The Piyanist Film analizi… Tarihin acı dolu tozlu raflarından süregelen yaşanmış bir hayat hikâyesi.
Yahudilerin ötekileştirildiği, insanların öldürülmesiyle birlikte insanlığın da tamamen nasıl yok olduğunu gözler önüne seren bu film, savaş yıllarındaki ırkçılık kavramının temelde nasıl bir zihniyet çerçevesinde oluşturulduğunu ve beraberinde yol açtığı felaketleri soluksuz izleme imkânı vererek izleyiciyi etkisi altına almayı başarıyor.
Polonyalı ünlü piyanist Wlandyslaw Szpilman’in 2. Dünya savaşı yıllarında (1939-1945) Nazi işgali altında olan Polonya’da verdiği yaşam mücadelesini anlatan film, 2002 yılında Roman Polanski yönetmenliğinde çekilen, 2003 yılında BAFTA en iyi film ödülüne layık görülen, tarihi-dram-biyografik türlerinin baş gösterdiği eşsiz bir yapıt.
Savaşın daha hüküm sürmediği günlerde, alınan karalarla Yahudilere yönelik çeşitli kısıtlamaların uygulanması, filmin sadece başlangıç evresinin kısa bir fragmanıdır. Bu kısıtlamaların başında; parklar, kafe ve restoranlar hatta halkın yürüdüğü yollarda bile uygulanan aşağılayıcı ayırımcılık politikaları, Nazilerin kademeli olarak Yahudilere hazırladıkları hazin sonun açık bir göstergesidir.
Her Yahudi ailesinde, yöneticiler tarafından belirlenen genelgelerde, cüzi miktarda paranın dışında başka mal varlığının bulunmaması ve Yahudilerin ancak kollarında yer alan yıldız sembolü taşımaları koşulunda ülkelerinde yaşamalarına hak tanınması, daha sonra ülkelerinde yaşayan halktan tamamen soyutlanıp sadece onlar için oluşturulmuş bir bölgede toplanıp, o sınırlar altında yaşama zorunluluğunu doğuracaktır.
Yahudiler için yaşamak bu süreçten itibaren yöneticilerin keyfine göre belirlenen bir seçenek haline gelecektir. İstedikleri zamanlarda ailelere yaptıkları baskınlarla, güçlü buldukları erkekleri bünyelerine almak için göz gezdirecek, zayıf buldukları insanları çeşitli işkencelere tabi tutarak eziyet edeceklerdir. Nazilerin her geçen gün arttırdıkları hâkimiyetleri altında ezilen Yahudilerin sessiz çığlıklarının yürek burkan acısı, filmde tüm gerçekliğiyle işleniyor.
Planları dâhilinde Yahudileri çalışma koşuluyla kandırıp, onları sürü halinde toplama kampına götürecekleri sırada Szpilman, tanıdığı askerin yardımıyla son anda kurtulup, savaş bitene kadar Varşova’nın kenar mahallelerinde hayat mücadelesi vererek yaşama tutunmaya çalışır. Filmde dikkatimi çeken en önemli ayrıntı Szpilman’ın saklandığı sırada alman askerinin onu görmesine rağmen göz yumarak onu sahiplenmesi oldu. Bu durum o dönemde inanması güç olsa da İnsanlık kırıntılarının hala var olduğunu, her Nazi askerinin aynı acımasızlık duygusuna sahip olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Piyanist karakterine hayat veren Adrien Brody, sergilediği eşsiz oyunculuk performansıyla rolünün hakkını en iyi şekilde vermeyi başarmıştır. Filmde, Wlandyslaw Szpilman rolü için 14-16 kilo vermiş, arabasını satmış, piyano çalmayı öğrenmiş ve bir süre evine hiç gitmemiştir. Tüm bu hazırlıkları rolünün getirdiği psikolojik buhranları daha iyi yansıtabilmek için yapmıştır. Piyanist filmi ile en iyi erkek oyuncu Oscar ‘ı kazanan en genç oyuncu olarak tarihe geçmiştir.
Szpilman’ın yaşadığı anıları yazdığı bu hatıralar, 1977 yılında oğlu tarafından kitap haline getirilerek farklı dillere çevrilir. 2002 yılında gösterme giren filmde bu kitaptan uyarlanmıştır. Dönem içinde insanlığın dramını tüm şeffaflığıyla yansıtan bu filmi izlemenizi tavsiye ederim. Şimdiden iyi seyirler dilerim…