Bir ilişkinin son perdesindeyiz ve tüm yollar kapanmış, sessizlik dört bir yanımı sarmış durumda. Yalnızca ben, duvarlar, ve senin bıraktığın izler…
Sahi, biz gerçekten birbirimizi sevmiş miydik? Yoksa senin o keskin gözlerinin ardında kendini mükemmel sanan, her şeyi doğru bilen o sessiz zaferin mi gizliydi?
Başlangıçta her şey öyle masumdu ki… Bana olan ilgini sevgi sanmıştım. Hatalarımı gösterirken, eksiklerimi yüzüme vururken bile aslında iyi bir şey yapıyormuş gibi hissediyordum. Seni haklı çıkarmak, suçlu olmayı kabullenmek bile garip bir şekilde içimi rahatlatıyordu. Fakat zamanla anladım, aslında sana göre her şeyin suçlusu bendim. Sen ise hiçbir şeyden sorumlu değildin; yalnızca saf, hatasız, “doğru” biriydin. Her tartışmada, her kırgınlıkta beni suçlu çıkaran sen değildin sanki; ben kendi kendimi tuzağa çekiyormuşum gibi hissettiriyordun bana.
Ve sosyal medya… Ayrılık kararı alıp gitmek istediğimde, tüm kapılar kapandı. Bir sabah uyandım, seni görebileceğim her yerden engellenmişim. Bir dostla konuşmak, bir paylaşıma göz atmak bile yasaklanmış gibiydi. Her şeyde, her duyguda bir sınır koymuşsun. Yokluğun bile beni çevreleyen bir duvar olmuş, arkamda seni bırakıp yürüyemiyorum.
Ailen de yanılgının bir parçasıydı. Bana sürekli seni anlamadığımı söylediler. Sana göre “hasta” olan bendim. Sen herkes için mükemmel bir insandın, asla hata yapmazdın. Ailene karşı o kadar iyi bir rol çizdin ki, senin aslında kim olduğunu görebilmek onlar için imkansız hale geldi. Öyle ki, tüm o yalanlarını örtmek, kendini onlara en temiz, en haklı gösteren o maskeyi düşürmek bile seni asla korkutmuyordu. Hep “Ben asla yalan söylemem” diyordun. Sadece bu sözün bile içimde yankılanıp duruyor, her seferinde bir yudum daha acılaştırıyordu hikayemizi.
İş yerinde de aynıydı. Herkes seni “disiplinli, dürüst” bir karakter olarak tanırdı. Ama ben biliyordum, o parlak görünüşün ardında ne derin oyunlar, ne tür stratejiler yatıyordu. Sırf kendini haklı çıkarmak uğruna, başkalarını aşağı çekmekten çekinmeyen o karakterin gerçek yüzünü görmek, gözlerimde bir perdeyi yırtmak gibiydi.
Ve ben… Bütün bunların farkındayken bile, seni sevdim. Bir gün kendini açacağını, içindeki kırılganlığı göstereceğini umut ettim. Yardım etmeye çalıştım, belki seninle birlikte iyileşiriz diye düşündüm. Ama sen, tüm o maskelerinin ardına saklanmayı tercih ettin. Kendine bile itiraf edemediğin yaraların, bana duyduğun öfkeyle birleşti. Ve belki de en acı vereni, son sözü bile senin söylemen oldu: “Bu ilişkiyi yıkan sensin.”
Oysa gerçekte kimin bu hikayeyi yıkıp yeniden yazdığını ben çok iyi biliyorum.