Sayın okurlarım öncelikle hepinize merhabalar. Karagöz ve Hacivat oyununu eminim ki bu ülkede ki herkes en az bir kere izlemiştir.
Çünkü bu oyun bizi, bize yansıtıyor. Yıllar önce çıkan bu gölge oyunu şimdi dünyanın en büyük üniversitelerince inceleniyor. Bu kadar derin bir oyun yani. Gelin beraber bu oyunu bi inceleyelim.
KARAGÖZ VE HACİVAT NEDİR?
Her seferinde Karagözün yüksek sesle “yar bana bir eğlence!” diye bağırmasıyla başlar gölge oyunu. Ardından oyuna Hacivat gelir. Hacivat ile sürekli tartışır Karagöz. Biz seyircilere de bu oyundan zevk veren şey Karagöz ile Hacivat’ın sonu gelmez tartışmaları değil midir ki zaten?
Bu ikili oyun boyunca birbirleriyle tartışır durur. Çoğu zaman Karagöz çok bilmiş Hacivat’ı oyunun sonunda dövse de bizler için hep sımsıcak bir eğlence aracı olmuştur bu oyun.
Mesela şimdi örnek olarak bir Karagöz ile Hacivat oyununa bakalım.
(Karagöz gelir, içeri girerler.)
HACİVAT – Karagöz’üm hoş geldin!…
KARAGÖZ – Hoş bulduk Hacı Cavcav, hoş bulduk!… Ver elini öpeyim!
HACİVAT – Efendim, bu ne el öpmesi?…
KARAGÖZ – Pataklarım ha, öğrenemedin mi? Bayramlaşma el öpmesi tabi…
HACİVAT – Tamam, biliyorum da, bayramın daha ilk gününde bu kaçıncı bayramlaşma?
KARAGÖZ – Köftehor, kaçıncı olursa olsun, bayramlaşma kötü mü?
HACİVAT – Canım kötü olur mu? Bayram güzel, bayramlaşma çok güzel ama…
KARAGÖZ – İyi ya, benim bayramın ilk günü fırsat buldukça senin elini öpmem de hepsinden güzel…
HACİVAT – Artık yeter efendim! Bayram namazından sonra sabah câmide bayramlaştık.
KARAGÖZ – Yalan söyleme! Bayram bahşişi almak herkesin içinde ayıp olur diye dışarıda bayramlaştım.
HACİVAT – Her ne ise… Beraber yürüdük, evlerimize ayrılırken tekrar bayramlaştın! Yine ses çıkarmadım.
KARAGÖZ – Hele ses çıkar da göreyim. “Hacivat benimle bayramlaşmıyor, elini öptürmüyor” diye bağırırım.
HACİVAT – Zaten ben de, sana inanan çıkar da eşe dosta bayram günü rezil olurum diye çekiniyorum.
KARAGÖZ – İyi yapıyorsun Hacı Cavcav!…
HACİVAT – İyi yapıyorum ya, durmadan elini öpen sadece sen olsan ona da razıyım. Çocukların torunların daha câmide iken senin arkanda kuyruk olmaya başladı.
KARAGÖZ – Ağzını bozma, bayram demem pataklarım. Köftehor ben kedi miyim de arkamda kuyruk uzasın?
HACİVAT – Yani, sen elimi öperken bir bakıyorum ki onlar da arkanda sıraya girmişler.
KARAGÖZ – Ne olacak ya?… Senin arkanda sıraya girecekler de, senden sonra ben çocuklarımın, torunlarımın mı elini öpeceğim?
HACİVAT – Allah iyiliğini versin! Öyle değil… Yani onların da senden sonra el öpmelerine de bir şey dediğim yok amma.
KARAGÖZ – Eeee, amması ne demek oluyor?
HACİVAT – Bahşişini almadan önümden çekilmiyorsunuz.
KARAGÖZ – Senin iyiliğin için öyle yapıyoruz.
HACİVAT – O nasıl oluyor bakalım?
KARAGÖZ – Köftehor, el öpüp de bayram bahşişimizi almasak görenler ne der?
HACİVAT – Hiçbir şey demezler…
KARAGÖZ – Ben öğretirim. “Hacivat, bayramda elini öpen Karagöz ile çocuklarına ve torunlarına bahşiş vermedi, çok ayıp etti” derler.
