Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Mushaf’ını yakmak açık ve net bir nefret suçudur” dedi.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen ’14’üncü Geleneksel AK Parti Büyükelçiler İftarı’nın ardından konuştu. Erdoğan, konuşmasında, “Irkçılık, ayrımcılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi akımların veba gibi yayıldığı bir dönemde bu sofraların önemi daha iyi anlaşılıyor. Ramazan-ı şerifin gönüllerimizi yumuşatan kalpleri birbirine yaklaştıran manevi iklimine daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz.
Ramazan ayının ülkelerimizle birlikte tüm insanlığa barış, huzur ve esenlik getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum. Malumunuz bu yıl 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi nedeniyle ramazanı buruk karşıladık. Depremlerde ve ardından yaşanan sellerde 50 binin üzerinde canımızı toprağa verdik. Hayatını kaybeden kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissediyoruz. Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Aralarında sizlerin vatandaşlarının da olduğu müteveffa tüm misafirlerimiz için sabır ve baş sağlığı dileklerimi tekrarlıyorum” ifadelerini kullandı.
‘NEREDE BİZ MAZLUM VARSA İMDADINA KOŞMAYI GÖREV BİLE BİR ÜLKEYİZ’
Erdoğan, konuşmasında, “Depremin ilk gününden itibaren devlet millet el ele tüm kurumlarımız ve imkanlarımızla kararlı bir mücadele yürütüyoruz. Milletçe içinde bulunduğumuz bu zor günlerde dost ve kardeş ülkelerin güçlü desteğini yanımızda görmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Uluslararası yardım çağrımıza 90 ülke 11 bin 320 personelle bir fiil destek verdi. Arama- kurtarma ekipleriniz 100’lerce vatandaşlarımızın enkaz altından çıkarılmasına yardımcı oldu. Bölgede kurduğumuz sahra hastaneleri yarınlarımızın tedavisine katkıda bulundu. Ayni ve nakdi yardımlarınız, sahadaki acil ihtiyaçların karşılanmasında rol oynadı. Bu yardımların yanı sıra telefonla aramak, mesaj göndermek hatta bizzat ziyaretimize gelmek suretiyle acımızı paylaşan milletimiz de dayanışma sergileyen tüm dost ve kardeşlerimize teşekkür ediyorum.
Türkiye olarak nerede bir mazlum varsa kimliğine bakmadan imdadına koşmayı görev bilen bir ülkeyiz. Milli gelire oranla insani yardımlarda en üst sıralarda yer alıyoruz. Dünyanın en fazla yardım yapan ülkesi olmayı milletimiz adına bir şeref payesi olarak yıllardır gururla paylaşıyoruz. Ülkemizin ekonomik şartlarından bağımsız bir şekilde bugüne kadar hep mazlumun, mağdurun, başı dara düşenin yanında olduk. Küresel koronavirüs salgınında 160 ülke ve 14 uluslararası kuruluşa tıbbi yardım ulaştırarak insani vazifemizi yerine getirdik. Bunların karşılığını da deprem afeti ile mücadelemiz sırasında hamdolsun birebir görme fırsatı bulduk” değerlendirmesinde bulundu.
‘NİCE İŞGAL GİRİŞİMİNİ ALNIMIZIN AKIYLA ATLATTIK’
Erdoğan, deprem felaketleri esnasında Türkiye’nin birçok dost ve kardeş ülkeden yardım gördüğünü belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kimi dostlarımız milletimiz için dua etti. Kimisi yardım kampanyaları düzenledi. Kimisi uçaklar dolusu çadır ve yardım malzemesi gönderdi. Kimisi kıt imkanlarına rağmen elindeki avucundakini seferber etti. Kimisi yardım etmek isteyip de edememenin çaresizliği ile gözyaşı döktü. Ama bir dönem elinden tuttuğumuz, yardımına koştuğumuz, yaralarını sarmasına destek verdiğimiz hiçbir dostumuz bizi yalnız bırakmadı. Rabbim herkesten, tüm kara gün dostlarımızdan razı olsun diyorum. Milletçe bize uzatılan bu yardım elini hiçbir zaman unutmayacağımızın bilinmesini istiyorum.
