Sevgili Virginia, “Bu gezegene sadece bir gün uğrayan bir ziyaretçi eline herhangi bir gazete alıp okursa İngiltere’nin ataerkil bir toplum olduğunu anlar” diyorsun bu satırı okuyunca senin bir günlüğüne benim ülkemde herhangi bir gazete alıp okuduğunu hayal ettim.
İki küçük kız çocuğu öldürüldü, hayvanlara işkence edildi. Bin dokuzyüzlu yılların başında acaba İngiltere’de masum hayvanların gözleri mi oturuyordu, Tanrı’nın kanatsız melekleri çocuklar cinsel istismara uğrayıp bir dere kenarına mi atılıyordu? Ben bu yüzyılda yaşamayi hak ettiğime göre çekmek zorunda olduğum bir cezam var. Toplumun ataerkil olduğunu ve tek adamlığı anlatıyorsun. Yüzyıl sonra Türkiye’de tek adamlık ve ataerkillik tartışması olacak ve ben ülkemde gerçek anlamda demokrasi nin olup olmadığı hakkında kararsızım.
Gerçek demokrasi benim ülkemde olmalı mı? Toplum olarak bunu hak ediyor muyuz? Halkın yarısı yönetim den memnun kimi zaman ben de memnun oluyorum. Çünkü yanı başımızda iç savaş var, insanlar herşeyi bırakıp ülkemize sığındı ve biz onlara kucak açtık. Medeni Avrupa bu insanlarla ilgilenmemiz için maddi yardım yapacak. Sen bu ülkede yaşayan bir kadın olsan neler hissedersin, on yaşında kız çocuklarının evlenmesine ne derdin? İnan bana yüz yıl önce ki İngiltere bile daha az ataerkil! Bu nedenle Tanrıya şükür etmelisin.
Sevgili Virginia Günlerdir düşünüyorum ama yazacak tek kelime bulamıyorum kendimi çok yalnız ve başarısız hissediyorum. Kitaplarını okuyorum. Dün gece Gwen için bir şiir yazdım sonra yırttım. Yazı makinesi bozuk olduğu için fazla yazacağımı pek sanmıyorum. Kitabinda tezin bir kadına yeterli imkanlar sağlanırsa ünlü bir yazar olabilir. Yazan herkes mutlaka büyük bir yazar mı olmalı? Bu soru bugünlerde aklımı meşgul ediyor. Seni intihara götüren de zaten bu değil miydi, başarısız olma korkusu…
Kitabında kütüphane ye giderken sana zorluk çıkaran güvenlik görevlisinden söz ediyorsun. Bu satır bana gençliğimde beni bir odaya kapatıp şiddet uygulayan güvenlik görevlilerini anımsattı. Zaman ve mekan ne kadar değişse de insanlar değişmiyor. Ülkemde insanlar hep İngiltere’nin kadın hakları konusunda birinci olduğunu düşünür, kitabını okuyana kadar ben de öyle düşünmekteyim. Kadın hakları konusunda ileri olan bir ülke olduğunu sanmıyorum, bu kadınların yaşamda pasif kalıp meydanı erkeklere bırakmasından mı kaynaklanıyor yoksa erkekler güce sahip olmak mı istiyor.
Konu ile ilgili olmasa da kuyruksuz kedilerin sadece MAN adasında olduğunu anlattıüın için aklıma geldi. Benim ülkemde kuyruksuz köpek yavrusu var evet nasıl mı? Çünkü insanlıktan nasibini almamış kişiler ile aynı havayı soluyorum masum bir canlının kuyruğunu keserek öldüren caniler benim ülkemde yaşıyor. Üniversitenin yemekhanesinde yediğin yemeği çok güzel anlatmışsın bence o satırlar sayesinde okuyucu ile senin aranda samimi bir bağ oluşmuş ve itiraf ediyorum canım fena halde dil balığı çekti.
Işıklar arası renklerin en yoğun hallerine büründüğü zamandı, morların ve altın renklerin pencere camlarında heyecanlı bir kalbin atışları gibi yandığı zamandı; Biliyor musun satırlar şiir gibi, sana yazdıklarımı bir kaç gün sonra okuyunca hangi kelimelerin sana ait olduğunu hemen fark ediyorum. Seni okuduğum zaman kendimi başka bir mekan da ve başka bir zamanda hissediyorum. Yemek yediğin salonu görebiliyorum, öğrencilik yıllarımda yemeği hep hocalar ile yerdim onlarla olmak mutlu ederdi beni, ünlü bir bilim adamı olacak ve herkesin saygısını kazanacaktim. Bir türlü çözülemeyen Fermatin son teoremini çözecektim (1999 yılında çözüldü). Yıllar sonra her şey den vazgeçtim, hayatımda hedefim yoktu sanki zamanının dolmasını ve ölüme kavuşmayı bekleyen bir sevgili gibiydim.