Samuray, ölümcül olduğu kadar yaşama saygılı, düşmanına karşı acımasız olduğu kadar masum insanlara karşı merhametli, soylu, eski bir Japon savaşçısıdır.
Kullandıkları kılıç ise, dünyanın en iyileri arasındadır ve kendi isimleri ile özdeşleşmiştir.
Samuray onuru için yaşar. Savaş alanında dahi temel aldığı ahlak ve felsefe yolundan ayrılmaz. Öyle ki, onursuz bir duruma düştüğünde “Seppuku” adı verilen bir intihar ritüeli ile hara-kiri yaparak yaşamına son verir. Bugünkü ahlak yapısıyla anlayabileceğimiz bir şey değil bu.
Keşke bugün Samuray felsefesini daha da derin anlatmak için güzel bir gün olsaydı, ama maalesef değil. Geçen hafta ülkemizde, insanın tüylerini ürperten bir kadın cinayetinde Samuray kılıcı kullanıldı. Bu kişinin aklında ve ruhunda ne vardı, biz onu bilemeyiz. Aklı başında fakat cani ruhlu biri miydi, yoksa akli dengesi bozuk, hasta biri miydi. Fakat detaylara indiğimizde ortaya çıkan gerçekler bize yorum yapma hakkını vermektedir. Katilin cinayeti çok önceden tasarladığı ve kurbanını seçerken özellikle zayıf ve ona karşı direnmeyecek birini, bir kadını seçtiğini biliyoruz. Bizi ilgilendiren işte bu kısımdır.
Bugün Samuraylar yaşıyor mu bilmiyorum, fakat onurlu kılıçları ile böylesine onursuz bir cinayetin işlendiğini duysalardı, muhtemelen utançlarından ölürlerdi!
Tabiki bu ilk kadın cinayeti değildi. Son yıllarda, tüm dünyada kadına karşı baskı ve şiddet artıyor. Biz kendi ülkemizin haberleri ile haşır neşir olurken, kafamızı kaldırıp etrafımıza baktığımızda durum daha da vahim olabiliyor. Örneğin bugün Afganistan’da kadınlar büyük acılar çekiyor. Kadınlar birer suçlu veya köleymiş gibi evlerine hapis edilmiş durumda. Küçücük yaştaki kız çocukları zorla, para karşılığında evlendiriliyor. Ev içinde yaşanan şiddet ise sessizliğe mahkûm edilmiş durumda.
Eğitim alma ve mesleklerini icra etme hakları dahi ellerinden alınmış. Ve tüm bu zulümleri ederken, İslam kuralları bahanesinin arkasına sığınmak da açık ve büyük bir cehalet örneği oluşturmaktadır. Belki de cehaletten öte, bir art niyet. Özünde barış, adalet, hoşgörü, eşit haklı bir toplum anlayışını temel alan, insan ruhunun bu dünyadaki tekamül yolculuğu ile Allah’a (cc) yakınlaşması hedeflenen İslam dininin, Müslüman olmayan toplumların zihinlerinde yanlış ve olumsuz bir algının oluşmasına sebep olmaktadır.
Erkek kadından üstün değildir
Bana göre yüklenen anlamı doğru fakat ifade edilişi yanlış bir cümle ile konuya devam etmek istiyorum. Kadın-erkek eşittir sözünden bahsediyorum. Kadın ve erkeğin ne fizyolojisi, ne de psikolojisi eşit değilken, kadın-erkek eşittir sözü yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Bu söz; “kadın ve erkeğin hakları eşittir ve biri diğerinden üstün değildir” şeklinde olmalıdır.
“Erkek kadından üstündür” algısı bize Cahiliye geleneğini hatırlatmaktadır. Maalesef son Peygamber Hz. Muhammed döneminde kadına verilen haklar ve değer, onun ölümünden sonra Güney Müslümanlığının temsil eden, şu anda Afganistan’da ve Arap ülkelerinde uygulanan, Selefiye, Mutezile ve Eşariye adıyla anılan itikadi mezhep anlayışı ile geri alınmıştır.
