Kıymetli okurlarım bugün sizlerle yıldönümü olması ve yaşanan olaydan çıkarılacak birçok ders olması nedeniyle unutturulmaya çalışılan ‘Little Boy’ meselesini konuşacağız.
Batı medeniyetinin anlayış ve fikriyatını en iyi şekilde gözler önüne seren bu elim olay üç farklı günde ve iki farklı şehirde dakika içinde toplamda yüz bin insanın ölümüne sonraki yıllarda yüz bin daha insanın ölümüne neden olmuştur.
II. Dünya Savaşı’nı sonlandıran olay 06 Ağustos 1945 yılında gerçekleşti. Bildiğiniz üzere ABD kuvvetlerine ait ve ismi “Little Boy” yani Küçük Çocuk anlamına gelen ilk atom bombası Japonya’nın Hiroşima şehrine sabah 08.15’te atıldı. Üç gün sonra bir başka Japon kenti Nagasaki semalarına ismi “Fat Man” yani Şişman Adam olan bomba bırakıldı.
Saldırıların her ikisinde de yalnızca bir dakika içinde Hiroşima’da 66000, Nagasaki de ise 40000 insanın öldüğü resmi kayıtlara geçmiştir. Atom bombası bilindiği üzere nükleer bir element olan Uranyum’un parçalanması ve bu sayede ortaya çıkan devasa enerjinin kullanılmasıyla elde edilir. Atom bombalarından her birinin 18000 ton TNT patlayıcısına eşdeğer olduğu, dakikada yüz binden fazla insanı katletmiş bir devletin başkanınca, zafer nidasıyla seslendirilmiştir.
“Savaş belli ve haklı sebepler dışında kesinlikle kötüdür,” sözümün arkasında olarak bu olayın bahanesi bir savaştır ve savaşta her şey mubahtır demeye getirenleri nefretle kınıyorum.
Kıymetli okurlarım, yaşanan olayın elbette tarihsel ve başka birçok alanda etkileri olmuş ve acı sonuçları nedeniyle hem dünya hem Japonya uzun yıllar bedel ödemiştir. Lakin ben olayın başka bir tarafına daha bakmak istiyorum. Elde edilen bulgulara göre katil devlet bu saldırıyı planlarken saldırı saatine özellikle dikkat etmiştir. Denilen o ki, şehrin en kalabalık yani insanların en çok dışarıda olduğu bir saat seçilmiştir.
İnsanların bin bir türlü düşünceyle kimi mutlu kimi mutsuz kimi uykulu kimi kim bilir hangi telaş ile evinden çıkmış ve hayatı yakalamaya çalışıyor. Binlerce çocuk güneşli bir sabaha uyanmış kimi kahvaltısında kimi oyuncaklarının başında kimisi sınıflarında derste… Sonra bir parlama ve o an solan 66000 can. Aslında yazımı burada kesmeliyim çünkü bunun üzerine kelime edilemez. Yüreğinde zerre bile olsa insanlık taşıyan herkes dehşeti hissedecektir. Lakin onlar bu saati planlayarak daha fazla insanı daha kısa sürede öldürme planı yaptılar.
Haber kanalında yazdığım kırk küsurdan fazla yazının genelinde batının anlayışına dikkat çekmeye çalışmamın bir nedeni de budur. Bugüne değin yazılarımda genellikle İslam ve Türk düşmanlığı nedeniyle yaşanmış olaylardan bahsetmiştim. Ancak Japonlar Hıristiyan! Neden böyle bir saldırıya maruz kaldılar?
Kıymetli okurlarım, evvelki yazılarımdan birinde “Dünya var oldukça bazı şeyler değişmez, değişti demek aldanmaktır!” diye yazmıştım. Evet, bugün o cümleyi tekrar ediyorum. Çünkü batı değişmez, onların hamurunda insanlık yoktur. Çıkar vardır ve çıkarları uğruna dakikada yüz bin insanı öldürmeyi zafer olarak kutlayabilirler. Onlar, günlerce, aylarca katliam yaparlar da sonra yaptıklarını unutturmak için akla mantığa sığmayacak yollarla olayları manipüle ederler. Bu yüzdendir ki, batıya inanmak ve batıyla olması gerekenden fazla yakın olmak aldanmaktır. Bizler, aldanmamalıyız. Çünkü bizler hem Müslüman hem de Türk milletiyiz. Fırsat bulduklarında, güçleri yettiğinde neler yaptıklarını görmek için tarihe bakmak yeterlidir diyerek cümlelerimi bitiriyor ve hepinize esenlikler diliyorum.