Yalnızız kabul edin.. İnsan belli bir yaşa, belli bir olgunluğa gelinceye kadar hep önemsediğini, saygı duyulduğunu, dünyanın onun üstünde döndüğünü düşünür. Benlik duygusu hep var olmuştur. Kendisini yaşamın merkezine koyar. Hırsları vardır. İnsanların onu sevdiğini sanır.
Oysa ki insan, Thomas Hobbes’in de dediği gibi “Homo, homini lupus est” yani insan, insanın kurdudur. Sizi kimse sevmiyor, herkes kendi menfaatini düşünüyor. Merhamet denilen dürtü bile kendinden olana bakma, ilgilenme bile bir çıkar uğruna. Ego tatmini ve suçluluk duygusundan arınmadan başka bir şey değil. İnsan zamanla anlıyor aslında tek bir birey olduğunu. Menfaat işin içine girince görüyor gerçekleri. Ve sonra itiraf zamanı geliyor kendinden bile gizlediği gerçekleri..
Güçlü olmak ve mücadele etmek zorunda kalıyor hayatla başa çıkabilmek için. Aslında insanın insana hissettiğini zannettiği sevgi de yok, aşk da.. Bir düşünün kendinizden pay biçin.. Bunu şöyle düşünün; Annenizi yada sevgilinizi seversiniz onun güzel saçlarını da, ama o saç başında ona tutuluyken seversiniz. Aynı saç yemeğin içine düşse mideniz bulanır, tiksinirsiniz. Ee hani o saç telini seviyordunuz? Ben yazarken iğrendim, muhtemelen siz de okurken iğrendiniz. Hepsi konuya dikkat çekmek içindi. Algılatabilmek içindi anlatımımı.
Hayatını idame ettirirken izlediği yol yani kaderi, insanın kendi çabasına bağlıdır. “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır” Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır, gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır, yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır” diyen rahmetli üstad Sezai Karakoç da Kaderin üstünde bir kader vardır demesi de bu yüzden söylenmemiş midir?
Başka bir perspektiften bakacak olursak, kişinin kendi kaderini kendi gayretiyle yönlendirmesi yine tek olduğunu, kimsenin kimseye etki edemeyeceğini, aklını, zekasını ve nefsini nasıl kullandığını vb. gösterir. Torpil olmuyor yani. Egosunu ne kadar oto kontrol altında tuttuğu ve diğer insanları değil sadece kendisine yatırım yaptığı ortadadır, kendimize itiraf demesek bile.
Vin Diesel’in oynadığı Riddick filmindeki bir replikten esinlenerek bu yazıyı yazmak istedim çünkü bana getirdiği ilham, çağrıştırdıklarıydı. “Bazen gününüz kötü geçer, bazen gününüz çok kötü geçer. Tüm gezegen beni öldürmek istiyordu, açık alanda kalamazdım, bir saldırıyı daha savuşturamazdım, seni yıkan herzaman beklemediğinden olur”.. Evet bu çok doğru bir tespit. Ne gelirse başımıza beklemediğimiz anda, beklemediğimiz insanlar tarafından olur.
Ana rahmine düştüğümüzde, ruhumuz üflendiğinde, kalbimizin attığı ilk an’da başlar serüvenimiz. Güçlü olmak zorundayızdır. Ne olursa olsun çok güçlü olmalıyız. Aslında mücadelemiz ana rahmine düşerken başlamıştır, milyonlarca sperm arasından büyük bir mücadeleyle yumurtaya ulaşıyoruz. Sadece biri embriyo olma hakkı kazanıyor normal şartlarda. Buradan bile yola çıkarsak tezimin doğruluğu teyitlenmiş olur. Kısacası yalnızız ve güçlü olmak zorundayız.