Ukrayna ve Rusya savaşı sonrası tekrar sükse yaratan, sınırdan sorgusuz sualsiz geçen sığınmacılar Dünya ve Türkiye’de yakın zamanda tekrar gündem haline gelmiştir.
Suriye, Irak ve Afganistan kökenli insanlar ülkelerindeki savaş, can kaybı ve benzeri durumlardan kaçarak komşu ülkelere göç etmeye mecbur bırakılmışlardır. Bu komşu ülkelerden bir tanesi olan Türkiye’ye de oldukça fazla sayıda göçmen gelmiş ve hala pek çoğu hayatlarına düzenli veya düzensiz olarak devam etmektedirler.
Sınırdan sorgusuz sualsiz ve kontrolsüz bir biçimde geçen göçmenlerle birlikte tartışmalar başlamış ve hala daha devam eden bir süreç izlenmektedir. Toplumsal ve kültürel bağlamda oldukça farklı olan milletlerin ani bir şekilde birbirleri ile iç içe bırakılması dışlanmayı, kabul görmemeyi ve ırkçı söylemleri beraberinde getirmiştir.
Bir grup göçmenlerin ülkede kalıp yaşamasını, önemli olanın din kardeşliği olduğunu veya insani olarak bunun yapılmasının gerekli olduğunu savunmuşlardır. Bir diğer grup ise ülkede yapılan göçmen politikasının düzensiz ve umursamaz olduğunu, toplumsal yapılara zarar verildiğini ve ekonomik olarak istihdam problemleri yaşayan bir ülkenin içinde ucuz işçi gücü anlamına gelen göçmenlerin ülke vatandaşlarının gelirlerine zarar vereceğini savunmuşlardır.
Özellikle son dönemde gündeme oldukça damga vuran Ukraynalı göçmenler konusunda Avrupa ülkelerinin kabul özveri göstermeleri ve Türkiye’de bulunan mülteciler için sınırlarını açmaması sadece mali destek politikası uygulaması hem muhalefetin hem de toplumun tepkilerini beraberinde getirmiştir.
Muhalefet kanadından Kılıçdaroğlu, “Biz barışacağız. Suriye’de çözümle birlikte barışacak, sığınmacıların güven içinde hayatlarını sürdüreceği koşulları sağlayacak ve onları güven içinde evlerine dönmelerine olanak sağlayacağız” demişti.
Kılıçdaroğlu, “Erdoğan iktidarda kalırsa kendi ifadesiyle mültecileri, doğru deyişle sığınmacıları ülkelerine göndermeyeceğini söyledi. Bizce bu üç nedenden dolayı yanlış olur. 1- Sığınmacılar toplumda yozlaşmaya yol açıyor, 2- Sığınmacıların emeği acımasızca sömürülüyor, 3- Suriye ile hiç barışmak istemediği anlaşılıyor” dedi.
Bunun üzerine yaptığı son açıklamayla Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dün Irak’tan, Suriye’den, Afganistan’dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna’dan geliyorlar, bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecek” ifadesini kullandı.
Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu güzel ülkemizde ana muhalefetin başındaki ve yanındakiler ‘seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz’ diyorlar. Biz göndermeyeceğiz. Çünkü biz ensarın ne olduğunu, muhacirin ne olduğunu peygamberi bir metot olarak çok iyi biliriz. Sevgililer sevgilisi (Hz. Muhammed) bir muhacirdi ama ensarla el ele kol kolaydı. Biz ev sahipliğine devam edeceğiz. Bundan tedirgin değiliz. Sevgili milletimize sesleniyorum. Sıkıntılarınız olabilir, zaman zaman yük de olabilirler. Unutmayın bunun ecri çok büyüktür. Bu ecri hiçbir zaman bir kenara koymayın. Biz her zaman düşmüşün yanında olduk. Bunlar kendilerini öldürmeye gelen katillerden kaçarak geliyorlar. Sığınılacak yer var diyor ve bize geliyorlar” dedi.
Konuşulanlar böyleyken; Türkiye’nin hem uyum politikası konusunda yetersizlikleri hem de kırılgan bir ekonomiden geçiyor olması ortak bir çözüm arayışına girmesinin zorunlu olduğunu göstermektedir. Tek başına muhalefetin iktidar olduktan sonra hemen halledebileceği bir sorun olmadığını, toplumun bu beklentilerini karşılamadığı an büyük sorunlara neden olacağının bilinmesi gerekmektedir. Sığınmacı probleminin tek başına Türkiye’nin problemi olmadığı gerekli üsluplarla dile getirilmelidir. Sığınmacılar konusunda AB ile işbirliği yapılmalı ve gerekli politikalar bulunarak toplu bir biçimde sağlıklı bir yolla çözüm yoluna gidilmelidir.
TÜRKİYE’DE KADINLARIN GÜNCEL ŞEKİLDE SIĞINMACILARLA YAŞADIKLARI SORUNLAR?
Özellikle son dönemde sığınmacılar özelinde en büyük korku ve kaygıyı kadınlar yaşamaktadırlar. Sokaklarda dolaşan sığınmacıların uyum sağlamadan katıldığı toplumun yapısına ayak uyduramaması, kültürel farklılıkları, kadınlara yönelik bakış açısı ve zihniyetinin bozuk olması ve Türk kadınlarının vapurda, sokakta, plajlarda videolarının çekilip atılması özellikle son 1-2 haftadır gündeme yerleşen bir konu olmuştur. Kendi ülkelerinde artan kadın tacizleri ve tecavüzlerle baş etmeye çalışan kadınların başına habersiz bir şekilde videosunun kaydedilip sosyal mecralara atılması korkusu salınmış durumdadır.
Bu videoların sürekli olarak paylaşılması kadın, erkek fark etmeksizin sığınmacılara karşı tepkileri tekrar ayyuka çıkarmıştır. Sosyal mecralarda özellikle Twitter gündeminde #ÜlkemdeSığınmacıİstemiyorum hashtagiyle beraber gündeme damga vurmuştur. Tepkiler hala daha gündemin en çok konuşanları arasındadır. Toplumun belli bir kısmı yaşanan bu olaylardan sonra Türk kadınlarının yaşamının gasp edildiğini ve kendi toplumsal yapısına zarar gelmesin isteyen Avrupa’dan para almak için yaşamlarının, hayatlarının satıldıkları söyleminde bulunmaktadırlar.
Belli bir grup hala daha din kardeşlerinden ve Müslümanlığın görevlerinden bahsetmektedir. Burada bulunmalarının gerekliliğini savunmaktadırlar. Sığınmacılar konusunda bu olaylar sonucunda bile bazı politikacılardan, toplumun belli kesimlerinden hala bu tarz savunmalar geldikçe insan şunu sormak istiyor; eşinizin, kızınızın veya ailenizden birisinin videosu çekilene kadar mı din kardeşleriniz? Yoksa her koşulda mı?