Bizler tarih boyunca sayısız imtihandan geçmiş bir milletiz. Bu topraklardaki bin yıllık mevcudiyetimizde nice saldırıyı, işgal girişimi, nice badireyi, alnımızın akıyla atlattık. Zorluklar karşısında yılmadık. Önümüze çıkan engellere aldırmadık. Bağımsızlık irademizin kırılmasına izin vermedik. Gerektiğinde 250 bin evladımızı kara toprağa verme pahasına istiklal ve istikbalimize sahip çıktık. Çok ağır bedeller ödesek de her defasında tıpkı bir Anka kuşu gibi küllerimizden yeniden dönmeyi başardık. Bugün de aynısını yapıyoruz. Asrın felaketi ile mücadelemizde aynı sarsılmaz azmi gösteriyoruz.”
‘YENİ TEŞEBBÜSLERE DE KESİNLİKLE İZİN VERMEYECEĞİZ’
Erdoğan, dayanışmaya ihtiyaç duydukları bir başka alanın terörle mücadele olduğunu vurgulayarak, “Terörü insanlığın gündeminden çıkarmak temel vazifelerimiz arasındadır. Bu şiarla PKK, PYD-YPG, FETÖ ve DEAŞ başta olmak üzere terörün her türlüsüne karşı ayrım yapmadan mücadelemizi sürdürüyoruz. Kelime oyunlarıyla, diplomatik ve askeri can bazlıklarla bölücü terör örgütünü palazlandırma girişimlerini biliyor, tek tek takip ediyoruz. Vakti saati geldiğinde elbette bunları muhataplarını önüne koyacağız.
Nasıl ülkemizin bir terör koridoruyla kuşatılmasına rıza göstermediysek, yeni teşebbüslere de kesinlikle izin vermeyeceğiz. Vatanımıza yönelik terör tehditlerini kaynağında bertaraf etme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz. Doğu Akdeniz ve Ege’de, Yunanistan’la son dönemde oluşan havanın sorunların çözümü için bir fırsat olarak değerlendirilmesi temennimizdir. Balkanların istikrarı ve huzuruna katkı sağlayan adımları her zaman olduğu gibi destekliyoruz” diye konuştu.
‘BU AÇIK VE NET BİR NEFRET SUÇUDUR’
”Maruz kaldığımız onca haksızlığa rağmen Avrupa Birliği (AB) üyeliği stratejik hedefimiz olmayı sürdürüyor” diyen Erdoğan, “Ancak kimi Avrupa ülkelerinde İslam düşmanlığını körükleyen eylemlere göz yumulması geleceğimiz bakımından endişe vericidir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Mushaf’ının yakılmasına kadar varan bu menfur girişimler hiçbir şekilde kabul edilemez, maruz görülemez. Bu açık ve net bir nefret suçudur. Mushaf yakma eylemlerine ifade hürriyeti kisvesi altında izin verenler demokrasi ve özgürlük kavramlarının altını koymaktadır. Yaklaşık 2 milyar insanı rencide etmekle kalmayıp öfkeye sürükleyen bu alçaklıklara artık bir son verilmesi gerektiğinin altını özellikle çizmek istiyorum.
Bu beklentilerimizin ilgili makamlarınıza ve ülke kamuoylarınıza gerektiği şekilde aktarılması noktasında sizlere güveniyoruz. NATO müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri ile yakın diyaloğumuz devam ediyor. 2 ülke arasındaki stratejik mekanizmadan da faydalanarak iş birliğini ilerletiyoruz. Yeniden Asya girişimimizi güçlendirirken Latin Amerika ve Afrika açılım politikalarımızın müspet sonuçlarını pek çok alanda görüyoruz. Sayısı 260’a çıkan dış temsilcilik ağımızla ülkelerinizde ilişkilerimizi güçlendirmek için canla başla çalışıyoruz” dedi.
