Koca bir şehre aşık olmak… Terliyordu Mehmet, henüz genç olması onun hayallerine nefsinin karışması anlamına geliyordu.
Bu bilinçle her gün semaya ellerini kaldırarak “Ya Rab ! Ben beni bıraktığım zaman sen beni bırakma” diye dua ediyordu.
Sultan Mehmet şehrin tam cephesine otağını kurdurmuş, çan sesleri ile süslenen bu Hristiyan şehri, sakallarını ovuşturarak seyrediyordu. İçinden “ Le tuftehanne’l-kustantîniyyetu. Fe le niğme’l-emîru emîruhâ, vele niğme’l-ceyşu zalike’l-ceyş. “ (Kostantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan; onu fetheden ordu ne güzel ordudur.) hadisini tekrarladı. Uzun bir iç çekip içeriye girdi. Masasına oturdu. İçi içini yiyordu. Bir tarafta bu sevdadan vazgeçmesini ve vazgeçmez ise ataları gibi mağlup olacağını söyleyen devlet erkanları, diğer tarafta ise rahmet peygamberinin hadis-i şerifi duruyordu. Ayağa kalktı “söz” dedi. “Söz veriyorum…”
Mehmet şunu çok iyi biliyordu bu kuşatma başarısız olursa eğer muhalifleri kendisine saygı göstermeyecekti. Bu kuşatma başarısız olursa eğer ikinci fetret devri yaşanacak belki de devlet yıkılma ile karşı karşıya kalacaktı. Kuşatmanın sürdüğü esnada defalarca başarısızlık haberlerinin gelmesi bu tezi savunuyordu savunmasına ama kesin kararlıydı. Son Türk kalana kadar o şehir için savaşılacaktı.
Haftalar geçti ordu yoruldu şehit üstüne şehitler verildi fakat İstanbul’un burçlarında açılan tek bir gedik yoktu. Sinirden beyaz atına atlayarak boğazın serin sularına geldi. Burnundan soluyordu, halbuki o babasının ve dedesinin yaptığı hataları yapmamıştı. İstanbul’u almak için Kuzeyden yardım gelmesin diye Rumeli Hisarını, güneyden yardım gelmesin diye de Kilitbahir Kalesini yaptırdı. Şehrin dört bi yanı sarılmıştı fakat düşmüyordu İstanbul. Herkes Mehmet’in ne yapacağını hayretle izliyordu. Ya Allah diye atını denize sürdü ve kılıcını çekti. O an verdiği sözü hatırladı ve otağına geri döndü.
Kocaman elleri vardı Mehmet’in, yüzü bir kartalın bakışını andırıyor, genç olmasına rağmen kendisine bakanları tedirgin ediyordu. Aslında merhamet timsali bir kalbe sahipti ama dünyanın en büyük ordusunun komutanı olduğundan bu pek de fazla belli olmuyordu. Odasında kitaplar okuyor, kılıcı ile yere serdirdiği İstanbul haritası üzerinde planlar yapıyor, seccadesinin üzerinde dualar ediyordu.
Günlerdir başarısızlığın sebebini anlamaya çalışıyor, bir kaç dakika dinlenmeye koyulduğunda Ayasofya’da kılacağı namazın hayalini kuruyordu. O da biliyordu ki küçük yaşlardan bugüne kadar aldığı eğitimin amacı İslam’ın sancaktarı olan bu devleti payidar kılmaktı. Bunun için önce Aşk-ı İstanbul’u fethetmesi gerekiyordu. Kararını verdi Mehmet gözlerini kıstı ve günler sonra ordusunun karşısına geçti.
“Ben Mehmet ! Hiçbir zaman Allah’ın huzurunda bir pirinç tanesi kadar büyüklüğü olmayan bir kulum. Hamd-ü senalar olsun ki kılıcım bir mazlumun tenine değmemiştir. Gözlerim bugüne kadar harama bakmadığı gibi, alnım bir vakit secdeden ayrılmamıştır. Eyüp Sultan Hazretlerinin Hz. Peygamberimizin bir sözü ile binlerce yol ötesinden fethetmek için kalkıp geldiği şu karşınızda gördüğünüz şehre, henüz on yaşında vuruldum. Yıllardır kurduğum hayallerim bir kez olsun beni bu yoldan ayırmadı. Artık gün kavuşma günüdür. Artık gün istikbalimizin istiklale kavuştuğu gündür. Artık gün Allah nidalarının gökyüzüne karışacağı, sancaklarımızın o burçlarda dalgalanacağı gündür. “
Sözlerini bitirdiğinde bitkin bir halde emrini bekleyen ordular, dünyanın merkezi olan İstanbul’u devletlerine katmak için diş bilemeye başlamışlardı. O günden sonra artık her şey eskisi gibi olmayacaktı.
İstanbul koca hakan için bir aşktı. Peygamberinin müjdesine mazhar olmak için elinde olsa yüze yüze gidecekti o surların üzerine. Koca bir şehre vurulmanın bedelini canıyla ödemeyi göze almıştı almasına ama gözleri doldu o anda çünkü İstanbul’un burçlarında “La ilahe illallah” yazan Osmanlı Devlet Sancağı dalgalanıyordu. İşte o gün kavuştu İstanbul’una Mehmet… İşte o gün Koca bir şehre olan aşkın inadı belki de dirayetli duruşu muhalifleri karşısında onu haklı çıkardı. Yılmadı, sabretti. Aşkı uğruna mücadelesini bizlere örnek bıraktı. Koca bir şehre aşık olmaktı aslında onun hikayesi…
Bilsin bunu insanoğlu, “Bu dünyadan bir Fatih Sultan Mehmet geçti.”