Sonsuzun Elma’sı.. Var olmanın anlamsız sorgusuyla yüzyüzeyiz. Bir neden arayan bu aciz bedenler, yetim yavrular gibi kendilerine bir ev aramaktadır. Dini seçenler, yolsuzluğu seçenler ve kaybolanlar. Çil yavrusu gibi evrenin her köşesine yayılmışlar.
Kendilerine bir neden bulan bu ademin meyveleri, kendilerini buldukları limana ait hissetmişler midir? Asla! Peki biz seçtiğimiz yolun evimiz ya da doğru olduğunu hissedebilir miydik? İşte koca evrenin sorunu da orada başlıyor.
Bir yere ait olmadan, bir yol seçmeden, birinin varlığını hissetmeden yaşanılmaz mı bu elmada? İlla bir şey mi bırakmamız gerekiyor bu dünyaya? Ölüp gittiğimizde çöp gibi bıraktığımız bedenimiz, yetmez mi bu kan emici topraklara?
İnsan ne barındırırsa içinde, kalbinde onu yaşamalı. Akılla savaş, hırs, kavgalar, o kadar sebepsiz ki bu elma. Evimizi ve var olmamız gereken yeri, durmadan durmadan, soluksuz arıyoruz. Ama aslında biz bu elmada bir misafiriz. Biz bu elmaya zaten ait değiliz. Kısa, küçük bir yolculuk bu, doğmadan önceki anne karnındayız.
”Savaşını sona erdir Ademoğlu, yolun sonu sandığın senin var oluşun…”