Buhran dolu yılların ardından 1789 yılında Fransız devrimciler Paris’in sokaklarında, caddelerinde “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik veya ölüm” sloganı ile tarihi yeniden yazıyorlardı.
Fransa’nın ilk cumhuriyet deneyimine giden kanlı yolda kraliyete, aristokrasiye, ruhban sınıfına karşı bir devrim yapıldı. 1789 Fransız Devrimi; sınıflar arası uçurumun inanılmaz boyutlarda açıldığı, ekonomik krizin sürekli vergi yoluyla şehirli ve köylü halka yüklendiği, tüm kıtada silahların patladığı yılların ve aşağılanmanın bir sonucuydu. Sonrası ise bilindiği gibi dünya tarihinde yeni bir çağ ve eskinin gerçekten eskide kaldığı bir dönemin süregelmesiydi.
Fransız Devrimi ile daha fazla karşılık bulan aydınlanma felsefesi Avrupa’da yayılıyor, ezilen ve bıkmış kitlelere daha iyi bir yaşam için umut aşılıyordu. Elbette bu fikirlerden kapsamlı ıslahatlar yapılması gerektiğinin farkına varan Devlet-i Âliyye-i Osmaniye de etkilendi. II. Mahmut döneminde ilk kez yurt dışına eğitim için gönderilen öğrenciler, döndüklerinde bu fikirlerin ülke içindeki bayraktarları olacaklardı.
Tanzimat Fermanı ile başlayan gelişmeler, I. Meşrutiyetin Rus Çarlığı ile yaşanan savaşta alınan yenilgi mazeretiyle II. Abdülhamit tarafından askıya alınmasıyla aksadı. Her ne kadar bu karar ülke içerisinde yaşayan birçok farklı etnik kökenin yabancı devletleri arkasına alan milletvekillerinin ayrılık taleplerini engelleme niyetini de taşısa ne bu toplulukların istekleri bitecekti ne de meşrutiyet yanlıları buna sessiz kalacaklardı.
“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganı, 1908 yılında özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin baskısıyla ilan edilen II. Meşrutiyet döneminde “Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” çevirisiyle kullanıldı. II. Meşrutiyetin ilan edilmesi çok geç kalınmış bir meseledir. Ancak Libya’nın işgali, Balkan Savaşları ile birtakım hayalperest kadroların da etkisiyle girdiğimiz I. Dünya Savaşı, II. Meşrutiyetin fikir altyapısının topluma inmesine fırsat vermedi. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadroların öğrencilik yıllarından beri etkisinde olduğu fikirleri harlanacaktı.
Şunu unutmamak lazımdır; Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı okumuş, tahsil sahibi insanlarımızı bizden kopardı. 10 Kasım 1938’de Türk İnkılâbı’nın temel fikir dünyası sahipsiz kaldı. Kimileri meşale olmaya çalıştıysa da başarısız eğitim politikaları, içimizdeki hainler ile aptallar sayesinde zihniyette bir değişim olmadı.
Cumhuriyet nedir? Bir başkasının aşağısında olmadan, eşit haklarla, kardeşçe yaşamak. Belki 1000 yıl öncesinde Türkler olarak sahip olduğumuz ama yıllar ilerledikçe aşınan ve yok olan değerlerimiz. Gücü eline alan güçsüzü eziyor, hor görüyor. Güçsüz ise sinmekten başka bir çare görmüyor. Kolluk kuvvetleri ve yargı; gücü, şanı, makamı, dayısı olanı görmezden gelirken güçsüzün ümüğüne çöküyor. Bunların üstüne hepimiz, birbirimizi boğazlamaya çalışıyoruz. Biz depremi zihinlerimizde yaşıyoruz. Boyun eğdiğimiz sürece, haklarımızı savunmadığımız sürece, “Kardeşlik nedir?” “Dayanışma nedir?” sorularını ve cevaplarını felaketlerin sonrasında hatırlamaya devam ettiğimiz sürece enkaz altında kalacağız. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik veya deprem! Yüce ulusumuzun başı sağ olsun.
Ey Türk! Titre ve kendine dön. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.