“Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsra 1. Ayet)
Çevresi bereketli kılınan o topraklara ayak basan peygamberden sonra, Halife Hz. Ömer, Mescid-i Aksa’yı feth edip İslam yurdu yaptı. Zaman su misali akıp giderken Avrupa’dan çeşitli hırs ve ihtiraslarla yola çıkan milyonluk çapulcu ve asker sürüsü 15 Temmuz 1099 yılında yeryüzünde görülmemiş bir katliam ile Kudüs zalimlerin eline geçti. Koca 88 yıl işgal altındaydı Mescid-i Aksa, sonra bir yiğit çıktı ve Kudüs’ü zalimin elinden aldı. Sultan Selahaddin Eyyubi, yalnızca Kudüs’ü değil tüm Müslümanların gönlünü feth etti. Yine zaman geçti ve o topraklara Türk’ün mührü Yavuz Sultan Selim Han ile vuruldu.
Beş koca asır boyunca adalet, özgürlük ve refahın hâkim olduğu Kudüs yavaş yavaş kara bulutların toplandığı bir yer olmaya başladı. Napolyon’u hezimete uğrattığımız Kudüs artık bambaşka bir zamana yelken açıyordu. Türk’ün eli oradan 1917 yılında çekildi. Kudüs’e ayak basan İngilizler nasıl olduysa kısa süre sonra bölgede huzursuzluğa yol açtılar. İsyanlar, ayaklanmalar ve düzensizlikler derken İngilizler bölgeye büyük bir vergi yükü getirdiler. Halkı canından bezdiren vergiler ve bölgeye yerleşmiş Yahudi bankerler halka zulmettiler.
Dünyanın kaosundan yararlanan zalimler II. Dünya Savaşı’nın yarattığı yeni ve büyük buhranı kullanarak oraya bir hançer dikti. İsrail! Ve zaten huzursuz olan bölgede artık hiç dinmeyen yara açılmış oldu. Bir vakitler peygamberlerin gezdiği bu mübarek yurtta 60 yıla yakın zamandır kan akıyor. Müslüman kanı akıtılıyor!
Dünü bilmeyen veya dünü çabuk unutan bir toplum olmamız hasebiyle düşünme zahmetine de girmeden anlık gelişen olaylar üzerinden konuşmayı, yorum yapmayı, görülen ile yani bize gösterilen ile amel ederek bir taraf olmayı adet haline getirmişiz. Yarım asırlık zulmü görmeyi reddeden dimağlarımız ne olursa olsun evini, yurdunu terk etmeyen Filistin halkına olmadık bahaneler ve sonradan uydurulma yalanlarla sırt çeviriyoruz. Oysa Gazze sahilinde oynayan çocukları bombalamaktan çekinmeyen lanetli bir kavme tek kelime söylemeyi kendine ar saymayı iyi biliyoruz.
Günlerdir devam eden savaşta binlerce insan öldürüldü. Çocukların, kadınların, yaşlıların öldürülmesi tüm dünyanın ekranlarında geniş yer buluyor. Gel gör ki, onca acı birkaç Yahudi çocuğun öldürülmesi kadar etki etmedi. Fosfor bombalarıyla öldürülen çocukların günahı nedir; Müslüman olmaları mı?
Kıymetli okurlarım, Allah’ın vaadi gerçektir ve yerine gelecektir. Bir gün bu savaş bitecek ve öldürülmelerine rağmen yurtlarını terk etmeyen o çocuklar bu savaşı kazanacak. Hak gelip de batılın zail olmadığı görülmemiştir, müsterih olunuz. Geriye ne mi kalacak; koca bir İslam coğrafyasının gözü önünde yaşanan katliam ve soykırımın vebalı kalacak. Bu vebal hepimizin terazisinde yer bulacak.
Kıyamet günü Adalet Terazisinden kaçabilir miyiz? Kimse bu günahtan kaçamaz, dua edelim o mübarek topraklar ve masum çocukların hürmetine Rabbim hesabımızı hafifletsin. Akşam soframıza oturup ölüm korkusu yaşamadan yemeğimizi yiyor sonra üzerimize bir bomba düşer mi derdine katlanmadan uyuyabiliyor isek esen kalmayalım sevgili dostlarım. Esenlik ancak Filistinli çocukların sokaklarda özgürce koşup oynadığı, Afrikalı çocukların sofraya oturup doyarak kalktığı zaman olabilir.