Geçen hafta özellikle Beşiktaş adına enteresan şeyler oldu… Süper Lig Devlet Hastanesi…
Lige iyi bir başlangıç yapan, Şampiyonlar Ligi’nde Dortmund’a yenilmesine rağmen iyi bir oyun oynayan Beşiktaş’ta ardı ardına sakatlık haberleri gelmeye başladı.
Birisi sakatlanıyor, şok atlatılmadan 2-3 tane daha, yok artık derken 3-4 tane daha sakatlık haberi camiada ve taraftarda can sıkılmasına neden oldu…
Neden olmasın ki? Ligdeki Altay deplasmanına tam 11 oyuncudan eksik gitti Beşiktaş. Bir de maç içerisinde Pjanic gibi en önemli kozun henüz 32. dakikada sakatlanması ve toplamda 4 sakatlık, Ajax maçı öncesi tam bir karabulut gibi çöktü Beşiktaş’ın üzerine…
Şimdi 12 eksikle Hollanda’ya gittiler. Hem öyle böyle eksikler değil…
Savunmadan Vida, Welinton, Montero gibi 3 stoper sakat en başta… Takımda stoper kalmadı. Büyük ihtimalle tandemde Josef – Nsakala oynayacak. Hem de Haller gibi bir kuleye karşı…
Orta sahada başta Pjanic olmak üzere Alex, Ghezzal, Atiba ve Nkoudou da yok… Herhalde Sergen girecek 60’dan sonra… Yoksa pozisyon hazırlayacak oyuncu kalmadı…Tek iyi haber Batshuayi’nin oynaması ki ona da topu kim getirecek belli değil…
Tarihi bir hezimet olması muhtemel bir maç öncesi dileğimiz, sahadaki oyuncuların eksikleri aratmadan mücadele etmesi ve bir mucizeyi başarıp puan ya da puanlar alması yönünde…
Yoksa ilk maçta Portekiz’de Sporting’e 5 gol atan, bu sezon son 8 resmi maçta 35 gol atıp 2 gol yiyen Ajax’a karşı işimiz çok zor…
Peki nedir bu sakatlıkların nedeni? Doğru ya yıllardır takımlarımızın çoğu özellikle adale ve bağ sakatlıklarıyla boğuşuyor…
Sorumlu kim? Hoca mı, Antrenman Sistemi mi, Antrenman Sahası mı yoksa kendine bakmayan oyuncu mu?
Aslında sorumlu neler olmalı sorunun özü… Çünkü biz her şeyde olduğu gibi bu olayda da bir tane sorumlu bulalım suçu ona yükleyelim mantığındayız…
Bir kere Avrupa’da ki antrenman sahaları bizimkilerle aynı değil. Daha modern, daha kaliteli ve oyunculara daha uygun.
Biz de ise bırakın antrenman sahalarını, resmi müsabaka oynanan statlardaki çim kalitesi bile düşük. Hatta koca 3 aylık yaz sezonunda o sahaları yetiştiremeyen kulüpler de çok fazla…
Çünkü transfere harcanan o kadar paranın ufak bir kısmını harcayıp antrenman sahası ve stat çimleri düzgün yapılmıyor, bakımcılar işi bilmiyor, uzmanlar gelmiyor, teknoloji kullanılmıyor…
Ben hakemlik yaparken Nevzat Demir Tesislerine gittim 2 kere… A Takımın antrenman sahası ile altyapının antrenman sahası bile farklıydı. Altyapı maçlarındaki sahalar ya çok sulu balçık-çamur misali ya da çok sert bir durumda olurdu. Çünkü ne sağlıklı bir drenaj sistemi vardı ne de gün içinde gelen Güneş ışınlarına karşı yetiştirme metotları mevcuttu.
