Bu masal değil. Bu Kübra Öztürk’ün gerçek hayat öyküsüdür. Kübra Öztürk bir Satranç dâhisi. Bir öğretmen. Bir baş kadın usta.
Maç başlayalı yaklaşık bir saat olmuştu. Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen satranç oyuncuları, dikkatle maçı seyrediyordu. Salona derin bir sessizlik hakimdi. Hamle sırası ondaydı. Yaptı hamlesini. Sanki kendi evinin salonundaymış gibi çok rahattı. Siyah hırkasının kollarını parmaklarına kadar çekti. Ve rakibine baktı. Öyle kendinden emin ve kararlı bir bakıştı ki bu, Rakibi huzursuz oldu.
İsteyerek yapmamıştı aslında tarzı böyleydi. Rakibini rahatsız etmemek için etrafa şöyle bir göz attı. İşte o zaman gördü insanların arkasındaki 91 yazısını. O andan sonra ne rakibinin meraklı bakışlarını fark etti, ne de hamle sırasının kendisine geldiğini.
MAMAK /1990
Ankara’nın asi çocuğu Mamak, uzak diyarlardaki başka bir dünya, kışları kömür, yazları gadımalak otu kokan Mamak, inci gibi dizilmiş gecekondu evleri, yaşamayı umut bilen Mamak. Her şeyden uzak, her şeye yakın Mamak.
MAMAK BİR VARDIR, BİR YOKTUR
Mamak/Kayaş’da bir kadın. Adı Gülizar Öztürk. Hamile olduğunu anladığında dünya başına yıkılır. Yasadığı iki göz odaya bakar. Zaten iki evladı vardır. Üçüncüye nasıl bakacaklardır? Gülizar fakirliği çok iyi bilir. Akşam eşi geldiğinde anlatır durumu. Aldırmaya karar verirler.
Mevsim kara kıştır. Zemheridir o sabah Gülizar’a. Tek başına tutar hastane yollarını.. kolay mı ?
EVLAT GÖZ NURU, EVLAT ŞAHDAMARI, EVLAT CANINDAN CAN
Elleri sırılsıklam, Boğazında bir yumru. Hastane önünde öylece durur. Etrafından insanlar gelir geçer fark etmez. Neyle büyür bir çocuk sütle balla mı ? Yoksa sevgi ve şefkat mi ? Yoksulluğun rengi siyahtır Mamak’ta. Her gün yüzlerce karar verir analar Mamak’ta. Hepsi de evlatlarını yaşatmak içindir.
Adı Gülizar. Gül bahçesi demek. Elindeki çantayı daha sıkı tutar. Kaldırır kafasını ve bir karar verir. DOĞURACAKTIR.
Akşam eve gelince eşine yapamadım der Gülizar. Çok sevinir eşi. O da istemez vazgeçmek evladından ve derki; Sana söylemedim. Bir rüya gördüm. Büyük anneannem rüyamda dedi ki nur topu gibi bir kız olacak, size hayırlı bir evlat olacak. Gün göreceksiniz.
ÖYLE DE OLUR…..ZAMAN YİNE KIRILIR
1991 yılının mayıs ayında, cumartesini pazara bağlayan gece doğar Kübra. Pazar günü anneler günüdür ve büyük bir armağan olarak gelir dünyaya. Ailenin en küçüğüdür ve gözbebeğidir. Bir ablası ve abisi vardır. Aile yoksuldur ama, hiç hissettirmez çocuklarına. Kendi ihtiyaçlarından kısar, çocuklarına alırlar. Tabakları hep doludur yıllar geçer. Okul yılları başlamıştır ilkokuldadır artık Kübra. Mahalledeki satranç merkezi için ilkokullara haber verilir, çocuklar satranç merkezine giderler. Kübra’da içlerindedir ilgisini çeker. 64 kare üzerinde garip şekilli taşlar. Mahalleli pek güzel yaklaşmaz bu satranç olayına önce. Nedir ki bu kumar mıdır. Neye yarar. Zararlı mıdır. Ama öyle bir SATRANÇ öğretmeni vardır ki mahalleli yi ikna eder.
Adı İslam Osmanoğlu. Bulgaristan göçmenidir. Dünya tatlısı bir adam. Sevgi dolu, bilgili. Satranca gönül vermiş Eli kolu hep dolu gelir satranç merkezine, şekerler sakızlar çikolatalar. Yeter ki çocuklar satrancı sevsin.
Kübra 8 yaşındadır. Satranç merkezi evlerine çok yakındır. O kadar sever ki satrancı, hayatı derslerinden sonra satranç olur. Zamanının çoğunu satranç merkezinde geçirir, bazen 8 saat çalıştığı olur. Annesi satranç merkezine yemek getirir. Babası iş çıkışı alır. İslam hoca satranç kitapları getirir Kübra’ya. Ne biliyorsa öğretir. Bambaşka bir dünyanın içindedir artık Kübra. Aile görür ki derslerini de ihmal etmiyor. Destek verirler.
8 ay sonra İslam hoca Öztürk ailesinin kapısını çalar.
Ben Kübra’yı Dünya satranç şampiyonasına götürmek istiyorum İspanya’ya der. Aile şaşkındır. Ama öğretmene çok güvendikleri için evet derler. Ver elini İspanya.
NASIL BİR DUYGUYDU İSPANYA’YA GİTMEK ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Hayatımda kara trenden başka bir taşıta binmemiş olan ben birden kendimi bir uçakta buldum. Elime bir bavul verdiler. 8 yaşındayım. Bir ayıcığım vardı hep yanımda olan oda benimle geldi. Çok ürktüm tabi. Ama ağlayamadım. Yaşıtlarınız da orada. Normal karşıladım.
