Sherif Tiraspol “Ubi Concordia Ibi Victoria” – “Birliğin olduğu yerde zafer vardır”.
Aslında haftada 1 kere, Salı günleri yaptığım bir şeydi buraya yazmak…
Ama dün öyle bir şey oldu ki, yazmadan durmak başarıya ihanet olurdu…
Evet herkesin konuştuğu, İspanya’da Santiago Barnebau’da Real Madrid’i 2-1 ile yenen Moldova’nın Sheriff Tiraspol takımını yazmadan olmaz diye düşündüm.
Ama hikayeyi başa sarmak lazım önce, küçücük bir ülkenin bile dışında bulunan, Moldova’ya bağlı ama Moldova’dan bağımsız olan, Transdinyester bölgesinde bulunan küçücük bir şehir aslında Tiraspol…
Takımın Kolombiyalı kaptanı Frank Castaneda’nın şu sözlerinden her şeyi anlayabiliriz aslında: ”Bazen deplasmanlar için tel örgülerle çevrili bir sınırdan geçip gitmek tuhaf olsa da, futbola olan tutkum bunu göz ardı etmemi sağlıyor”.
Zaten Sheriff denilen şey de kulüpten ziyade, iki eski Rus KGB ajanının bir araya gelip kurdukları güvenlik işleriyle ilgilenen bir holding aslında…
Holdingin kulübü 1997 yılında almasıyla hikaye başlıyor. 2001 yılında Moldova Süper Ligi’ne çıktıktan sonra ligi domine etmesi Moldovalıları biraz üzmüş. Çünkü Tiraspol daha çok Rusların yaşadığı, hatta Rusya’da doğan bir çok insanın bulunduğu bir şehir… Haliyle siyasi çekişme de kaçınılmaz oluyor…
Ama Sheriff takımının bu başarısı ve Avrupa’da Moldova’yı temsil ediyor olması şimdilik çok sorun yaratmıyor olsa gerek …
Bundan tam 1 sene öncesinde Aralık 2020 tarihinde takımın başına Yuriy Vernydub diye birisini getirdiler.
Aslında bizim ülkemizde pek çok kişinin (hatta hiç kimsenin) tanımadığı teknik adamdan, Ukrayna’da Zorya ile Belarus’ta Shaktyor ile başardıklarından herkes bihaberdi…
Bizde devre arası denilen ama onlarda sezon başı sayılabilecek bir tarih Aralık – Ocak dönemi. Çünkü Ukrayna ve Rusya’da olduğu gibi ağır hava şartlarından dolayı ligler bahar ayında başlayıp yıl sonuna doğru bitiyor…
Şimdiki takımdan sadece Cristiano varken o tarihlerde, Ocak 2020’de takımın şimdiki kaptanı Castaneda transfer edilir…
Ertesi sezon ise yani 2021 başında ise asıl iskelet kadroyu oluşturacak olan; Dulanto, Arboleda, Kolovos, Costanza, Traore, Thill gibi oyuncular eklenir ve 36 maçta tek mağlubiyet 99 puanla lig şampiyon tamamlanır…
Aslında ligde sürekli şampiyon olup Şampiyonlar Ligi elemesi oynamaktan öteye gidemeyen takım için devranın döndüğü zamandır…
Yine hiç kimse buraları hayal etmez, 1-2 tur dışında geçilmesi öngörülmediği için hayat normal akışında devam ederdi.
Öyle ki Castaneda’nın Türkiye’ye transferi için menajeri ile çoktan konuşmaya başlamış, fiyat pazarlıkları ve kulüp bulma konusunda çalışmalara hız vermiştim.
Hatta Süper Lig olsa iyi olur ama ücrete göre 1. Lig de olabilir gibi konuşuyorduk… İkimizde nerden bilebilirdik ki bu günleri…
Oysa Türkiye’den görüştüğüm bir çok kişinin ”Boyu Kısa” dediği, ”Moldova ligi ölçü olamaz” dediği oyuncu 27 yaşında , kolunda pazuband ile tarih yazan bir takımın önünde Avrupa’nın çeşitli sahnelerine çıkıp hünerlerini sergiliyordu…
Ve kadronun son dokunuşları da 2021 yaz transfer döneminde gelmişti.
Kaleci Athanasiadis AEK’dan ve forvet Luvannor’un Arabistan’a gitmesi üzerine, Vernydub’un eski öğrencisi Özbek Yakhshiboev de Legia’dan kiralanmıştı…
Benim bu kulübü takip etmem ve dokunmam ise tabi ki yukarıda da dediğim gibi Castaneda’nın transfer süreci ile olmuştu…
Önce Arnavutluk’un Teuta takımına karşı izledim… Dışarıda 4-0 ve içeride 1-0 ile geçilmesi kolay bir tur olmuştu onlar için.
