedir.
- Örneğin; Kanser ilaçları mahiyetleri itibariyle pahalı ilaçlardır. Hasta birden fazla Tamoxifen gibi kanser ilacı yazdırmış olabilir, eczacı Medula sistemine adedi kadar tamoxifeni okutur ancak hastaya kasti olarak yanlış bilgi vererek adedinden az ilaç teslim edebilir. Elinde kalan satılmış ilacı da başka bir yere kayıt dışı olarak satmak için kullanabilmektedir. Yani kanser ilaçları gibi pahalı ilaçların adedi üzerinden sahtekarlık yapıldığı durumlarla da karşılaşılmaktadır.
SGK, doğrudan eczacıları sorumlu tutuyor
Tabii dava sistematiği anlamında daha farklı ve fazla örnek vermek de mümkün ancak genelini böyle özetleyebiliriz. Bu iki örneğin hukuk düzleminde karşımıza çıkışı da geneli itibariyle ya ilgili doktorun reçetenin kendi elinden çıkmadığına dair şikâyetiyle ya da reçete ile ilaç temin eden kişinin şikâyetiyle de başlayabiliyor.
Reçete de yazılan ilaçların satılıp satılmadığı Medula sistemi üzerinden Sağlık Bakanlığı’nın ilaç takip sistemi üzerinden kontrol edildiğinden çelişkili bir durum varsa bu sistem üzerinden anlaşılabilmektedir. Bu noktada da karşımıza SGK’nın zarar edip etmediği yani kamu zararı problemi çıkıyor.
Zarar nasıl tespit ediliyor
Ülkemizde ilaçların vatandaşlara ulaştırılması işlemleri SGK sorumluluğundadır. Ve elbette hepimizin bildiği gibi SGK da bu sorumluluğu Sağlık Bakanlığı ve ilgili ve bağlı kuruluşları ile ve Eczacılar ile birlikte yürütmektedir. İlaçların hastalara ve halka ulaştırılması çerçevesinde de Sosyal Güvenlik Kurumu Kapsamındaki Kişilerin Türk Eczacıları Birliği Üyesi Eczanelerden İlaç Teminine İlişkin Protokol yürürlüktedir, bu protokol duyurulur ve uygulanır.
Bu protokol Eczacılar ile SGK arasındaki sorumluluk dağılımını detaylı bir şekilde düzenler. Hatası ile sevabı ile hazırlanan bu protokol bizler açısından da bir rehber olmakla birlikte uygulamada protokolde öngörülmeyen riskler de çıkmaktadır. Protokolde tüm tanımlar yapılır, ilaç nedir, hasta nedir, eczacıdan kim kastedilir ve buna benzer. Tanımlamalar yapıldıktan sonra da Eczacıların hangi durumlarda ve nasıl ilaç vereceği, bunun geçerli ve doğru şeklini anlatır. Hatta öyle ki hangi durumda SGK sorumlu olur hangi durumlarda Eczacılar sorumlu olur bu noktayı da düzenler.
Tüm bu düzenlemeler kapsamında da SGK özetle, doğru kişiye doğru reçete ile doğru ilaç verilmiş mi bunun takibini yapar. Protokolde de tek tek tüm detaylar anlatılır. SGK reçetenin sahte veya ilacın yanlış verildiği kanaatine ulaşırsa ve bunun da kamuyu zarara uğratmak suretiyle kar elde etmek için yapıldığı kanaatine varırsa bu zararı eczacıdan istemektedir. SGK’nın bu talebinin kesin olamayacağını, nihayetinde idarenin bir hizmetinden kaynaklanan işlem olması sebebiyle dava yolunun açık olduğunu da ilgililere hatırlatmak isteriz. Tabii SGK bu süreçle beraber sadece zararı istemekle kalmayıp kamu davası açılmasını da isteyebilir.
SGK kimi durumlarda Medula sistemi üzerinde saptadığı çelişkilerden dolayı da sahte reçeteyi tespit edebiliyor.