HACİVAT – İşin aslını astarını bilmezlerse tabii ayıplarlar. Fakat ben de senin çocuklarını torunlarını peşine takıp, benden bahşiş almak için kaç defa elimi öptüğünü söylersem ya sana ne derler?
KARAGÖZ – Bir şey demezler, beni ayıplamazlar.
HACİVAT – Allah Allah, neden?…
KARAGÖZ – Köftehor, sen Hacivat’sın, Ben Karagöz’üm!… Hem gülüp geçerler, hem de “Aferin, Karagöz ne akıllı, işini bilen adammış…” derler.
HACİVAT – Hiç güleceğim yoktu. Hah hah hah!…
KARAGÖZ – Hah hah ya, ben seni şimdi iyi güldürürüm. Unuttum zannetme de hele şu el öpme bayram bahşişimi ver bakalım Hacı Cavcav!
HACİVAT – Pekâlâ, az olacak ya kusura bakma! (Verir.)
KARAGÖZ – Zararı yok, üstünü sonra tamamlarsın! (Alır.)
HACİVAT – Nasıl oldu da bu sefer yalnız geldin?
KARAGÖZ – Kim dedi yalnız geldiğimi? Çoluk çocuk da yola çıkmışlardır. Sen paraları hazırla.
HACİVAT – Aman Allah’ım, sen bana sabır ver!
KARAGÖZ – Tamam Hacı Cavcav, anlaştık! Allah sana sabır versin, sen de bize her bayramda el öptükçe bahşiş ver. (Karagöz ve sonra Hacivat giderler.)
Kimi zaman bu ikiliye başka karakterlerde eşlik eder. Bu karakterler: Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, Kayserili, Kastamonulu, Laz, Kürt, Acem, Arap, Muhacir, Çıfıt, Rum, Ermeni, Çerkez, Tuzsuz deli Bekir, Matiz, Zeybek, Zenneler, Çengi, Cazu ve Cin’dir
- “Çelebi“: İstanbul lehçesiyle konuşan kibar aile çocuğudur. Ailesinden kalan mirasla geçinir. İyi giyinip, güzel konuşur. Şiir okumasını sever.
- “Tiryaki“: Uyuşturucu müptelası bir işsizdir. Bu nedenle hep uyuklar. Tütün, nargile, kahve, gibi keyif verici maddelere de düşkündür.
- “Beberuhi“: Diğer adları “Altı kulaç” ve “pisbop”tur. Yılışık ve yaygaracı olan bu karakter hızlı hızlı konuşur, işi gürültüye getirir, sık sık ağlar.
- “Kayserili“: Asıl adı Mayısoğlu olan karakter, Kayserili şivesiyle konuşur ve genellikle bakkal veya pastırmacı olarak perdede gözükür. Bir işareti de kolundaki yumurta sepetidir.
- “Kastamonulu“: Asıl adı “Himmet Dayı” veya “Himmet Ağa” olan bu iri yarı adamın mesleği odunculuktur ve işareti elindeki baltasıdır. Kaba saba bir adamdır ve Kastamonu şivesiyle konuşur.
- “Laz“: Tipik işareti elinde taşıdığı kemençedir. Hızlı konuşur, kimseye konuşma fırsatı vermez, çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir.
- “Kürt: Genellikle hamallık ya da bekçilik yapar, şiveli konuşur.
- “Acem (Püser, Nöker): Ya İran’dan ya da Azerbaycan’dan gelmiştir. Mesleği genelde halıcılık, antikacılık ya da tefeciliktir. Bu zengin tip eğlenceye düşkündür ve etrafına para saçar.
- “Arap“: İki farklı türü vardır, ya “Ak Arap” veya “Kara Arap” olarak perdede gözükür. Çoğunlukla halayık, uşak veya deveci rolündedir. Kına, kahve, fıstık satar. Ak Arap’ın diğer adları: Hacı Fitil, Hacı Kandil, Hacı Şamandıra’dır.
- “Arnavut” (Mestan Ağa, Bayram Ağa, Celo Ağa, Recep Ağa, Şaban Ağa, Ramazan Ağa): Bahçıvan, ciğerci, celep, korucu veya bozacı rolündedir. Cahil cesareti vardır. Çabuk öfkelenip hemen silahına davranır, bir kabadayı gibi davranır fakat sıkıyı görünce kaçar.
