Günümüzün en yorucu şeylerinden biri olduğunu düşündüğüm şey yalnızlık. Hem de kalabalığın içinde bir yalnızlık bu. Ve bence tanımladığımız yalnızlıktan daha zorlu bir yol.
Etrafımız oldukça kalabalıktır. Bir sürü eş-dost, arkadaş, akraba vardır. Ama biz kendimizi içimize kapatırız. Öyle olur ki kimse ile iletişime girmek istemeyiz. Genelde de sesimizi duyuramaz ve anlatmak yorucu da geldiğinden susarız. Bir noktada anlam ararız. Şahsen ben yedi yıldır anlam arıyorum kendime. Bulamayıp tıkandığımdan artık aramamaya karar verdim. Ne için nefes alıyoruz diye düşünüyor musunuz sizlerde benim gibi? Bir çift göze bakıp gülüşmeyip konuşmadıktan sonra nefes alıp vermek biyolojik bir sistemden başka bir şey değildir bana göre. Sizler ne kadar katılırsınız bilemiyorum. Modernite ile başlayan hırçın insan ilişkilerinin özetini Hobbes bize yapmıştır, “homo homini lupus”. Yani “insan insanın kurdudur.”
Cidden de böyle değil miyiz? Sürekli savaşlar, kaoslar, cinayetler, hasetlikler. Çok sevgisiz bir nesiliz azizim. Bir parça sevgi tohumları eksek belki ölene kadar anlaşılmayı beklemezdik. Ki zaten en az benim kadar hassas biriyseniz de sürekli gözleriniz dolar. Ömrünüzü boşlukla geçmesini ve bir yerlerde sizleri anlayan gözler görmeyi beklersiniz. Dünya hassas kalpler için cehennem değil çok büyük bir cehennemdir. Bir yerlerde anlaşılmayı beklerken her şeye gülen bir arsıza da dönüşebilirsiniz. İşte tam da yalnızlık budur zannımca.
Kendim gibi garip bir yazı olduğunun farkındayım. Lakin siz sevgili okurlarımın ne anlatmak istediğimi anladığınızı düşünüyorum. Aksi beni üzer.
Hepimizin anlaştığı, sevgi dolu bir dünyaya ulaşmak umudunu hep diri tutacağım. Hepimizin yolu iyi kalplere ve iyi gözlere denk düşmesiyle.