Yol yakınken geri dönmeli mi yoksa o yolun hakkını sonuna kadar vermeli mi? Hep bir ikilem, kararsızlık, belirsizlik… Tıpkı içinde bulunduğumuz hayat gibi… Puslu yolda, zihnin bu kadar bulanıkken yürümek ya da yürümeye çalışmak seni ne kadar ilerletebilir ki?
Acabalar, belkiler, keşkeler birikirken bir taraftan bir sonraki adımı atamıyor insan. Bir şeylerin yoluna girmesini beklerken yine belirsizlikler peşini bırakmıyor ne yazık ki.
Evet, daha önce de bahsettiğim gibi hayat, başlangıcı belli olan fakat sonu belli olmayan uzun bir yolculuktur. Bu yolculuk esnasında; zihnini meşgul eden bulanık düşünceler, ikilem içinde kaldığın tercihler, belkilerin arkasına sığınıp keşkelerle geçirdiğin bir ömür… Tüm bunlar belirsizlik kervanı içinde eritilip sürpriz adı altında bizlere sunuluyor.
Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu ve bu yoldan zevk almak gerektiğini söyleyenler yalnızca sürprizden hoşlananlar için geçerlidir. Çünkü sürpriz denilen, beklenmedik bir anda ortaya çıktığı için bizim istediğimiz beklenenin net bir biçimde gerçekleşmesidir. Hayatta bir şeylerin netleşmesini beklerken bile zihin boş durmuyor maalesef. Acabalar, belkiler, keşkeler yeni bir boyut kazandırıyor aradığımız netliğe. Birden aradığımız netliğin içinde bocalarken buluyoruz kendimizi. Sahi yol yakınken geri dönmeli miydi yoksa puslu yolların belirsizliği içinde sonuna kadar devam mı etmeliydi?
Su gibi berrak ve net bir yolda yürüyebilmek ümidi ve temennisiyle..