- “Rumelili” (“Muhacir“): Trakya şivesiyle konuşan ve adı çoğunlukla “Hüsmen Ağa” olan bu tip perdeye pehlivan ve arabacı olarak gelir. Güreşte yenilince mızıkçılık eder.
- “Yahudi” (“Çıfıt“): Korkak, yaygaracı ve geveze olan bu karakter eskici, sarraf veya tefeci olarak perdede gözükür. İnatçı ve pazarlıkçıdır.
- “Frenk” (“Rum“): Türkçe kelimelerin arasında sıklıkla Rumca kelimeler sarfeder. Mesleği çoğunlukla doktor, meyhaneci, terzi ya da tacirdir.
- “Ermeni“: Müzik ve şiire düşkündür. Mesleği ya kuyumculuk ya da lağımcılıktır.
- “Çerkez“: Başında kalpak ve belinde kılıç vardır.
- “Tuzsuz“: Bu kabadayı tiplemesinin asıl adı “Tuzsuz Deli Bekir”dir. Kaba kuvvetine güvenir ve etrafındakilere sürekli çatar, gözdağı verir. Her an kavga çıkarmaya hazırdır.
- “Matiz“: Rumca’da matiz sarhoş anlamına gelir. Elinde sürekli olarak şarap şişesi bulunan Matiz tasviri, sarhoş, külhanbeyi vb tipleriyle yaklaşık olarak aynıdır.
- “Zeybek“:Adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme uğrayanları korumak için halkın içinden çıkarak başkaldıran silahlı bir halk kahramanıdır. Eşkiyaya karşılık olarak da kullanılmaktadır.
- “Zenneler“: Oyunun temasına göre farklı farklı rollerde gözükürler. Genelde az konuşurlar. Zenne Karagöz’ün karısı rolündeyse perdede gözükmez sadece sesi duyulur.
- “Çengi“: Genelde oyunun sonunda ortaya çıkıp oynayan bu karakterin adı genelde “çengi kız” veya “Afet”tir.
- “Cazu“: Uçmak ve insanları farklı kılıklara sokmak gibi doğaüstü yetenekleri olan yaratıklardır. Bir ejderin veya bir küpün üzerine binmişlerdir ve ellerinde yılan şeklinde kamçıları vardır.
- “Cin“: Bir diğer doğaüstü bir yaratıktır.
Bu eklenen karakterler ile oyun daha fazla zevk verir izleyenlere. Gördüğünüz gibi hiç bir karakteri yapay değil bu oyunun. Tüm karakterleri, toplumumuzda ki insanlardan esinlenerek hazırlanmıştır. Bu oyun tabi ilk çıktığı zamandan beri sürekli değişti. Mesela demin saydığım karakterlerin hepsi daha sonradan oyuna eklendi. Ama yine de, kimler bu yardımcı karakterleri oyuna eklediyse hepsine birer birer teşekkür ediyorum. Çünkü bu yardımcı karakterler oyunun hep aynı safhada ilerlemesine mani oluyor, ve izleyiciye sürekli farklı bir şey anlatıyor.
BU OYUN SADECE BİZİM DEĞİL
Karagöz ve Hacivat oyunları bu topraklardan çıkmıştır. Ancak demin bir önce ki başlıkta belirttiğim gibi bu oyun sürekli değişimlere uğramıştır. Bu değişimlerden dolayı da bir birinden değişik, farklı mı farklı bir sürü Karagöz ve Hacivat oyunu çıktı. Mesela, A.Thalasso adlı bir yazar 1877 tarihli “Moliere en Turquie” ve 1888 tarihli “Le Molieriste” adlı eserlerinde bazı Karagöz oyunlarının Moliére’in Cimri, Tartuffe, Scapin’in Dolapları adlı oyunlarından uyarlandığını bile ileri sürmüştür.