İspanya’da dünya 44.cüsü olur. Annesi gönderirken Kübra’yı İspanya’ya ağlar, ama yine de yollar, ister ki bir şansı olsun. Hep yolunu açar Kübra’nın.
44.olduktan sonra Türkiye turnuvaları başlar. Artık anlamıştır. Kupa gelmesi için ilk 3’e girmesi gerektiğini. Çünkü kupa onun için oyuncakları gibidir ve o saatten sonra girdiği tüm yarışmalardan 1.ci çıkar. Çok mutludur artık, çünkü okulda evde mahallede her yerde büyük ilgi görür. Sever bu durumu, gurur duyar.
AVRUPA ŞAMPİYONASI/15 YAŞ
KÜBRA ÖZTÜRK: Son maçı aldım. Her şey silindi. Algılayamadım önce Avrupa şampiyonu olduğumu. Her yer bembeyaz oldu. O kadar heyecanlandım ki çıkış kapısını bulamadım. Kapının dışında kafile bekliyor. Görüyorum kapıyı bulamıyorum. Valizime şampiyon olursam giyeceğim diye koyduğum bir elbise var. Tek düşündüğüm odama çıkmak o elbiseyi giymek.
1.cilik kürsüsüne çıkar Marşımız okunur. Eli ayağı titrer. Dimdik durur. Daha 15 yaşındadır. Sonrasında çok ağlar sevinçten. Artık Avrupa şampiyonudur…
ŞIMARDINIZ MI ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Asla! kendi hayatıma geri döndüm. Okuluma devam ettim. Arkadaşlarımla görüştüm. Zaten şımarmama annemde izin vermedi. Otoriter bir annem var. Hepimize eşit davranırdı. Bir bakışı yeterdi. Avrupa şampiyonu olsam da, o sofra toplanacak. Bulaşık yıkanacak. Belki de o yüzden ablam ve abim beni hiç kıskanmadı.
NASIL BİR AİLENİZ VAR ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Doğduğunuz ev kaderinizdir derler ya aynen öyle. Ben sevgi dolu bir aileye doğdum. Babam çalışıyordu bir tek ve aldığı maaşın yarısı benim pasaport ve diğer masraflarıma gidiyordu. İlk 3’e giremediğim zamanlarda bile sana bu kadar masraf yaptık. Dereceye bile giremedin demediler. Canın sağolsun. Bir dahakine olur. Yeni bir şey öğrendin dediler. Ben arkadaşlarımın ailelerinde böyle tavırlar çok gördüm. Ailem asla bana böyle davranmadı.
Çok çalışır Kübra. Basamak basamak çıkar her başarıyı. Yılmaz, benden olmaz demez inanır kendine. Her maç tecrübe olur ona. Kıymet bilir, kıymet verir emeğine.
ÇÜNKÜ AİLESİ ARKASINDADIR.
İÇİNİZDE UKDE KALAN BİR ŞEY VAR MI?
KÜBRA ÖZTÜRK: Çok şey yok aslında. Sadece çocukluğumu daha çok yaşamak isterdim. Hep çok çalıştım. Babam bana bir bebek almıştı. Kutusundan çıkarmadık. Eskimesin diye. Halam bize geldiğinde çıkardı bebeği. Sen çocuksun oynaman lazım diye. Biz kıymet bilen çocuklardık.
Kübra satrançtan kazandığı tüm parayı annesine verir. Anne onun adına biriktirir. Hacettepe’yi kazanır ve 4.sınıftayken kendisine bir araba alır. Hakkı olduğu halde utana sıkıla biner. Abisine üniversitede yardım eder.
Bu arada TEKSAS ÜNÜVERSİTESİ’NDEN yüklü bir miktarda burs teklifi alır. Ama kabul etmez ülkesinde kalmak ister. Beyin göçü olmak istemez. Türkiye’de kalır. Hacettepe üniversitesini bitirir ve öğretmen olur. Aslında hayali genetik mühendisliğidir.
SİZ TÜRKİYENİN İLK BAYAN BÜYÜK USTA ÜNVANINI ALDINIZ, NASIL BİR DUYGU ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Bir şeyi yapıyorsanız en iyisini yapacaksınız. Türkiye’de bu unvan iki kişide var, ilki benim. Bu ünvanı almak tabiki önemli.
SATRANÇ NE KATTI SİZE ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Satranç hayatımı değiştirdi. Mütevazilik, ağır başlılık, karakter kattı.
TAVSİYELERİNİZ VAR MI GENÇLERE ?
KÜBRA ÖZTÜRK: Kendilerine güvensinler. Çok istesinler ve bırakmasınlar istedikleri şeyi.
KÜBRA ÖZTÜRK bir Satranç dâhisi. Bir öğretmen. Bir baş kadın usta. Amacı uluslararası baş kadın usta unvanını almak. Mamak’ta bir okul açmak istiyor. Öğrencilerden para almak istemiyor kız çocuklarının satrançla uğraşmasını istiyor. Bebek bekliyor bu günlerde, sağlıkla doğsun inşallah. Gördüğüm en güzel dahi iyi ki var…..
Adı Gülizar. Gül bahçesi demek. Hayatı boyunca dikenli yollarda yürüse de geçtiği yolları güllerle donatmış. Mamak’taki yüzlerce kadından biri. Güçlü ve kararlı. O benim kahramanım.
ÇÜNKÜ EVLAT GÜL BAHÇESİNDE AÇAN BİR BAHAR GONCASI..ADI’DA KÜBRA
BU ÖYKÜ GÜLİZAR ÖZTÜRK’E ADANMIŞTIR….