Bu Türk-İslam sentezi olan Maturidi-Kuzey Müslümanlığı anlayışı ile çelişmektedir. (Kaynak: Yalçın Koçak’ın kaleme aldığı Tiran-Toynbee’nin Kayıp Kitabı, s.57-59) Bir referans alınması gerekiyorsa bu önce Kur’an-ı Kerim olmalıdır. Orada bir tane ayet gösterin, erkek kadından üstündür anlamı içeren. Allah’ın (cc) “Üstünlük takvadadır” sözü çok açık ve nettir. Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde belirtildiği üzere; herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Erkekler şapkayı önüne alıp düşünmeli
Medyada çıkan haberler çoğu zaman yanıltıcı olabiliyor. O yüzden cezaevlerinde yatan hükümlülerin yüzde kaçının kadın olduğunu araştırmak istedim. Prisionstudies.org adlı kaynakta yer alan bilgiye göre, Türkiye’de bulunan hükümlülerin sadece %3,9’u kadınlardan oluşuyor. Bu yüzde dilimi içinde tüm suçlar dahil olmasına karşın, bize önemli bir fikir vermektedir.
Etrafımızda olup bitenler ve istatistikler artık bir gerçeği gün yüzüne çıkarıyor. Erkek, kendisine verilen “kas gücünü” kötüye kullanıyor! Erkek ve kadın ile özdeşleşen bir takım sıfatlar vardır. Örneğin kadın zariftir, naiftir. Erkek merttir, delikanlıdır. Eğer bir erkek, kendinden daha güçsüz bir kadına, çocuğa, yaşlıya hatta bir erkeğe şiddet uyguluyorsa bu mertlik değildir. Şiddete başvurmadan önce yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Konuşarak çözülemeyecek hiç bir sorun yoktur. Şiddete neden olan bir tartışma veya bir ihtilaflı bir konu varsa, sonuna kadar sabrederek, ılımlı bir lisan ile konuşma konusunda ısrarcı olunmalıdır. Haklı dahi olsa, erkeğin şiddet uygulama hakkı yoktur. Örnek aldığımız insanların en güzeli, son elçi Hz. Muhammed’in (sav) sözünü aklımızdan da çıkarmamalıyız; “Sizin en hayırlınız, kadınlara karşı en iyi davrananızdır.”
Ayrıca sorunları konuşarak ve medeni bir şekilde çözmek düşünüldüğünden daha basit. Önemli olan öfke anında kişinin kendine hakim olmasıdır. Hani derler ya “uyma şeytana” diye. Bu çok doğru bir söz. Evet içinizden şer bir ses size fısıldar. Dinlemeyin, kapatın o kanalları. Şiddet şiddeti, kötülük kötülüğü doğurur. Er veya geç sizde zarar görürsünüz. Ya sizde şiddet görürsünüz, ya da özgür yaşamınız elinizden alınır! Yetmedi kınanırsınız. Üstelik bu sadece kanunlar önünde ya da toplum tarafından bir kınanma ile kalmaz, bizi yoktan var eden ve bir gün hesaba çekecek olan Allah’ın (cc) açık emrine karşı geldiğiniz için en başta onun rızasından yoksun kalabilirsiniz.
Hele ki bir insanı öldürmek…Asla ve asla akıllardan geçirilmemeli. Meşru müdafaa hariç, bir insanı öldüren tüm insanları öldürmüş gibidir, bir insanı kurtaran tüm insanları kurtarmış gibidir.
Kadınlar da diline hakim olmalıdır
Evli çiftlerin sınavı daha büyük. Hayat şartları, ekonomik zorluklar, hastalıklarla mücadele, gelecek kaygısı, tüm aile bireylerinin dertlerinin omuzlarda taşınması derken baba ve annenin kendi psikolojilerini sağlam tutmaları gerçekten çok zor. İnsanlarda tahammül sınırı genel olarak zaten azaldı. Bir de, rahatlamak için bir aktivite yapılmıyorsa, ruhun dinginliği için bir çare aranmıyorsa ortalıkta barut fıçısı gibi geziliyor.
Evli çiftlerin tartışması son derece doğaldır çünkü çok fazla konu ve sorumluluk var. Fakat asıl olan, tartışmayı belli bir seviyede tutabilmek ve tansiyonun yükselmesine müsade etmeyip virgül koyabilmektir. Çünkü tartıştığınız konu ile ilgili bir sonuca ulaşmak, bir mutabakata varıp nokta koymak her zaman mümkün değildir. Yine tartışmanın bir adabı olmalıdır. Hele ki evli çiftlerin çocukları varsa, ya da aile büyüklerinden bazıları yanlarında ise daha da çok dikkat etmeliler. Kelimelerin de bir enerjisi olduğunu, bir şekilde bir yere, sonuca ulaşmak isteyecekleri bilincinde olunmalıdır. Kadın-erkek fark etmez, karşılıklı hakaret ve küfürler bırakın çözüm bulmayı, bilakis düşmanlık kazandırır ve şiddete zemin hazırlar.