Bu anlattıklarımdan artık Karagöz ve Hacivat oyunun sürekli değiştirildiğini ve değiştirildiğinden dolayı da evrensel bir boyut kazandığını belirtmek isterim. Bu oyun sadece bizim milletimize aittir diye bir şey de düşünmememiz lazım. Yani, bu oyun sadece bizim değil. Tüm dünya için çok ama çok değerli bir kültürel öge de aynı zamanda. Bu oyun Türklerindir, Fransızlarındır, Rumlarındır, Kürtlerindir, Ruslarındır, Çerkezlerindir, İngilizlerindir. Daha adını bile sayamayacağım bir sürü milletin, ırkın, etnik grubun kültür hazinesinde ki bir altındır bu oyun. Başta biz millet olarak bu kültürel değerimizi korumalıyız, bu oyun ilk bizim topraklarımızda ortaya çıktığı için. Ardından tüm Dünya. Tüm Dünya bu ortak kültürel ögesini korumalıdır.
Eğer hala ikna olmadıysanız, Wikipedi.org sitesinde araştırma yaptığım sırada gördüğüm ve beğendiğim bu paragrafı okuyunuz.
Karagöz Anadolu topraklarında ortaya çıkan bir oyundur. Ancak daha sonra bu oyun Osmanlı zamanında ortaya çıktığı için hem Osmanlı idaresi altında ki milletlerin hem de bu devletle ilişkisi olan diğer milletler arasında da beğenilmişti. Suriye, Mısır, Tunus, Cezayir ve Yunanistan Karagöz’ü alıp karakterlerini ve konularını yerelleştirerek kendi kültürlerine uyarlamışlardır. Diğer şehir ve ülkelerdeki bu yaygınlaşmanın bir nedeni de agitprot (ajitasyon (kışkırtma) ve propaganda) amaçlı kullanılmaya müsait olmasıydı. Örneğin Halep’teki oyunlar, 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan beri itibarı azalmış olan Yeniçeri Ocağı’nı hicvetmek için, Cezayir’de ise sömürgeci Fransızları aşağılamak amacıyla kullanılmıştı. Burada Fransız subayları perdede şeytan formunda betimlenmiş, ve Karagöz’e devasa penis ile dövdürülmüştü. Doğal olarak bu gösteriler yasaklanmakta gecikmedi. Türk Karagözü’ne en çok benzeyen form Yunanistan’da ortaya çıkmıştır, Yunanistan’da işlenen gölge oyununun konusu ile birlikte Karaghiozis ve Hatziavatis olan isimlerinde de benzerlikler bulunmaktadır
KARAGÖZ VE HACİVAT OYUNUN TARİHSEL BOYUTU
Karagöz ve Hacivat oyunu ilk kez Osmanlı zamanında sahnelenmiştir. Esasında şimdi anlattıklarım gerçekte olmayabilir, çünkü bunlar birer rivayettir. Ama size en çok kabul gören rivayeti anlatacağım şimdi.
Dönem Osmanlı, Orhan gazi dönemi… Devlet sürekli büyüyor. Artık Rumeli’ye bile geçmiş devlet. Sürekli gazalarla, fetihlerle, cihatlarla müreffeh bir devlet oluyor Osmanlı mülkü. Bu başarıları kendisine bahşettiği için yüce Allaha şükretmek için bir cami yaptırmaya karar verir Orhan gazi. Tez tüm mimarlara emir salınır. Herkes birbirinden güzel, birbirinden muhteşem projeler ortaya çıkarır. Sonunda bir proje üzerinde karar kılınır ve bu projeye başlanır. Gel zaman git zaman, şevkle, umutla başlanan cami çalışması yıllarca devam eder. Bir gün Orhan gazi inşaat alanına gelir ve ustabaşına sorar,
“Bu cami neden hala bitmedi ustabaşı?” der.
Usta başı utanarak cevap verir.
“Devletli hünkarım,” der ustabaşı. “Bu inşaatta iki kişi vardır. Bu kişiler sürekli birbiriyle tartışır, didişir durur. Bu didişmeler komiktir. Komik olduğu için de diğer işçiler de gülmekten çalışmaya vakit bulamazlar.”
Sultan bunu duyduğu an küplere biner. Kendisinin Allaha şükretmek için yaptırdığı bu cami, iki tane şaklaban yüzünden bitmemiş. Bunu içine sindiremeyen padişah tez bostancı basılarına, bu iki şaklabanın idam edilmesini emreder.
