Tüm zamanların en çok okunan kitaplarından biri olan küçük prens, küçücük bedeninin içinde koca bir kâinat yaşatan, sarı atkılı sırma saçlı bir çocuktur. Tabi bunun yanında kitapta prensle dostluk kuracak olan pilotumuzda hayat bularak yer ediniyor.
Yazarı Antoine de Saint Exupery, kendi yaşantısını kitapla birleştirerek akıcı bir dille her yaşa hitap etmeyi, zamanların ötesinde bir serüvenle eksiksiz başarıyor. Kitabımız, daha altı yaşındayken bir boğa yılanının avını yutmasını resmetmesinin, büyükler tarafından farklı algılanmasıyla başlar. Algı da farklılık onun ressam değil, pilot olmasına yön verir ve günlerden bir gün uçağı sahra çölünün ortasında bozulur. İşte tam da o sırada küçük prens görünür ve pilotla serüvenleri başlamış olur.
Farklı gezegenden gelmiş küçük bir prens ve onun gibi binlercesinin yaşadığı dünyalı bir pilot. Tanıştıkça birbirlerini anlamaya başlayan bu iki dost, aslında birbirlerine hem yakın hem de bir o kadar uzaktır. Farklı gezegenden olan gizemli prens, pilota dostlukları ilerledikçe kendi dünyasını anlatmaya başlar. Tek başına yaşadığı boabap ağaçlarıyla kaplı küçük gezegeninde, biri sönmüş üç volkana ve eşsiz güzellikte bir güle sahip olduğunu, bir gün gülüyle anlaşamayıp gezegenini terk edip gezintiye çıktığını ve bu gezintide yedi farklı gezegen yolculuğu yaptığını anlatmaya başlar.
Burada aslında Saint Exupery, gezegeninde tek olan gülü eşiyle bağdaştırmış, volkanları da eşinin memleketi olan el Salvador dan esinlenerek çizmiştir küçük dünyasına. Peki yazarımızda prens miydi? Prens ise pilotu kimle bağdaştırmıştı? Bu sorularla kitabı okudukça anlam vermeye başlıyoruz aslında. İlk gezegende başında tacıyla tahtına oturmuş, tek başına dünyasına krallık yapan bir kralın gezegenine misafir olur ancak kısa süre içinde prens, aslında hiçbir şeye sahip olmayan kralın gezegeninde pek fazla anlam aramamanın doğru olduğuna inanarak vakit kaybetmeden yolculuğuna devam eder.
İkinci gezegene vardığında karşısında takdir ve övgü bekleyen bir palyaço görür. Prens daha heyecanlı bulur burayı ama yine de övgüler dışında bir şey duymayan bu kişinin de yanından ayrılır. Diğer misafir olduğu gezegene geldiğinde dur durak bilmeksizin içen sarhoş bir adama rast gelir. Adam çok utandığını yineleyerek içmeye devam ederken prens şaşkınlıkla neden utandığını sorar ve cevabı karşısında prens daha çok şaşırır.
Adam içki içtiği için utandığını söyler. Peki ya o zaman neden içiyordu? Cevabını bildiği soruları sormaktan kaçınıyordu ve bu yüzden kısır döngüye girmek her şeyden daha kolay geliyordu. Ama prensimiz bunu ne bilsin? Anlam veremeyerek bu gezegenden de ayrılır. Sonraki gezegende, yıldızların sahibi olduğunu düşünen, meşgul bir aş adamıyla karşılaşır. Zengin olmak için hesaplarla yoğun bir savaş halinde olan bu adama prens, zengin olduktan sonra ne yapmak istediğini sorduğunda, iş adamı yine yıldız almak istediğini söyler. Prens buna da anlam veremez çünkü ne adamın ne de yıldızların birbirlerine faydası vardır. Buradan da ayrılarak ilerlerken dikkatini dakikada bir yanıp sönen ışığa verir.
Yanına yaklaştıkça önünde bir bekçinin durduğunu görür ve gezegenini aydınlatmak için bu işi yaptığını söyler. Önceden daha uzun süre dinlenerek bu işi yaptığını yalnız şu an kuralların bu şekilde değiştiğini belirterek ekler. Oysa kimdi bu kuralları koyan ve neden değiştiriyordu? Hiç sorgulamadan olduğu gibi durumu kabul eden bekçi acaba kaç yıl daha bu şekilde yorulacaktı? Kafasında sorularla yolculuğuna devam etmeyi sürdürürken diğerlerinden çok daha büyük bir gezegene varmış bulur kendini.
Masasının başında dağları, denizleri, ovaları kaydeden bu coğrafyacı, prense kendisine gelen kaşiflerin gezdikleri yerleri kanıtladıkları ölçüde onların bilgilerini kaydedebileceğini anlatıyordu. Ama ya kimse gelmezse? Bilgilerin o zaman ne önemi kalırdı ki? Küçük prens bu coğrafyacıdan da emek vermeden sonuç beklemenin daha kolay ve emek vermekten daha az korkunç olduğunu anlamış gibi, büyüklerin tuhaf olduklarını söyleyip durdu. Nereye gideceğini düşünürken, coğrafyacı ün kazanan dünyadan bahsetti ve prens, pilotla dostluğuna vesile olan durağının son rotası dünya da gelerek yolculuğunu tamamlar.
Dünya da güllerle kaplı bir yere vardığında gezegeninde var olan gülden sayıca çok daha fazlasını görünce hayal kırıklığına uğrar. Çünkü o, gezegeninde olan gülü eşsiz bilirdi. Göz yaşları kurumadan yanına bir tilkinin yaklaştığını görür ve onu evcilleştirmesi teklifiyle karşılaşır. Prens kabul edip tilkiyi evcilleştirerek ona, sevgiyle bağlanmanın ne demek olduğunu, sahip olduklarımızı değerli kılan asıl şeyin onlara verdiğimiz emek ve zaman olduğunu öğreterek güzel bir ders verir.
İşte o zaman prens, görünüş olarak her ne kadar benzese de aslında ilgilendiği, emek verdiği gülün şüphesiz diğerlerinden çok daha özel ve güzel olduğunu anlar. Aslında bu gezegenlerde var olan insanlarının, herkesin içinde uyanmayı bekleyen bekleyen bir tohum olarak yattığını ama sadece rüzgarla savrulan tohumların uyandığını ve küçük bir prensten yetişkin bir pilot olana dek kazandığımız nice yetkinliklerin yanında hayal gücümüzün varlığından habersiz birbirlerine benzeyen yetişkinler kervanında dönüp durduğumuzu, birbirinden güzel mesajlarla vererek herkesin hayatında farklı şekillerde yer edinmeyi başarır.
Okumamış olanlar için tavsiye edeceğim en güzel kitaplardan. Küçük prensin yolculuğunda yer edinmek isteyen herkese keyifli serüvenler dilerim..