Bu noktada kısaca Medula sisteminin ne olduğunu da değinmek istiyorum. Medula sistemi online bir reçete onay sistemi olarak tanımlanabilir. SGK ile sözleşmesi olan eczanelerin sigortalılara ait reçetelerin faturalandırıldığı bir ilaç takip ve temin sistemidir. Yani Kurum ile sözleşmesi bulunan eczaneler sigortalı hak sahiplerine verdikleri ilaçlara ilişkin faturaları Medula sistemi üzerinden elektronik ortamdan kuruma iletiyor, Kurum da Medula sistemi üzerinden elektronik faturayı kabul ederek bedellerini eczanelere ödüyor.
SGK ve Eczacılar…
SGK ile eczacılar birliği arasında akdedilen protokol gereği SGK tarafından sağlık hizmetlerinin finansmanı sağlanan belirli kişilere serbest eczanelerden ilaç teminine ilişkin usul ve esasları belirlemekte, reçetede bulunması gereken unsurlar bu protokolde belirtilmekle birlikte sahte olduğu anlaşılan reçete ile karşılaşıldığı zamanda nasıl bir prosedür izleneceği de protokolde bulunmaktadır.
Protokolün 6. Cezai Şart, Uyarı ve Feshe İlişkin Genel Hükümler kısmının 6.1. maddesi uyarınca “Bu protokol hükümleri ile ilgili olarak ceza hukuku açısından suç teşkil eden fiillerinin tespiti halinde, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur.” Hükmüne amirdir. Eczacılar hakkında suç duyurusunda bulunma konusunda kuruma çok geniş bir yetki veren iş bu hüküm ne yazık ki uygulamada sıkıntılar yaratabiliyor. Sahte bir reçete ile karşılaşıldığında kurum içerisinde eczacı hakkında yeterli inceleme ve tahkikat yapılmadan protokolde bulunan bu hüküm sebebiyle eczacılar hakkında genel ve soyut iddialar ile doğrudan suç duyurusunda bulunuluyor ve soruşturma başlatılıyor.
Buna müteakiben eczacılar hakkında resmi belgede sahtecilikten ve kamu kurum ve kuruluşları zararına dolandırıcılıktan kamu davası açılıyor ve kendilerini bir anda ağır ceza mahkemesinde yargılanırken buluyorlar. Uygulamada Kurum Protokolün 5.3.10 maddesi gereği reçete bedelinin 10 katı tutarında cezai şart uygulanacağını düzenliyor. Aynı zamanda uygulamada salt eczacı hakkında kamu davası açılmasını yeterli görerek sözleşme hükümlerini askıya alıyor veyahut doğrudan sözleşmeyi feshedebiliyor.
Doktorların kaşeleri kullanılıyor
Burada problem eczacının sahte olduğu anlaşılan reçeten doğrudan sorumlu tutulması; oysaki çoğu zaman özellikle polikliniklerin çok yoğun olduğu devlet hastanelerinde doktorların kaşeleri kullanılmak ve imzaları taklit edilmek suretiyle sahte reçete düzenleniyor. Bu eylemi gerçekleştirenler genelde sistemin açığını bilen hastane personeli veya başkaca üçüncü kişiler oluyor. Bu kişilerin eylemlerinden eczacılar doğrudan sahte reçete fatura etmekten sorumlu tutuluyorken kaşeleri kullanılan doktorların başta ihmali hareketlerinin olduğu hususu gözden kaçırılıyor.
Şöyle bir örnek verelim: Yargıtay Ceza Genel Kurulunun her ne kadar eski tarihli olsa da bir kararında;
“Sağlık karnelerinin kullanımı ve onlara dayalı olarak reçete yazılması, protokol numarası verilmesi, eczaneden ilaç alınması gelişigüzel bir biçimde yapılmaktadır. Sanığın; reçetede yazılı ilaçları vermesi için gerekli araştırmayı yapmaya olanağı yoktur. Bu nedenle sanık, reçete altındaki imzanın sıhhatinden, karnedeki kayıtların gerçekliğinden veya sahteliğinden sorumlu tutulamaz.
Reçetelerin sahteliği, karnelerin hastane kayıtlarında bulunmaması, ilaçların yazılı kimselerce alınmaması, sanık eczacının suç kastına bağlanamaz. Bunlar onun bilgisi dışında gerçekleşmiş ve sanık bu durumları fark etmemiş olabilir.