Yine Fenerbahçe Dereağzı tesislerine de gitmiştim. Oradaki durum daha vahimdi. Saha suni çimdi. 1-2 sene içerisinde A takıma almayı planladığın oyuncuları doğal çim yerine suni çimde oynatmak ve antrenman yaptırmak başlı başına bir sorundu…
Çünkü her yıl doğal çime para vermektense, bir kere suni çime para verip yıllarca kullanmak daha ucuz ve maliyetsizdi… Oysa yıllar sonra ortaya çıkacak sorunlar kimseye sorun olmuyordu…
Yani Avrupa’da en güzel antrenman tesislerinde ve sahalarda oynayan oyuncuları, vücutlarının kaldıramayacağı sahalarda antrenman yapmaya zorlamak ve üstüne üstlük ağır tempoya alışsınlar diye yükleme yapmak, bir yerde o vücutları ve adale sistemini çökertiyor…
Bu arada sahasını bakıma almaya hazırlanan Beşiktaş, maçlarını oynamak için alternatif saha arayışına girmiş durumda… Sezon ortasında saha bakımı… Hem de en az 3-4 hafta…
Vallahi ilginç…
FENERBAHÇE – MİHA ZAJC ve DOLANDIRILMA HİKAYESİ
Bu haberi ilk okuduğumda ”Zaytung” haberi zannettim. Ama değilmiş…
Ocak 2019 ara transfer döneminde Empoli’den Zajc’ı transfer ettiğinde ödemeyi 3 taksite bölen Fenerbahçe, son taksitin ödenmesi için bir mail alır… Mail Empoli kulübünün mail adresine yakın bir mail adresinden, Hollanda’da bir hesaba paranın ödenmesi şeklinde gelir…
Taksit tutarı 830 Bin Euro civarındadır ve gönderilen fatura adresine bu tutar yatırılır… Ama kulüple iletişime geçip son taksiti ödedik, bilginiz olsun denmez, varsa bir ödeme tamamlandı belgesi gibi bir şey istenmez…
Aradan 10 gün geçer ve Empoli’den ödemenin yapılması için bir mail gelir… Yapılan görüşmeler ve araştırmalar neticesinde aslında ödemenin yapıldığı şirketin bir araç alım-satım şirketi olduğu ve Empoli ile uzaktan yakından alakası olmadığı anlaşılır…
Sonra Empoli’ye asıl ödeme yapılır ama Hollanda’daki şirkete de dava açılır…
Dava kazanılmış neticede, umarım yakında ödeme geri alınabilir ama arkadaş bu kadar saf olamazsınız ya.
Ali Koç gibi bir adamın başkan olduğu, Fenerbahçe gibi bir camianın bu şekilde dolandırılıyor olması, bizim kulüplerin gerçekten yönetilemediğinin resmidir…
Yani ödemeyi yapmadan önce, yaparken, yaptıktan sonra karşı kulüple hiç mi iletişime geçilmez, hiç bilgi alışverişi olmaz aklım almıyor…
Allah akıl fikir versin ne deyim.
FATİH TERİM İÇİN PAPATYA FALI
Fatih Terim her Galatasaraylı için hassas noktadır… Başta 2000 yılındaki UEFA Kupası başarısı olmak üzere, elde edilen şampiyonlukların bir çoğunun Fatih Terim imzalı olması ve Galatasaray’ı adeta tutku olarak yaşaması her taraftar gibi beni de etkilemiştir…
Bu sene yapılan gençleştirme operasyonu kapsamında ligin başında alınan kötü sonuçlar sonucu müthiş bir ”Terim Gitsin” kampanyası başlattı birileri. Sanki yerine gelen kişi daha başarılı olabilecek gibi…
Her gittiğinde 1-2 sene aradan sonra geri dönmesi bile, Terim – Galatasaray ayrılığının mümkün olmadığı gerçeğini birilerinin suratına çarparken, halen hocayı gönderme tezahüratı yapanların sorunu nedir anlamıyorum…
Hoca sezon başında 3 sene sabredin demişti. Müthiş bir genç jenerasyon yakalamış, gelen oyunculara bir çok kişi itiraz etmesine rağmen, bugün hiç bir transfere laf söylenmeyecek duruma gelinmişti. Ama 2 mağlubiyet alınca istenen meşhur ”Kelle” tabiri yine en kolay kişiye, Fatih Terim’e yapıştırılmıştı…
3 sene değil 30 sene de istese hocaya istenen zaman ve kredi verilmeli, çünkü hocanın kredisinin bir limiti yok asıl Galatasaray taraftarında…
Ayrıca Fatih Terim’in hangi sezondaki hangi takımının lige gümbür gümbür başladığını hatırlıyorsunuz ki?
Terim takımları genelde ilk yarının sonuna doğru çıkışa geçer ve ligin ikinci yarılarını sürklase eder…
Hele de böyle bir genç jenerasyon varken bu telaş niye?
Morutan, Cicaldau, Berkan, Halil, Boey, Nelsson, Kerem… Hangisinin adını daha önce kaç kere duydunuz?
Hangisi hangi takımı alıp zirveye çıkardı ki oynatamayan Fatih Terim diyorsunuz… Bu oyuncular yetenekli oyuncular, potansiyelli oyuncular. Onları bulup bir araya getiren de, birbirlerine alıştırıp oynatacak olan yine Terim’den başkası değildir…
O yüzden biraz sabır, biraz sükunet…
Bir alkış da UltrAslan grubuna… Hem Göztepe maçı öncesi Terim’i tribüne çağırdılar, hem de ilk yarıyı 1-0 yenik kapatan takımı çağırıp destek verdiler… Neticede zor da olsa 2-1 kazandı Galatasaray…
Yani hocaya destek olunduğu sürece başta yenilebilir ama neticede kazanan Galatasaray olacaktır…
Mayıs ayında şampiyonluk gelince hocayı göklere çıkarmak marifet değil…
Zor zamanlardan geçtiği zaman hocaya sahip çıkmak ve destek vermek marifet…