Kadınların ekseriyetinin kas gücü olmadığından, dilini bir silah olarak kullanabilmektedir. Öfkelendiğinde, tartışma esnasında eşlerine ağza alınmayacak, erkeğin onurunu yok sayan ağır hakaretler edebilmektedir. Bu da erkeğin çıldırmasına ve öfkesine hakim olamayarak şiddet uygulamasına neden olmaktadır. Erkeğin şiddet suçu zaten sabit. Onun bahanesi yok. Fakat bir kadının eşine, onurunu zedeleyecek ağır hakaretler ederek tahrik etmesi de asla kabul edilemez. Vebali büyüktür. Bu sorumluluktan bu dünyanın kanunlarıyla belki kurtulacaktır, fakat sonraki hayatta sorgusu mutlaka olacaktır.
Devlet doğru eğitimi vermek zorundadır
Devletin asli görevlerinden biri de eğitimdir. Ülkemizde uzun yıllardır uygulanan yanlış eğitim politikalarından kadın-erkek ilişkisi de nasibini almıştır. Evde zaten doğru dürüst bir rol model yok. Dedeler, anneanneler de ya öldü, ya da aynı evde, çekirdek ailede yaşamıyor. Çocukların örnek alacakları o eli öpülesi büyükler yoklar. Soruyorum, insanlar birbirlerine nasıl davranacaklarını, karşılıklı haklarını nereden, nasıl öğrenecekler?
Çözüm yollarından bir tanesi, devletin erkekler için kibarlık-centilmenlik, kadınlar için zarafet derslerini taa ilkokul çağlarından itibaren zorunlu ders müfredatına eklemesidir. Hatta bununla da yetinmeyip, evlilik akdinden hemen önce kadın ve erkek birlikte kursa gitmeli, sertifikasyon almalıdır. Bu kursta evlilik kurumunda dikkat edilmesi gereken hususlar başta olmak üzere, eşlerin karşılıklı hakları ve sağlıklı cinsel yaşam konularında eğitim almalılar. Ancak bu şekilde toplumda kangren olmuş şiddet sorunu kalıcı olarak çözülebilir. Sadece ceza tehditleri ile varılacak bir yerin olmadığını bugün net bir şekilde görebiliyoruz. Eskiden eğitim mi vardı, nerden çıktı bu demeyin. Akıl biz insanlara boşuna verilmedi. Ortada toplum geneline yayılmış büyük bir sorun varsa, kök nedenlerime inmeden, kalıcı ve akılcı çözümler üretmeden sorun çözülmez.
Kadına şiddet haram, çocuk ve erkeğe helal mi?
Kadınların son yıllarda yaşadığı sıkıntılar nedeniyle kadına şiddet konusunun gündemde olması gayet doğaldır. Fakat bu erkek ve çocuklara yapılan şiddeti hoş görebiliriz anlamına gelmemektedir! Özellikle çocuklar yetişkin kadınlara göre çok daha korumasız durumdalar. Onların kendilerini korumak için alacakları önlem de yok, şikayet edecekleri bir makam da. Çocuklar bunları anlatmaktan bile utanıyor. Ne kadar da büyüseler, yaşadıkları şiddet tabanlı travmalar, ileriki yaşlarda yaşanacak uyumsuzluk, mutsuzluk ve bir çok psikolojik sorunların, şiddetin de alt yapısını oluşturmaktadır.
Yani, yaşanan mağduriyetler zamanında teşhis ve tedavi edilmediğinden, nasıl başlarsa öyle gider misali, bir sonraki nesillere taşınmaya devam ederek, toplum olarak aynı sorunlarla fasit dairede dönüp durmaktayız. Bu makus kader zincirinin, hemen bugünden itibaren kırılması gerekiyor.
Gelin hep beraber, başta kadına, çocuğa, erkeğe hatta tüm canlılara şiddete, zulme son verelim. Değişmek için önce kendimizde bilinç oluşturalım, sonra da çevremizde şiddet uygulayan insanları en güzel bir dil ile uyaralım, yardım edelim, yol gösterelim.
Doğru yola girmek, hiç bir zaman için geç değildir!