Akabinde Ermenistan’dan Alashkert takımı ile eşleştiler… İlk maçı deplasmanda 1-0 kazandılar ve asisti Castaneda yaptı. İşte o zaman tamam dedim, kaliteli oyuncu olarak Avrupa’da da iş yapıyorsa bizim ligimizde de iş yapar dedim…
Ama ne yalan söyleyim içten içe elenmelerini bekliyordum… Çünkü tur atladıkça piyasa yükselir oyuncu değerlenir ve transfer günden güne zorlaşır…
Alashkert ile rövanş maçında başta 1-0 geri düşseler de çabuk toparlanıp o maçı da 3-1 ile geçtiler ve bu kez ünlü Sırp takımı Kızılyıldız ile eşleştiler…
İşte burası son durak dedim. Bir kere ateşli Kızılyıldız taraftarına karşı deplasmanda yenilirler, rövanşta da uğraşsalar bile elenirler diye düşünmüştüm…
Ama o da ne … Hem takım halinde 11 kişi savunma yapıyorlar, hem de hücuma pata küte değil, geçiş oyunu ile pas yapa yapa hızlı ve süratli bir şekilde çıkıyorlardı…
Nitekim Kızılyıldız ile deplasmanda 1-1 beraber kaldılar… Rövanşı da 1-0 ile kazanınca Play-Off turunda Hırvatistan’ın Dinamo Zagreb takımıyla eşleştiler…
İşte o zaman dedim ki bu oyun Zagreb’i de eler… Çünkü karşımızda bir sistem, bir oyun, bir taktik dehası hoca ve 90 dakika boyunca disiplinden kopmayan bir takım vardı…
Nitekim Zagreb’e karşı içeride mükemmel bir oyunla alınan 3-0 lık galibiyet gruplara kalmanın habercisiydi… Rövanşta 2 bile yeseler yeter diyenlere inat maçı 0-0 ile tamamlamaları da takdire şayan bir sonuçtu…
8 maçta namağlup bir şekilde, 14 gol atıp 2 gol yemek ilerisi için de haber veriyordu aslında…
Zaten başarı için fazlasına gerek yoktu… İş kulübün sloganında bitiyordu…
“UBI CONCORDIA IBI VICTORIA” – ”BİRLİĞİN OLDUĞU YERDE ZAFER VARDIR”
Gerçekten de hem sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla, hem de saha içinde gördüğüm kadarıyla birbirleri için oynayan, takım olmadan başarının gelmeyeceğini anlatan bir oyuncu grubu vardı sahada…
Bizim kulüpler gibi 1-2 tane yıldız alalım, milyon Eurolar verelim, sonra onlar kendi hünerlerini sergilesin ve bizi şampiyon yapsın mantığı yok orada…
Hepi topu 12-13 milyon euroluk bir takımdılar… Ama bir takım olunduğunda paranın bir şey ifade etmediği bir takımdılar…
Grup kuralarında Real Madrid, İnter ve Shakhtar gelince 2 maçta 6 puanı ben de beklemiyordum elbette ama herkes gibi ezilip averaj takımı olmalarını da beklemiyordum…
Ama onlar beni de şaşırttı ve Shakhtar’ı içeride 2-0 , Real Madrid’i de dün İspanya’da 2-1 ile geçtiler…
Şampiyonlar Ligi’nde 10 resmi maç, 8 galibiyet 2 beraberlik… Gerçekten ayakta alkışlanır…
TESİSLEŞMENİN ÖNEMİ
Tabi ki bunların hepsi tesadüf değil. İyi bir hocanın ve iyi bir takımın bir araya gelse de tek başlarına yeterli olabileceği bir şey değil…
Sheriff takımının tesislerini internette bulursanız asıl sistemin ne olduğunu anlarsınız…
Bir kere takımın yan yana 3 adet sahası var… Evet evet yanlış duymadınız 3 tane…
Birisi Ana saha; özellikle Şampiyonlar Ligi maçları için. 13.400 kişi seyirci kapasiteli UEFA standartlarına uygun, doğal çim ile kaplı, drenaj sistemi ve otomatik sulama sistemi mevcut. Ayrıca yeraltı ısıtma sistemi de var…
İkinci Saha; yine UEFA standartlarına uygun, doğal çim ve drenaj sistemi, otomatik sulama ve yeraltı ısıtma sistemi olan bir saha daha… 8.000 Kişilik… Kış aylarında ve soğuk havalarda maksimum verim alınabilecek bir çim ile örtülü olduğu için bazı müsabakalar burada oynanıyor…
Kapalı Saha; özellikle çetin kış aylarında, antrenman ve maç oynanabilecek şekilde üstü kapalı dizayn edilmiştir. 3.750 kişi kapasiteli bir sahadır…
Bizim kulüpler ellerinde ki bir sahanın çimlerini bile yapamıyorken adamlar değişen hava şartlarına göre 3 adet saha inşa etmişler…
Sadece maç sahası mı…8 adet antrenman sahası var… Ayrıca 1 antrenman sahasının büyüklüğüne sığacak şekilde 9 adet tenis kortu var…Kapalı yüzme havuzu ve kapalı spor salonu var…
Dışarıdan gelen misafirler için 60-70 kişilik konaklama oteli var.
Çok gösterişli olmasa da fitness ve rejenerasyon salonu var. Basın Odası ve Taktik anlatabilecek salon var… Ve en önemlisi bütün bunlar bir kompleks içerisinde inşa edilmiş. Yürüme ile her yere ulaşabiliyorsun…
Bir futbol takımı ve futbolcu grubu için bundan daha güzel ne olabilir ki…
Yani para sisteme ve gelişime harcanmış…
Her bulunan paraya transfer yapılmamış…
Zaten geriye bir tek bunu başarıya çevirecek bir hoca ve oyuncu grubu kalıyor. O da şu anda Sheriff’te mevcut…
Umarım bu küçük şehrin büyük takımının hikayesi, bizim büyükşehirlerdeki küçük düşünceli insanların yönettiği büyük takımlarımıza örnek olur…
Yoksa daha çok uzun bir süre daha başkalarının başarılarıyla avunuruz biz…