Merhaba değerli haberton.com okuyucuları sizlere bu yazımızda farklı bir konudan bahsedeceğim (hatıralar) okuyacağınız yazı, formatımızdan biraz farklı olacak.
Ancak bunu sizlerle paylaşmamın sebebi hafızalarınızdan küçük hatıraları hatırlamanızı sağlayacak ve bilinç altınızdaki anılarınız iyi veya kötü anımsayacaksınız sizlerde ricam şudur ki yazımızı okuyunca ilk aklınıza gelen anınızı yorum olarak paylaşmanızdır. Şimdiden değerli zamanınızı ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür eder keyifli okumalar dilerim.
Başlığımızdan da anlayacağımız gibi (HATIRALAR) kimimizin içinde bayram çocukları gibi heyecanlandıran kimimizi ise üzüntülerimizin belki sonu belki de başlangıcı olan anılarımız dan bahsedeceğimiz anılarımız mutlaka olmuştur şimdilerde anımsıyorum da eski günler nede güzel günlerdi arkadaşlık, dostluk, kardeşlik, samimiyet, aşk denilen masumiyet. Her şeyin başka bir tadı vardı mesela 90’lı yılların şarkılarını hatırlayalım hepsi bir mesaj, bir şeyler anlatırdı ve her dinlediğimiz şarkılarda kimi zaman kendimizi kimi zamanda yaşadıklarımızı dinlerdik ve o dönemlerin her anısı bizlere belki tekrarı olmayan anıları hafızalarımızda bıraktı bizlere.
Mesela şimdilerde ki gibi sosyal hesaplardan takip yerine belki hayran olduğumuz belki de hoşlandığımız kişinin yolunu beklemek vardı o ilgi duyduğumuz insanın yolunu gözler onunla bir kelime konuşmak için an kovalardık ve o kişinin varlığını gördüğümüzde kimimiz ya “merhaba” der yada baka kalırdık gelişine ve gidişine o günlerde o an bile bizim için çok büyük anlamı olurdu bizlere. O dakikalardan sonra bir çoğumuz hemen elimize kağıt kalem alır içimizden geçenleri kağıda dökerdik.
Hatırlarsanız o dönemin en çok kullanılan dili “akrostiş” şiirler yazmaktı ve uzun bir süre moda haline gelmişti içinden geçenleri kağıda anlatamayanlar ise kendine bir şarkı seçer onu hediye ederdi kalbinin ritmini değiştirene. İşte böyle güzel masumiyetin olduğu yılların hatıraları kaldı hafızalarımızda.
Yirminci yüzyıla girdikten sonra ve hayatımıza “internet ve sosyal platformlar” girdikten sonra bu günlerin alışkanlıkları yavaş yavaş kayboldu hayatımızdan. Mesela o günlerden küçük bir anıdan daha bahsetmek istiyorum. O günlerde “Mektup” denilen bir iletişim aracı vardı sayfalar dolusu mektup yazardık anlatacaklarımızın sahibi sanki karşımızdaymış gibi anlata anlata bitiremezdik söyleyeceklerimizi çok iyi biliyorum ki bu iletişim aracını kullanan o dönemin kahramanları en az yazdığı sayfa iki veya üç oluyordu çünkü anlatacakları bir sayfaya sığmıyordu ve anlattıkça anlatmak istediği için sayfalar dolusu satırlar. Peki şimdi bu güzel beyaz sayfaların yerini ne aldı?
O yılların katili diye tabir ettiğimiz “Teknolojinin” hayatımıza kattığı alışkanlıklardan olan (Kısa Mesaj) tabi o da kelimelerin tam olmadığı hatta Türk dilimize ait olan alfabemizde olmayan harflerin barındığı cümleler. Mesela bu aralar çok rastladığım bir kaç kelimeyi paylaşmak istiyorum (qel, ßana, $imdi, ok) eskiden böyle kelimeler var mıydı? Elbette yoktu yazım kurallarına öyle dikkat ederdik ki bir kelime yanlış anlaşılacak korkusu vardı içimizde neden çünkü samimiyetimizin, masumiyetimizin bozulmasından, yanlış anlaşılmasından korkardık. Peki yirminci yüzyıl bizim için gelişim mi yoksa bize ait olanları yok eden bir katil mi oldu.?