‘SEÇİM SÜRECİNİN ÇALIŞMALARIMIZI YAVAŞLATMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen ’14’üncü Geleneksel AK Parti Büyükelçiler İftarı’nın ardından yaptığı konuşmanın devamında, 6 Şubat’tan bu yana deprem bölgesindeki illerin hepsini birkaç kez ziyaret ettiğini ifade ederek, “Cumhur İttifakı olarak beraberce dolaştık. Gittiğim illerin tamamında aziz milletimizin metanetine, hayata yeniden başlama kararlılığına gerçekten hayran kaldım. Depremin yıktığı şehirlerimiz eskisinden daha güçlü bir şekilde tekrar ayağa kalkmak için adeta sabırsızlanıyor. Devlet kurumları. Belediyesi, sivil toplumu, gönüllüsü ile birlikte 85 milyon olarak yaralarımızı hızla sarıyoruz. Hasar tespit çalışmalarımız neticelenmek üzere.
Enkaz kaldırma faaliyetlerimiz süratle devam ediyor. Çadırların yerini konteynerkentler ve prefabrik evler alıyor. Konteynerlerin sayısını en kısa zamanda 100 bine çıkartacağız. Bir yandan geçici barınma alanlarını tamamlarken diğer yandan kalıcı konutların inşaatına geçiyoruz. Dün itibarıyla 70 bin konut ve köy evinin yapım süreci başladı. Bunlardan 40 bin 761’inin temelini attık. Bu sayılar her gün yukarı yönlü güncelleniyor. Deprem bölgesinde toplamda 650 bin, ilk bir yıl içinde de 319 bin konut ve köy evinin inşasını planlıyoruz. Bugüne kadar vatandaşına verdiği tüm sözleri tutan bir hükümet olarak Allah’ın izniyle bunu da başaracağız. Seçim sürecinin bu çalışmalarımızı yavaşlatmasına izin vermeyeceğiz. Bu konudaki kararlılığımızı ilk günden itibaren açıkça ortaya koyduk” diye konuştu.
‘KÜRESEL BARIŞ VE HUZURUN TEMİNİ İÇİN BİZLERE ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR’
Erdoğan, deprem felaketine rağmen seçimleri ertelemediklerini hatırlatarak, “11 ilimizi ve 14 milyon vatandaşımızı etkileyen deprem felaketine rağmen seçimleri erteleme yoluna gitmedik. Biz Türkiye’nin kapasitesine, demokrasimizin gücüne, hepsinden önemlisi milletimizin dayanışma ruhuna güveniyoruz. 14 Mayıs seçimlerinde insanımızın hem kendi hem de evlatlarının geleceği için sandıkta yine en doğru karar vereceğinden şüphemiz yok. Meydanların dilini çok iyi bilen, son 20 yılda girdiği 15 seçimin hepsinde milletin teveccühünü kazanan bir siyasetçi olarak dalga dalga büyüyen bir zaferin ayak seslerini duyuyoruz.
Türkiye yüzyılın cemresi sadece gönüllere değil aynı zamanda sandığa da şimdiden düşmüştür. 2014 yılından beri yurtdışındaki vatandaşlarımız da oy kullanabiliyor. Geçen seçimlerde gümrük kapılarının yanı sıra, 60 ülke 123 merkezde sandık kurduk. 14 Mayıs seçimleri yurt dışında yaşayan kardeşlerimizin bulundukları yerlerde oy kullanacağı 6’ncı seçim olacaktır. Vatandaşlarımızın iradelerini sandığa özgürce ve geniş bir katılımla yansıtabilmeleri noktasında sizlerin desteğini bekliyoruz.
Özellikle bölücü örgüt yandaşlarının baskıyla, zorbalıkla seçimlere gölge düşürmesine müsaade etmeyeceğinize yürekten inanıyorum. Felaketlerin bize hatırlattı en çarpıcı hakikat dünya hayatının faniliği yanında tüm insanların aynı kaderi paylaştığıdır. Hangi inanca, kültüre kökene mensup olursak olalım; hepimiz büyük insanlık ailesinin birer ferdiyiz. Fikir ayrılıklarımız, farklı önceliklerimiz çoğu zaman çıkarlarımız farklı olsa da her birimizin müşterek paydası insandır. Bu ortak payda temelinde küresel barış ve huzurun temini için bizlere önemli görevler düşüyor” dedi.