İlaç kupürlerinin ve kutularının değişkenliği ise bu ilaçların depodan alınması veya takası sırasında gerçekleşmiş bulunmaktadır.
İddiaları ve eylemleri kendi açısından karşılayıp, açıklayan sanığın savunması aşılabilmiş değildir. Sahtekarlık eyleminde suç kasdı ve iştirak iradesi belirlenememiştir.”
Denmek suretiyle aslında eczacıların manuel yazılan reçetelerdeki imzanın sahte olup olmadığını, doktorun eli ürünü olup olmadığını bilmelerinin veyahut denetlemelerinin mümkün olmadığını ortaya koymuştur. İmza incelemesi gibi adli bir inceleme ve tahkikat gerektiren bir konuda eczacı yetki ve yeterliliğe zaten sahip değildir. Kanaatimizce eczacı kendisine verilen reçetedeki bilgileri Medula sistemine usulüne uygun olacak şekilde kaydetmekle yükümlüdür. Eczacıların bir reçetenin, kendilerine gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğini denetleme ve araştırma gibi bir olanağı bulunmamaktadır.
Eczacılar, sahte reçeteden sorumlu tutulabilir mi?
Eczacıların kendilerine gelen reçetenin içeriğini denetleme ve araştırma imkânlarının bulunmadığını söylemekle birlikte her olay kendi içinde somut özellikler taşır. Bu sebeple tüm davalar için genel geçer bir kriter belirlemek elbette mümkün değil. Ceza Hukuku maddi gerçeğin araştırılmasını ve açık bir şekilde ortaya çıkarılmasını gerektiren bir disiplindir.
Bu sebeple eczacının sahte olduğu anlaşılan reçeteden doğrudan sorumlu tutulmamalı, eczacının sahte reçeteyi düzenleyip düzenlemediği hususunda kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapılması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihatlarından yola çıkarak örnek vermek gerekirse; öncelikle reçetenin şekli açıdan sahte bir evrak olup olmadığı, sahte ise aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı (yani eczacının reçetenin sahte olduğunu anlayabilmesinin mümkün olup olmadığı) araştırılmalı, haklarında reçete düzenlenen hak sahiplerinin tanıklıklarına başvurulmalı, reçeteleri düzenleyen doktorlar ile eczacı arasında bağlantı olup olmadığı tespit edilmeli, eczacının kurumu zarara uğratma kastının olup olmadığı net bir şekilde açığa kavuşturulmalıdır diyebiliriz.
e-reçete sorunu çözer
Sahte reçete düzenlenmesi hususunda tümüyle e-reçeteye geçilmesi ile sorunun bir nebze de olsa çözüleceği kanaatindeyim. Bilindiği üzere istisna kapsamında yer alan durumlarda hala manuel reçete düzenlenmesi mümkün. Sahtecilikte çoğunlukla manuel reçete de ortaya çıkıyor. Her ne kadar çözümün tümüyle e-reçeteye geçilmesinde olduğu görüşünde olsam da e-reçetede de sahtecilik ile karşılaşılabilir elbette.
Fakat burada sahtecilik doktorun Medula sistemine şifresini kullanmak suretiyle giriş yapılarak gerçekleştiğinden doktorun şifresini herhangi biriyle paylaşıp paylaşmadığı, doktorun ihmali olup olmadığı, şifrenin nasıl ele geçirildiği hususlarının eczacıyı ilgilendirmediği apaçık aşikâr olduğundan e-reçeteye geçildiği takdirde eczacıların sorumluluğunu doğurabilecek büyük bir açık olmadığı kanaatindeyim.
Doktorun şifresinin kim tarafından ele geçirildiği, doktorun şifreyi kendi rızası ile verip vermediği hususları eczacının sorumluluğunu doğurmamalıdır. Ayrıca Medula sisteminin teknik olarak daha güvenilir bir şekilde revize edilmesi soruna büyük katkı yapacaktır.
Tüm bu anlatımlarımızla beraber, elbette benzer durumlarla karşılaşan eczacıların hukuki destek almasının da özel olarak önemli olduğunu düşünüyorum. Hatta Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında da özel sorumluluk alanı olan eczacılarımız için bir hukuk danışmanı tayin etmelerinin özellikle önemli olduğunu da bu vesileyle hatırlatmak isterim.”