Küçükken çıktığın yolculukta bu kadar kaybolacağını sen de tahmin etmemiştin ama henüz oradan dönmemişsin, bunu başka bir yolculuktayken fark ettin. Uzun yolları sevmezsin, her şeyi arkanda bıraktığını düşünür; aklının, kalbinin, duygularının oldugu yerde kalacağını, ruhunun seni terkedeceğini, cansız bir bedeni ortalarda dolaştıracağını hissedersin.
Evin yolunu kendin bulduğun gün çıkıp gittin aslında. Sonra kendini aradın salonda, mutfakta, sobayı yakmak için taşınan odunlarda. Uzaktan kumandanın icadı gibi bir şey, gözler önünde saklambaç oynadın. Toplanan bütün bavullara kalbini de koydular farkında olmadan.
Gitmenin korkusu, kalmanın sancısı. O küçük yaranı her gün kanatıp durmamak için yine yola çıktın. Yollar değişse de yaralı, küçük bir yolcu olma hissi kalıyor. Yolculuklar hep bir arayış ya da kaçış için. Sonuç mu? Bazen aynı cevapları alıp bildik duygularla, sessizce bazen de başka biri olduğunu sanarak küçük bir coşkuyla yine eve dönmek.
“Sonra madem insan kal adında bir beladır, insan dalgın bir belgedir, kendisiyle hayat arasında neden eve dönmekten ibarettir hayat?”
Seyyidhan Kömürcü’nün sorusunu Şükrü Erbaş yanıtlıyor; “Dönelim… Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır…Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim.”