Bu iki işçi idam edildikten kısa bir süre sonra cami inşası tamamlanır. Sultan camiyi açtığı gece bir rüya görür. Bu rüyadan uyandığında içini bir hüzün kaplar. Bir vicdan azabı filizlenir yüreğinde. Nasıl kıydım ben onlara der, durur. Sultanının bu denli üzüldüğünü gören vezirse parşömenden iki insan figürü çizer ve bir akşam padişaha Karagöz ve Hacivat oyununu sunar.
İşte bu şekilde o izlemeye doyamadığımız, içinde ki sıcaklığı adeta tenlerimizde hissettiğimiz Karagöz ve Hacivat oyunu ortaya çıkar.
KARAGÖZ VE HACİVAT OYUNUNDA Kİ DERİN TOPLUM ELEŞTİRİSİ
Karagöz ve Hacivat oyununu dikkatle izlemişseniz, Karagöz ve Hacivat adlı karakterlerin kişisel profillerini kafanızda çözmüşsünüzdür. Hacivat her şeyi bilen, ama aslında hiç bir şey bilmeyen insanları; Karagözde, sürekli ezilen, dalga geçilen, bilgisiz Anadolu insanını temsil eder. Bu iki karakter üzerinden toplum içinde ki zihinsel sınıf farkları ortaya konulur.
Kendisini sürekli bilgili zanneden ve Anadolu halkını küçümseyen insanlar Hacivat gibi olanlardır. Aslında Anadolu halkını küçümseyen insanlar Osmanlı döneminde pek yoktu. Çünkü Osmanlı da zenginlik diye bir şey yoktu, tek zengin sınıf hanedandı. Bugün zengin ve ‘bilgili’ olanlar Anadolu halkını eziyor, ‘cahil’ olduklarını düşündükleri için. Karagöz gibiler ise sürekli ezilirler. Ezildiklerinin farkındadırlar ancak, din veya milli duygular gibi olgular yüzünden bu ezilişe baş kaldıramazlar, ses çıkaramazlar. Ama bazen halka gına gelir ve halk baş kaldırır. Bazı Karagöz oyunlarının sonunda gördüğümüz, Karagözün Hacivat’ı dövmesi bu şekilde yorumlanabilir, halkın, kendilerini ezenlere baş kaldırışı gibi.
Günümüze her şeyi uyarlayalım. Bir takım kendisini bilgili ve aydın olarak gören insanlar, televizyonlarda, kitaplarda, gazetelerde, kendi ve kendileri gibi insanlar yüzünden çürütülen Anadolu halkını eleştiriyor. Evet, milletimiz mükemmel bir millet değil. Pek çok kötü yanı var. Hatta bir önce ki yazım da, karga leşi gibi kokmaya başlayan bir milletiz ifadelerini kullanmıştım. Milletimizin pek çok kötü yanı olması, bir takım insanlara bu milleti ezme hakkını vermez. Tam aksine bu durum, halka, kendisini bilgili ve ‘aydın’ olarak gören insanları ezme hakkını verir. Ancak bu sözde aydınlar bir yerde haklılar. Çünkü Anadolu insanı, bu kibirli insanlara başkaldırmayı düşünemeyecek kadar saf ve cahilleştirilmiş durumda. Bundan yıllar yıllar önce, köy enstitüleriyle başlatılan anti-cehalet hareket, aydınlatılmaya çalışılan Anadolu halkı tarafından çökertildi. Aslında halka bu yaptırıldı. Halkı, “enstitülerde evlatlarımıza Komünizm propagandası yapıyorlar,” diyerek köy enstitülerinde düşman ettiler. Ve sonuç?.. Cahilleştirilmiş bir Anadolu halkı.
Umarım bu oyunu daha sonra izlediğimiz zamanlar, bu oyunu sadece gülerek izleyip geçmeyelim. Bu oyunun altında ki gizlenmiş göndermeleri, daha doğrusu bu oyunu, bu oyunun ana fikrini anlayarak izleyelim.
KAYNAKÇA
- Karagöz ve Hacivat diyalogu: http://www.masaloku.com/karagoz-hacivat-bayramlasma-bayrami.htm
- Karagöz ve Hacivat oyunu karakterleri: https://tr.wikipedia.org/wiki/Karag%C3%B6z_ve_Hacivat#Karakterler