‘TÜRKİYE İLK GÜNDEN BERİ KRİZE ÇÖZÜM ÜRETMENİN DERDİNDE OLMUŞTUR’
Erdoğan, Türkiye’nin çıkarlarını cesaretle savunurken komşulardan başlayarak çevrede yaşanan trajedilere sırtlarını da dönmediklerini belirterek, “Çatışmaları görmezden gelmiyor, mazlum ve mağdurların feryatlarını kulaklarımızı tıkamıyoruz. Nerede bir yangın varsa söndürmenin, nerede bir insani dram varsa durdurmanın, nerede bir kriz varsa çözüm bulmanın peşindeyiz. Özellikle Ukrayna savaşındaki tutumumuz, kolaylaştırıcı ve arabulucu rolümüz, bunun son örneğidir. Türkiye ilk günden itibaren yangına körükle gitmenin değil, iki komşusu arasındaki krize çözüm üretmenin derdinde olmuştur. Karadeniz Tahıl Girişimi, savaş şartlarına rağmen müzakere ve uzlaşı ortamının mümkün olduğunu göstermiştir.
Muhataplarımızın da destekleri ile elde ettiğimiz bu diplomatik başarıyla küresel gıda krizinin önüne geçtik mart ayında mutabakatın devam etmesini temin edecek çabaları yine aynı hüsnü niyetle sürdürdük. Aynı şekilde esir takaslarıyla pek çok aileyi buluşturmanın, sevdikleriyle yeniden kucaklaştırmanın mutluluğunu yaşadık. Biliyorsunuz savaşın başından bu yana Sayın Zelenski ve Sayın Putin ile irtibat halindeyim. Hemen hemen her hafta her ikisiyle de görüşüyorum. Çatışmaların durması için samimiyetle gayret gösteriyorum. Her iki tarafa da onurlu çıkış imkanı verecek, bölgemizi içine sürüklendiği girdaptan çekip alacak adil bir barışın mümkün olduğuna inanıyorum” değerlendirmesinde bulundu.
‘BUNA BİR ‘DUR’ DEMENİN VAKTİNİN ÇOKTAN GELDİĞİNE İNANIYORUM’
Erdoğan, sadece Rusya- Ukrayna krizi değil; Filistin’de, Suriye’de, Afganistan’da, Yemen’de Somali’de de kronikleşen sorunların çözüm beklediğini hatırlatarak şöyle konuştu:
“Fakat uluslararası toplum krizleri hal yoluna koyacak iradeyi sergilemekte mütereddit davranıyor. Çözümsüzlüğü sıradan hale getiren bu tablonun içerisinde küresel güvenliği sağlamakla mesul kuruluşların adaletsiz yapısı vardır. Bir süredir ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek işte bu adaletsizliğe ve çarpıklığa dikkat çekiyoruz. Güçlüyü koruyan, zayıfın hakkını koruyan, insanlığın kaderini beş ülkenin iki dudağı arasına hapseden mevcut nizam sürdürülebilir değildir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kapsayıcı ve kuşatıcı bir anlayışla reforma tabi tutulması acil bir ihtiyaçtır.
Bu konuda adım atmakta geç kaldığımız her günün ceremesini maalesef hiçbir günah olmayan masumlar çekiyor. Kendi tecrübelerimizin ışığında artık şu muhasebeyi yapmamız gerekiyor; birçoğumuz ömrümüzün önemli bir kısmını soğuk savaş şartlarında 2 kutuplu dünyada geçirdik. Milyonlarca insanın hayatına mal olan çatışmaları, krizleri, gerilimleri yaşadık. Vaktinde adım atılmadığı için göz göre göre ölüme sürüklenen çocukları, bebekleri gördük. Buna bir ‘dur’ demenin vaktinin çoktan geldiğine inanıyorum. Evlatlarımıza yeni bir dünya perspektifi sunalım istiyoruz. Bu hasbi çağrımıza tüm ülkelerin destek vermesini bekliyoruz.”