O günlerin küçük bir anısı da mesela cep telefonu denilen araç yoktu jetonlar vardı telefon kulübeleri vardı her köşe başında şimdilerde kahve içmeye gittiğimiz çay bahçelerinde müzik kutuları vardı yada arkadaşlık ortamlarımızda kaliteli sohbetler oluyordu hiç kimsenin lügatinde “küfürlü” kelimeler olmazdı olanlar da ortamda bayan varsa konuşmasına dikkat etmek için ter dökerdi yani o yılların güzelliği anlatmakla bitmeyecek kadar çok anıları kaldı.
Şimdi ki yıllara bakalım ve gelecek neslin hiç bir zaman yaşayamayacağı günleri bir an olsun anımsayalım bakalım iyi günlerde miyiz yoksa kötü günlere mi merhaba diyoruz.
Artık sosyal platform denilen mecralarda bay, bayanların dilinde kendine yakışmayan kelimeler, küfürler, hakaretler, hata meydan okumalar görüyoruz ve bu günlerden ne kadar memnunuz..?
Toplumumuz artık birey fark etmeksizin bir şeyler kanıtlama, ispatlama hatta bunu öyle bir abartmış durumdaki hayatın sillesini yemiş gibi davranıp insanlar birbirlerine olan saygısını kaybetmiş duruma geldi. Son satırlarımda şunu ifade etmek istiyorum ki toplum olarak artık hepimizin insan olduğumuzu unutmamalıyız.
Unutmayın bir söz vardır “Hata insanlara biçilmiş bir kaftandır” hatasız kul olmaz hepimiz birbirimizi hatalarımızla, günahlarımızla, iyi yanımız, kötü yanımızla birbirimizi kabul etsek ve birbirimizin geçmişi ile değil de gelecek günlerdeki günlerin masum, samimi, dürüst mimarları olsak daha iyi olmaz mı?
Siz değerli haberton okuyucularından ricam şudur ki hiç kimsenin yaşadıklarını, yaşanmışlıklarını sizden küçük yada sizden hafif görmeyin boşa dememiştir atalarımız “her dağın kendine göre karı vardır” ama şu da bir gerçek ki ömrümüzde “ÖLÜM” denilen değişmeyen bir gerçek var. Karşınızdaki kişi kim olursa olsun sözlerinizin sahibi ise onu yarın görmek nasip olur mu diye düşünün çünkü toplumumuz artık en küçük güzel kelimeye hasret kalmış hale geldiğini hatırlatmak isterim.
Sözlerimi kendime ait olan bir sözle tamamlamak istiyorum.
(Unutmayın bir dakika öncesini geri alamazsınız bir dakika sonrasını da planlayamazsınız)
Yaşadığınız anın değerini bilin, içinizden geçenleri serbest bırakın ve sahibine teslim edin. Kim bilir belki bir dakika sonra sizin dile getirmeye zamanınız olmayacak yada sahibinin duyacak vakti kalmayacak. O yüzden bırakın bir şeyleri kanıtlamayı bırakın insanlardan geçmişin acılarını çıkarmayı hayatı ne olursa olsun içinizdeki masumiyetle yaşayın ve unutmayın ki masumiyet, samimiyet, saygı, tüm kapıları sizlere er yada geç açacaktır siz içinizdeki siz olmaktan vazgeçmeyin bırakın kim neyden vazgeçerse geçsin.
Saygı ve sevgilerimle.. Değerli zamanınızı ayırıp okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Lütfen videoyu izleyin demek istediğimi daha net anlayacaksınız.